ANASAYFA
TV PROGRAMLARI
PROGRAMLAR
YAYIN AKIŞI
CANLI YAYIN
24 RADYO
REKLAM
İLETİŞİM VE KÜNYE


ABD–Venezuela geriliminin kodları

Dünya siyasetinde bazı dosyalar, görünenin çok dışında hamleler içerir. Mesela görünürde bir petrol kuyusunun çevresinde döner ama, asıl hikaye o petrol kuyusunun çok ötesindedir. ABD–Venezuela gerilimi de tam olarak böyle bir dosya. Trump'ın yüksek perdeden konuştuğu, Karakas'ın meydan okumayı, haklı siyasal varoluş haline getirdiği bu görünen süreç, ardında, küresel siyasetin satranç tahtasında, yeni oyunların- düzenin, sessizce kurulduğu gerçeğini gizliyor. Ve bu gerçekte, şimdilik sadece orman kanunları geçerli. Kimin gücü, kime yeterse.

Trump'ın yeniden sahneye dönüşü ile, Washington'un Latin Amerika politikasının bariz bir şekilde, sertleşme eğilimine girdiği malumunuz. Trump'ın oldukça sert ama pazarlığa açık dili de, Venezuela dosyasını yeniden ısıtmış görünüyor.

Venezuela, neden Washington'un hedefinde?

Bilindiği üzere, Venezuela, dünyanın en büyük petrol rezervlerine sahip ülkelerden biri. ABD'nin enerji arz güvenliği tartışmaları yeniden ısınırken, Karakas'ın üzerinde artan baskı, elbette hiç tesadüf değil. Ama, Washington, Maduro yönetimini "demokratik normları ihlal" gerekçesiyle yaptırımlarla sıkıştırsa da, görünen o ki , Maduro'yu devirecek bir etki yaratamıyor. Tam aksine, Maduro içeride daha milliyetçi bir söylemle güç toplayabiliyor.

Öte yandan analistlere göre, Venezuela dosyasını, ABD için asıl anlamlı kılan, görünen yüzün altındaki jeopolitik katmanlar. Yani , ABD'nin arka bahçesinde ki yeni aktörler. ABD'nin Venezuela üzerinden planları da bu arka bahçedeki aktörlere yönelik.

Analistler şöyle diyor; ''Washington, Latin Amerika'yı Monroe Doktrini'nden bu yana kendi etki alanı saydı. Ama bugün denklem değişti: Çin, Venezuela'nın en büyük kreditörü ve altyapı ortağı. Rusya, Maduro'nun güvenlik mimarisinde kritik bir oyuncu. İran, Karakas için hem enerji hem de savunma alanında stratejik partner'' İşte, ABD'nin sabrını asıl zorlayan ana başlık, bu görünmez üçgen.

Dahası, ABD–Çin rekabetinin uzantısı, artık Karakas'ın sokaklarında da hissedilirken, Çin ve Rusya ikilisinin Maduro'ya sunduğu ekonomik can suyu Trump'ın hayli canını sıkıyor. Çünkü bu sunum, ABD'nin bölgesel planlarıyla çatışıyor. Gerçi bu çatışma direkt "sıcak savaş"a dönüşmeyecek olsa da, bilindik, aşina vekalet gerilimleri için kapıyı aralıyor.

Maduro yönetimi de, bu durumunun oldukça farkında. ABD ile pazarlık zemini kurarken Rusya ve Çin kartlarını masanın üzerinde tutmayı tercih ediyor. Yani dengeli bir "direnerek müzakere" stratejisi izliyor.

Trump'ın Maduro'ya yaklaşımı

Trump'ın Maduro çıkışları, Washington'daki klasik demokratik norm söyleminin dışına taşıyor. ABD Başkanı, Maduro'yu sert sözlerle hedef alırken aynı zamanda da "pazarlığa açık lider" retoriğini kullanıyor, Ayrıca gerektiğinde de, petrol piyasası ve göç dosyası üzerinden son derece pragmatik diplomasi yürütüyor. Bu yaklaşım uluslararası teamüllerde alışık olduğumuz çizgiden oldukça uzak. Analistler ise tam bu noktada parantezi şöyle açıyor, ''geleneksel diplomasi kurumsal tutarlılık ister; Trump daha çok iş insanı diplomasisi uyguluyor. Masayı dağıtıp yeni bir masa kurarak sonuç almaya çalışıyor.''

Trump'ın Venezuela- Maduro çıkışlarına tepkiler

ABD'de tablo homojen değil. Cumhuriyetçi kanatın bir kısmı Maduro'ya karşı sert çizgiyi desteklerken, bir kısmı da Trump'ın fazla pragmatik davrandığını düşünüyor. Mesela, enerji lobisi Trump'ın Venezuela açıklamalarını pazar fırsatı olarak görüyor. Demokratlar ise, Trump'ın Maduro'ya yönelik değişken söylemlerini, kurumsal ciddiyetsizlik olarak değerlendiriyor.

Peki, Venezuela Yalnız mı? Kesinlikle hayır. Maduro yönetimi, Batı'dan kopuk olsa da küresel güneyde güçlü bir diplomatik ağ kurmuş durumda. Analizcilere bağlı olarak tekraren, ''Çin: ekonomik omurga, Rusya: güvenlik garantörü. Türkiye: ekonomik ve finansal ilişkilerde önemli bir partner. İran: alternatif tedarik ve savunma işbirliği. Latin Solu: bölgesel siyasi destek''. Yani, Karakas bugün Batı'yla sorunlu olsa da, tamamen yalnız değil; alternatif bir blokla kendine bir şekilde güvenli alan yaratmış durumda.

Şimdi bir soru daha soralım, Karayip'lerde savaş riski gerçekçi mi? Bence, hayır, ABD ile Venezuela arasında doğrudan bir savaş olasılığı hiç gerçekçi değil. Neden mi, malumunuz ABD'nin başka öncelikleri var. Çin rekabeti, Orta Doğu dengeleri, Ukrayna dosyası vs vs... Yani Washington yeni bir kriz daha istemez. Dahası, Latin Amerika'da askeri müdahale maliyeti çok yüksek. Dolayısı ile Trump'ın siyasette iş adamı mantığı bunu sindirmez. Zaten ABD halkı da, kongre de yeni bir dış operasyonu desteklemez.

Dolayısı ile şöyle de söyleyebiliriz, Venezuela, ABD için bile, hiç kolay lokma değil. Caydırıcı olan, Venezuela'nın arkasındaki Rusya–Çin desteği. Yani, ABD'den gelen herhangi bir zorbalık, Rusya ve Çin'i doğrudan ABD'nin karşısına koyabilir. Kısaca bu gerginlik inişli çıkışlı olsa da devam edecektir, ama siber gerilimler, ekonomik savaş ve vekalet üzerinden...

Dönelim Batı'ya. AB ülkeleri, Maduro'ya mesafeli ama ABD'nin sert çizgisine de tam destek vermiyor. Diğer Latin Amerika liderleri Lula, Petro, AMLO gibi isimler ise Maduro'ya sahip çıkıyor. Rusya ve Çin, beklendiği üzere Venezuela'ya ABD'nin baskısını, tek taraflı emperyal politika olarak görüyor. Özetle; dünya bu dosyada ikiye bölünmüş durumda ve bu bölünme de yeni jeopolitik dönemin aynası. Bu ayna şöyle diyor: Tarafını seç !

Filler tepişir çimenler ezilir

Venezuela halkı, bu gerilimin en sessiz ama en ağır yükünü taşıyan taraf. Yıllardır süren hiperenflasyon, gıda ve ilaç sıkıntısı, yaptırımların ekonomi üzerindeki boğucu etkisi, gençlerin kitlesel göçü, parçalanmış aile yapıları toplumu oldukça sarsmış durumda. Anlayacağınız, ABD baskısı Maduro'yu değil, ortalama Venezuelalıyı daha çok vuruyor.

Toparlarsak, ABD–Venezuela gerilimi, aşina bir petrol krizinden çok daha fazlası, yani görünenin ötesinde bir satranç. Bu bir yeni küresel düzen testi. Trump–Maduro hattındaki söylemler ise bu testin sadece görünen ateşi. Asıl soru da, Venezuela'nın yalnız olup olmadığı değil, dünyanın hangi yöne kaydığı sorusu. Ve görünen o ki, bu dosyada kazanan henüz yok. Ama kaybeden belli: sıradan insanlar.


Yazarın diğer yazıları