ANASAYFA
TV PROGRAMLARI
PROGRAMLAR
YAYIN AKIŞI
CANLI YAYIN
24 RADYO
REKLAM
İLETİŞİM VE KÜNYE


Trump–Putin planı ve yeni Avrupa kabusu

Ukrayna savaşının üçüncü yılına girilirken Ankara'ya inen Zelenski, Türkiye'ye yalın bir çağrı da taşıyordu, "barış artık bir lüks değil, varoluş meselesi." Ama masaya oturttuğu bu söz, hala dünyanın en tehlikeli jeopolitik bulmacasının ortasında asılı duruyor.

Zelenski'nin Türkiye ziyaretini, salt, klasik diplomatik bir protokol gibi okumak kolay. Ama öyle değil. Bir çıkış arayışında olan Zelenski için, Ankara'nın Karadeniz'deki denge politikaları, Rusya –Ukrayna arasında bugüne kadar somut sonuç üretebilen tek ülke olması ve arabuluculuk kapasitesi düşünüldüğünde, barış sloganı için neden Türkiye'yi seçtiği belli oluyor. Zelenski artık şunu biliyor, cephede kazanma umudu, Batı'daki siyasi tükenişle birlikte yerini 'en az kayıpla çıkma' formülüne bıraktı.

Dahası, Türkiye bu tabloda iki kritik mesaj alıyor. İlki, Ukrayna barışa giden kapıyı ilk kez bu kadar yüksek sesle çalıyor. İkincisi, ABD'nin yeni yönetimiyle birlikte savaşın ritmi değişmek üzere. Yani, Zelenski'nin 'barış' sloganının altındaki gerçek, güçlü bir imdat çağrısı.

Öte yandan, Trump'ın Putin'e sunduğu iddia edilen 28 maddelik yol haritası, aslında klasik bir Trump yaklaşımı, yani savaşı masada bitirelim, ABD'ye maliyet çıkmasın, ve Rusya'nın yüzünü kurtaracak bir formül bulalım, hatta Avrupa'nın güvenliği için bedeli Avrupa ödesin.

Analistler, Trump'ın 28 maddelik planında 3 merkez hedeften söz ediyor.

1. Donbas'ın statüsünün yeniden tanımlanması. Yani, fiili durumu hukuki hale getirmeden ama Kiev'i de tamamen kaybettirmeden bir "gri bölge" yaratmak.

2. NATO genişlemesinin dondurulması. Bu, Putin için en tatlı maddelerden biri. Washington'un Rusya sınırlarına ilerlemeyi durdurması Moskova'nın temel kırmızı çizgisi.

3. Ekonomik yaptırımların takvimli şekilde gevşetilmesi ve Rusya'ya "uygulanabilir bir çıkış yolu" sunmak.

İyi de, Putin bu plana evet der mi?

Şurası net, eğer plan, Rusya'nın 2022 sonrası fiili kazanımlarını koruyan bir madde içeriyorsa, Kremlin masadan kalkmaz. Ama Kırım'ın geleceği ve NATO'nun askeri altyapısı konusunda geri adım bekleniyorsa, Putin için bu plan "imkansız" olur.

Peki, ya Avrupa?

Avrupa'nın bugün en büyük kabusu, ''ABD ile Rusya masaya oturursa biz ne olacağız? ABD Rusya ile pazarlığı kendi çıkarları üzerinden yapacak ve biz de masanın dışında kalacağız.''

Analistler, Avrupa'dan yükselen sesleri ikiye ayırıyor. Realistler ve endişeliler. Realistler, 'barış iyidir, ABD ve Rusya anlaşıyorsa, biz de uyarız' derken, endişeliler, "Trump'ın planı, Rusya'yı cesaretlendirip Avrupa'yı uzun vadeli zayıf bırakır"diyor. Özellikle Baltık ülkeleri ve Polonya, Trump'ın planını "Ukrayna'nın değil, Rusya'nın kazanacağı barış" olarak okuyor.

Anlayacağınız, Avrupa bu kez gerçekten istim üstünde. Alman Savunma Bakanı Boris Pistorius, 15 Kasım 2025'te Frankfurter Allgemeine Zeitung'a verdiği röportajda; "NATO- Rusya savaşı 2029'dan önce başlayabilir'' dedi. Bu açıklama, aslında Almanya'nın 30 yıldır ilk kez ciddi bir savunma paniğine girmesinin de işareti. Ancak, öngörünün gerçekliğini değerlendirecek olursak, Rusya'nın askeri üretim kapasitesi Avrupa'nın çok üzerinde, NATO içinde siyasi uyum hızla bozuluyor, Avrupa orduları hala savaş ekonomisine geçemedi. Yani tespit doğruysa başları fena dertte. Ama öte yandan da, NATO–Rusya savaşı, nükleer doktrin gereği karşılıklı intihar anlamına gelir. Moskova da Washington da böyle bir savaşı istiyor olamaz, çünkü böyle bir savaşın kazananı olmaz. Dolayısı ile, ikisi de her zamanki gibi "vekil üzerinden mücadele" modelini tercih ederek ilerleyeceklerdir. Yani, bana göre sıcak bir NATO–Rusya savaşı değil, uzun süreli bir "yüksek tansiyon dönemi" daha olası.

Gelelim ikide bir öne sürülen 'nükleer Kart' hamlesine. Evet, nükleer kart masanın içinde, ama çekmecede. Yani, Putin'in nükleer mesajları, sahada gerçek bir kullanım niyetinden çok, Batı'yı masada frenlemek, Ukrayna'ya "kırmızı hatları" göstermek, Trump yönetimiyle müzakerede güçlü koz elde etmek için kullanılıyor. Gerçekleşmesi en düşük riskli senaryo nükleer kullanım. Ama elbette kullanılmama garantisi de yok. Bu endişe de dünyayı 1962'den bu yana en kritik "stratejik sinir savaşına" sokuyor.

Peki, tüm bu denklemde Türkiye nerede duruyor? Tekraren, Türkiye bugün, hem Kiev hem Moskova ile konuşabilen tek aktör, dahası Karadeniz güvenliğini sağlayan kilit ülke, üstelik NATO içinde "denge siyaseti" uygulayabilen tek istisna, kısaca olası barış masasında kilit arabulucu. Dolayısı ile, Zelensky'nin "barış sloganı" ile Türkiye'ye gelmesi, bunun uluslararası alanda kabul gördüğünün de kanıtı.

Ama asıl önemlisi, bu büyük resmin içinde insan gerçeği. Yaşadığımız bu felaketler çağında, jeopolitik satranç çok büyük görünüyor ama insanlığın içinde kırılan taşlar çok daha büyük. Bu krizlerin ortasında uzmanlar, tüm analiz kabiliyetleriyle, kalplerinin duyarlığıyla hep yaptıkları şeyi yapıyorlar, olan bitenin altında yatan asıl aklı arıyorlar. Gerçekten de ne dersiniz, dünyadaki güç hesaplarının ortasında güç mü önemli, yoksa doğru olan mı? Belki de bu yüzden Zelensky'nin Ankara'ya taşıdığı "barış" sloganı, aslında dünyanın değil, hepimizin kalbine sorduğu bir sorudur. Yoksa dünyada yaşanan bu vahşet, bu kan, bu zulüm, yaşadığımız bu soykırım çağında insan kalabilmeyi çok ama çok zorluyor.

Toparlarsak, Ukrayna için barış kapısı açılır mı? Umarım. Ama görünen o ki, barışın kapısı ilk kez bu kadar net aralandı. Yine de hiç kolay değil. Çünkü, bu kapıdan geçmek için, Trump'ın Washington'da istikrarı sağlaması, Putin'in masada kazanımlarını garanti etmesi, Avrupa'nın güvenlik şemasını yeniden çizmesi, Türkiye'nin aktif arabuluculuk rolünü koruması vs vs gerekiyor. Ziyaretin en ümit veren yanı şu, bu kez savaşın değil, barışın stratejik bir seçenek haline gelme ihtimali gerçekten masada. Kısaca dünya büyük bir dönemeçte. Barış elbette mümkün fakat bedelsiz değil.


Yazarın diğer yazıları