ANASAYFA
TV PROGRAMLARI
PROGRAMLAR
YAYIN AKIŞI
CANLI YAYIN
24 RADYO
REKLAM
İLETİŞİM VE KÜNYE


Lahey'de NATO Zirvesinin ardından

Hollanda-Lahey, geçtiğimiz günlerde yalnızca diplomatik protokollerin değil, küresel güç mimarisinin de yeniden inşa edildiği bir zirveye ev sahipliği yaptı. NATO'nun 75. yılında düzenlenen bu zirve, sadece klasik savunma meselelerinin değil, aynı zamanda yeni dünya düzeni sinyallerinin de verildiği bir eşik oldu. Ama zirveye en büyük damgayı 'Trump faktörü' vurdu. Hatırlarsanız Trump, geçen defa İtalya'daki G7 zirvesinden protokol dışı bir şekilde, alelacele erkenden ayrılmıştı. Bu, NATO cephesinde alarma neden olmuş olacak ki, zirve, Trump nedeniyle, zamanlaması- içeriği itibariyle olağandışı bir çerçevede gerçekleşti. Şöyle ki:

Zirvenin içerik ve ritmi, açıkça Trump'ın ajandasına göre ayarlanmıştı. Kulislerde "Trump'a uygun NATO" söylemi dolaşırken, sonuç bildirgesinin tonu da, net bir şekilde, Trump'ın önceliklerine uyumlu, yeni bir denge arayışını yansıtıyordu. Öyle ki, bildirge ( kimi uzmanlar 'kutsal uzlaşı' diyor) her zamankinden çok daha yumuşak ama çok daha stratejik bir dille kaleme alınmıştı. Özellikle "üyelerden adil katkı" vurgusu, Trump'ın uzun süredir dillendirdiği "maliyet paylaşımı" teziyle birebir örtüşüyordu. Dahası, NATO içinde, ABD'nin yükünü hafifletme yönündeki diplomatik baskı da, bildirgede hissedilir ölçüdeydi.

Zirvede öne çıkan konular

Lahey'deki zirvede dikkat çeken en önemli stratejik başlık, NATO'nun Çin karşısındaki konumlanmasıydı. Japonya, Güney Kore, Avustralya ve Yeni Zelanda temsilcilerinin gözlemci olarak yer aldığı zirvede, "Hint-Pasifik iş birliği" ifadesi bildiriye girdi. Bu gelişme, uzmanlar tarafından NATO'nun artık sadece Atlantik'le sınırlı bir yapı olmayacağının habercisi olarak kabul edildi.

Diğer öne çıkan başlık, Doğu Avrupa'da konuşlandırılan ileri birliklerin sayısının artırılması kararıydı. Bu karar Almanya ve Polonya'nın talebiyle hayata geçti. Estonya, Letonya ve Litvanya,"kalıcı caydırıcılık" talebini yineledi. Ancak Fransa, bu noktada şerh koyarak, diplomatik yolların öncelenmesi gerektiğini vurgularken, Almanya daha fazla askeri yatırım çağrısında bulundu.

Erdoğan-Trump Hattı

Cumhurbaşkanı Erdoğan, zirvede Trump'la özel olarak görüşen az sayıdaki liderden biriydi. Fotoğraflara yansıyan samimi diyaloglar ve Erdoğan'ın yanında taşıdığı, içeriği açıklanmayan zarf, diplomatik çevrelerde yoğun spekülasyonlara neden oldu. Kimi kaynaklara göre zarf, bir enerji, savunma ve göç mutabakatını içeriyordu.

Erdoğan'ın konuşmasında öne çıkan mesajlar

Türkiye'nin Avrupa'nın güvenliği için bir "baraj ülke" olduğu vurgusu.

NATO'nun terörle mücadelede daha aktif rol alması gerektiği çağrısı.

Karadeniz ve Orta Doğu'da istikrar için Ankara'nın vazgeçilmez rolü.

Sayın Cumhurbaşkanı'nın bu söylemleri, Türkiye'nin, sadece bir "üyeden" öte, küresel güvenlik sisteminin stratejik "oyun kurucusu" iddiasını da ortaya koydu.

Zirveden kim memnun, kim değil?

Memnun olanlar:

ABD: NATO içinde "daha fazla ödeme" çağrısı yankı buldu.

Doğu Avrupa ülkeleri: Rusya'ya karşı somut güvenlik garantileri aldılar.

Türkiye: Dış politikada çok kutuplu denge oyununda alan kazandı.

Memnun olmayanlar:

Fransa: NATO'nun küreselleşmesini "Atlantik kimliğinin aşınması" olarak görüyor.

Macron ve bazı Batı Avrupalı liderler: Trump'ın gölgesinde şekillenen zirveyi, Avrupa stratejik özerkliğine aykırı buluyor.

Yunanistan: Türkiye ile yakınlaşma ve Erdoğan'ın etkili diplomatik atağına karşı rahatsız.

Zirvenin Türkiye açısından çıktıları

Bu zirve ile birlikte, Türkiye'nin stratejik önemi tekrar tescillendi. Türkiye, Karadeniz'den Orta Doğu'ya uzanan güvenlik kuşağında önemli "anahtar ülke" rolü yeniden vurgulandı.

TUSAŞ, ASELSAN ve Baykar gibi firmaların ürünleriyle ilgili, oldukça başarılı 'savunma sanayi diplomasisi' gerçekleştirildi.

PKK/YPG konusunda NATO'dan daha güçlü destek beklentisi, bildirgede doğrudan yer almasa da ikili görüşmelere taşındı.

Erdoğan ve Trump'ın enerji, sınır güvenliği konularında yeni ortak zemin aradığı gözlemlendi.

NATO'nun "yeni kimliği"

Lider açıklamalarının satır araları, NATO'nun olası "yeni kimliği"nin tartışmaya açıldığını gösterdi. Uzmanlar bu konuda, ''Atlantik İttifakı, giderek daha çok "Atlantik-Pasifik Güvenlik Paktı"na dönüşüyor''görüşünü paylaştı. Dolayısı ile bu durum, NATO'nun kuruluş felsefesinin evrilmesi anlamına geliyor.

Scholz'un kritik konuşması ise, Almanya'nın pasif askeri pozisyonunu bırakma iradesinin işareti olarak okundu. Yani, Almanya, askeri liderlik arayışını hızlandırmış görünüyor.

Toparlarsak, şu ortada ki, Lahey Zirvesi, NATO'nun artık klasik bir savunma paktı değil, ''yeni bir küresel güç oyununun, yeni koordinasyon masası'' haline geldiğini gösteriyor. Yani, Lahey'de yeni bir NATO doğdu. Ama bu doğum sancısız olmadı, gelecekte bu sancıların ne kadar yapıcı olduğuna karar verecek. Çünkü, çatışma alanları da derinleşiyor. Mesela Trump'ın kazanacağı senaryo, NATO'yu Amerikan çıkarları lehine daha da fazla dönüştürebilir. İşte bu noktada, Avrupa'nın buna ne kadar uyum sağlayacağı tartışmalı. Dahası bu nokta, yeni çatlakların da habercisi olabilir. Dönelim bize; Türkiye'nin bu masadaki yeri ise, yalnızca jeopolitik değil, diplomatik ve ekonomik anlamda da oldukça genişliyor. Erdoğan'ın Washington'a uzattığı el, yalnızca iki liderin samimiyetiyle değil, Türkiye'nin yön tayiniyle de ilgili okunmalı.


Yazarın diğer yazıları