ERDOĞAN'IN TARİHİ BM KONUŞMASI VE YANKILARI
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, BM Genel Kurulu'nda yaptığı konuşma, özellikle Filistin–Gazze koşullarını sert biçimde eleştirisi Batı'da büyük karşılık buldu. Erdoğan, İsrail'in saldırılarını "soykırım" söylemiyle tanımlarken, BM Güvenlik Konseyi'ni de harekete geçmeye çağırdı. Erdoğan, tarihi konuşmasında "dünya beşten büyüktür" vurgusunu yineleyerek, sadece büyük güçlerin karar aldığı mevcut küresel sistemin meşruiyetine karşı eleştirisini bir kez daha gündeme getirdi.
Cumhurbaşkanı'nın konuşmasındaki İsrail'e yönelik eleştiriler, dünya medyasında ve analizlerde geniş yer buldu. Örneğin kimi Batı basını, Türkiye'nin Gazze'deki durumla, uluslararası vicdani alanda gündem oluşturma başarısını vurgularken, Körfez medyası da Erdoğan'ı, Filistin ve Gazze davasının sesi olarak konumlandırdı. Kimileri de, her ne kadar konuşma etkisinin yüksek olduğunu kabul etsede, pratikte, diplomatik kazanımın sınırlı olabileceğini öne sürdü.
Toparlarsak Erdoğan'ın BM konuşması, Türkiye'nin dış politika söyleminde ki iddialı pozisyonunu teyit eden bir mesajdır diyebiliriz. Çünkü o konuşma, stratejik olarak, uluslararası alanda Türkiye'nin "azınlıklara, mazlumlara ses verilen bir aktör" kimliğini pekiştirme hedefiyle örtüşüyor. Ancak şu da unutulmamalı elbette, söylem ile uygulama arasındaki gerilim, diplomaside sınırları zorlayan konjonktürde ortaya çıkabilir.
Trump–Erdoğan Zirvesi
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Trump karşısında "eşit aktör" konumunda olması, Erdoğan'ın hem içeride hem de dışarıda karizmatik lider imajını bir kez daha güçlendirdi. Zirvede gündeme gelen başlıca maddeler ise şöyleydi:
F-35 programına Türkiye'nin yeniden katılımı (ve/veya F-16 alımı)
ABD'nin Türkiye'ye uyguladığı yaptırımların kaldırılması (özellikle CAATSA çerçevesinde)
Türkiye'nin Rusya'dan enerji ithalatı (özellikle petrol/ doğalgaz)
Ticaret hacminin artırılması, gümrük vergileri ve karşılıklı ekonomik işbirliği
Orta Doğu, Gazze, Suriye bağlamında diplomasi, barış, ateşkes arayışları
Türkiye'nin bölgesel güvenlik hassasiyetleri, PKK/YPG / SDG konusu
Nükleer işbirliği ve enerji alanında mutabakat arayışları
Uluslararası medya, bu görüşmeyi ABD–Türkiye ilişkilerinde taze bir sayfa açma fırsatı olarak yorumladı. Ama özellikle Trump'ın Türkiye'ye F-35 satışı konusunda kapıyı açık bırakması dikkat çekti. Bazı yorumcular ise, görüşmenin önemine vurgu yaparken, diğer yandan somut ilerlemenin zaman alabileceğini savundu. Örneğin Atlantik Konsil uzmanları, görüşmenin momentum kapasiteli olduğunu, ama devasa engellerin (kongre, iç amerikan hukuk, stratejik hassasiyetler) kolay aşılmayacağını belirtti.
Türkiye ve ABD açısından zirve sonuçları
Türkiye açısından;
Prestij ve diplomatik görünürlük: Ankara, bu görüşmeyle güçlü bir aktör olarak uluslararası sistemde yer aldığını gösterdi.
F-35 / savunma sanayii beklentisi: Eğer ABD yaptırımları gevşerse ve F-35 programına yeniden dahil edilmeye başlanırsa, Türkiye savunma kapasitesini ve stratejik caydırıcılığını artırma yönünde önemli adım atmış olur.
Ekonomik / ticari kazanımlar: ABD ile ticaretin artırılması, Boeing uçak alımı gibi anlaşmalar (THY ve diğer projeler öne çıktı) önemli ekonomik fırsat olabilir.
Bölgesel diplomasi ve itibar: Gazze konusunda Türkiye, "barışçılar" ekseninde görünürlüğünü bir kez daha artırdı. Böylece, Orta Doğu'da arabulucu/etkin aktör imajını pekiştirdi.
ABD açısından,
Jeopolitik manevra alanı: Türkiye'nin Rusya ile denge ilişkisi, Orta Doğu'da arabuluculuk konumu, ve etkin gücü ABD açısından stratejik bir avantaj sağlayabilir.
Silah satışları ve ekonomik çıkarlar: F-35 veya F-16 gibi savunma sistemlerini Türkiye'ye satış fırsatları Trump yönetimi açısından gelir ve stratejik nüfuz aracı olabilir.
Diplomatik jest ve "dost" imajı: ABD'nin Türkiye ile "yeniden yakınlaşma" mesajı, Trump'ın dış politika söylemini renklendirebilir.
Zirve çıktılarına yönelik riskler ve sınırlamalar
Kongre ve iç hukuk engelleri: ABD'de Türkiye'ye yönelik yaptırımlar CAATSA uyarınca kongrenin onayını gerektiriyor; bu, Trump'ın iradesini sınırlıyor.
Türkiye- ABD arasındaki stratejik güvensizlik: Türkiye'nin Rusya ile ilişkileri, S-400 kullanımı, Suriye'de SDG-PKK-YPG meselesi gibi konular hala derin güvensizlik unsurları barındırıyor.
Diplomatik tepki ve çevresel etki: Yunanistan, İsrail gibi aktörler bu yakınlaşmadan büyük rahatsızlık duyuyor. Bölgesel dengelerde karşı hamleler gelecektir.
Enerji meselesi: Trump, Türkiye'nin Rusya'dan petrol alımını durdurabileceğini umduğunu söyledi. Türkiye'nin bu konuda bir vazgeçiş beyanı yok, dahası zirve görüşme bildirilerinde enerji ticaretinden ziyade, nükleer işbirliği üzerinde durulduğu görülüyor.
Zirvenin iç siyasette yankısı
Muhalefet cephesinde, görüşmenin "somut bir kazanım" yerine sadece görüntüden ibaret olduğu, özellikle PYD/SDG konusunda Türkiye'nin istediğini alamadığı iddia edildi. Hatta, çok ilginçtir ki, Türk hava kuvvetleri için çok önemli olan F-35/F-16'larla ilgili pazarlıkların olumlu sonuçlanması halinde, Türkiye'yi yeni borçlara sürükleneceğini iddia ettiler. Dahası, Erdoğan'ın ABD ziyareti, muhalefet cephesinde ''gündem değiştirme gösterisi'' olarak yorumlandı.
Ez cümle, Erdoğan–Trump zirvesi, Türkiye'ye küresel ölçekte önemli bir prestij sağladı. Ancak bunun sürdürülebilirliği, önümüzdeki aylarda F-35, F16'lar, yaptırımlar ve PYD/SDG/ YPG konularında Washington'dan gelecek somut adımlara bağlı.
Ez cümle, toparlayalım. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın BM kürsüsünden verdiği mesajlar, yalnızca salonu değil, dünya gündemini de sarstı. Gazze'de adalet çağrısı, Suriye'de terör örgütlerine karşı kararlılık vurgusu ve "dünya beşten büyüktür" çıkışı, Türkiye'nin küresel vicdanın sesi olduğunu bir kez daha gösterdi.
Ardından Oval Ofis'te gerçekleşen görüşme, Türkiye'nin uluslararası siyasette vazgeçilmez bir aktör olduğunu kanıtladı. F-35 dosyasında kapı yeniden aralandı, yaptırımların kaldırılması için somut adımlar gündeme geldi, Gazze'de barış için ortak anlayış tesis edildi.
Trump'ın enerji konusundaki çağrısı da Türkiye'nin jeopolitik değerinin büyüklüğünü ortaya koydu. Yani, Washington, Ankara'yı Rusya'ya alternatif olacak ''stratejik güç'' olarak görüyor demek mümkün.
Bu tablo, Türkiye'nin izlediği dengeli dış politikanın bir zaferidir. Dünya artık Türkiye'siz denklem kuramayacağını anlamış durumda. Erdoğan'ın liderliği, içeride ve dışarıda Türkiye'nin itibarını, gücünü ve caydırıcılığını pekiştiriyor. Türkiye masadadır... Türkiye güçlüdür. Gurur duymamak mümkün değil ...
Yazarın diğer yazıları

Kütahya'da 4,9 büyüklüğünde deprem

Türk musikisinin acı kaybı: Neyzen Niyazi Sayın hayatını kaybetti

Trump anlaşmayı duyurdu: Gazze'de ateşkes kabul edildi

Soykırımcı İsrail'den Paris toplantısı tepkisi: Trump'ın Gazze planını baltalama girişimi
