ANASAYFA
TV PROGRAMLARI
PROGRAMLAR
YAYIN AKIŞI
CANLI YAYIN
24 RADYO
REKLAM
İLETİŞİM VE KÜNYE


Washington–Şam hattı ve Türkiye

Ortadoğu'nun son derece kırılgan dengeleri, son yıllarda değil sakinleşmek, adeta yeniden şekillenmeye başladı. Trump - Şara görüşmesi de, bu şekillenmenin sembolik ve pratik bir dönüm noktası. Çünkü bu görüşmenin Ortadoğu'nun kronikleşmiş fay hatlarına etkisi, yılların politik ağırlığını bir anda yerinden oynatabilecek nitelikte.

79 yıl sonra Washington'ın kapıları, ilk kez bir Suriye liderine açılırken masaya oturanları, sadece iki aktör olarak nitelemek – sıradanlaştırmak pek doğru olmaz. Çünkü o masada, Türkiye'den İran'a, Rusya'dan İsrail'e, herkes vardı. Neden mi? Suriye dosyasında atılan her adım, başka bir coğrafyanın denklemini de titretirde ondan.

Peki, Trump yönetiminin Suriye perspektifi ne?

Washington, Suriye sahasında, Rusya'nın askeri ağırlığı, İran'ın paramiliter ağları, Çin'in yeniden yapılanma hevesinden oldukça rahatsız. Bu da malumunuz zaten. Dolayısı ile, Beyaz Saray'da Trump'ın Şara ile görüşmesi, Trump yönetiminin bölgedeki ağırlığını yeniden kurma arayışı diyebiliriz. Yani, Trump'ın diplomatik izolasyonu delen bu hamlesi, Washington'un "Suriye'ye geri dönüş bildirimi" olarak okunabilir.

Öte yandan Batı'lı analistler, ABD'nin Suriye'de ki hedefleri çerçevesinde, görüşme sırasında, Şam'la "normalleşme karşılığında bazı tavizler" sunma eğilimi içinde olduklarını da yazıyorlar. Gerçekten de, Suriye'ye yaptırımları hafifletme, Suriye'li aktörlerle doğrudan görüşme hatta diplomatik tanıma gibi adımların bölgedeki dengeleri nasıl etkileyeceğini anlamak için kahin olmaya gerek yok. Düşünsenize, Trump'ın Şara hamlesi, en hafifinden, Suriye'deki aktörlerin pozisyonlarını, yeniden değerlendirilmesine yol açtı.

Yine bu analistlere göre, ABD açısından Suriye'ye dair, birkaç temel hedef öne çıkıyor;

Washington, Suriye'nin yeniden izole edilmemesini, terörle mücadele kapsamında bir aktör haline gelmesini istiyor. Mesela, ABD öncüllüğündeki koalisyona Şam'ın da katılmasının gündeme gelmesi, Sezar (Caesar Syria Civilian Protection Act) kapsamındaki bazı yaptırımların ertelenmesi ya da askıya alınması bu taleple- hedefle ilgili.

Diğer dikkat çekilen nokta, ABD uzun süredir bölgedeki Rusya-İran etkisini dengeleme hedefi. Dolayısı ile, Şam'ı ABD'nin ve müttefiklerinin kontrollü bir zeminine çekmek Trump ve ekibi için önemli.

Dünya medyasında bu görüşme nasıl okundu?

Dünya medyası bu görüşmeyi şaşkınlık ve kuşku karışımı bir tonla karşıladı. Çünkü masanın bir tarafında ABD başkanı, diğer tarafında ise geçmişi tartışmalı bir lider oturuyordu. Fakat unutulmamalı ki, uluslararası sistem, her daim jeopolitik pragmatizmi arka cebine sıkıştırır. Washington'ın yaptığı tam da bu: "realpolitik soğukkanlılığı".

Görüşmeye dair medya refleksleri oldukça çeşitliydi, temel başlıklar şöyle:

"Tarihi dönüşüm": Örneğin Al Jazeera, Suriye liderinin Washington'a yaptığı ziyaretin 1946'dan bu yana ilk olduğu, bu nedenle sembolik olduğu vurgusunu yaptı.

"ABD kartlarını yeniden karıyor": İngiliz-Amerikan analistler, ABD'nin Suriye'de daha aktif bir diplomatik ve stratejik rol almak istediğini; Rusya-İran eksenine alternatif bir çözüm arayışı içinde olduğu yorumlarını yaptı.

"İsrail kaygılı": Özellikle Golan Heights, Suriye-İsrail hattı nedeniyle İsrail'in kaygılı olduğunu vurguladı.

"Türkiye'nin rolüne dikkat": Türkiye'nin, Suriye'deki gelişmelerde ana aktörlerden biri olduğu ve Ankara- Washington hattının yeniden şekillendiği belirtildi. Türk Dış Bakanlığı'nın görüşmede yer alması da, analizlerde önemli bir yer tuttu.

Öte yandan dünya medyası bazı risklere de dikkat çekti. Örneğin, Suriye hala istikrarsızlık içinde, yaptırımlar da tamamen kalkmış değil, Rusya-İran ise hala bir şekilde sahnede, "normalleşme süreci" belirsizliklerle dolu, gibi yorumlarda makalelerde yer aldı.

Bölgedeki aktörler ve dengeler

İsrail açısından bu gelişme iki yönlü. ABD'nin Suriye'ye ilgi göstermesine İsrail tedbirli yaklaşıyor. "Will Israel wreck the U.S.-Syria romance?" başlıklı bir yazıda İsrail'in bu açılımı sabırla izlediği ve ABD'nin İsrail ile koordinasyonunu koruyup koruyamayacağına dikkat ettiği ifade ediliyor.

İsrail cephesinden gelen yorumlar ise ilginç. Tel Aviv, bir yandan ABD'nin Suriye'de aktifleşmesini, İran'ın Suriye ve bölgedeki etkisinin törpülenme fırsatı sağlaması açısından memnuniyetle karşılasa da, diğer yandan ABD'nin Suriye'nin geleceğinde nasıl bir yön çizeceği konusunda ciddi soru işaretleri var. İsrail'in endişesi şu: ABD'nin normalleştirme hamlesi, Suriye'ye beklenenden fazla alan açar mı?

Rusya

Rusya için Suriye hala stratejik bir alan. Hava üsleri, askeri varlık ve etki alanı açısından Suriye önem taşıyor. Analizcilere göre, ABD'nin yeniden Suriye'de devreye girmesi, Rusya'ya "rakip koordine" bir adaptasyon gerektirebilir. Bu analizlere göre, Suriye'nin bundan sonra Rusya-İran ekseninden uzaklaşıp daha "çok eksenli" hale gelebilir.

Dolayısı ile, Rusya bu görüşmeyi "kontrollü bir rahatsızlıkla" izledi. Bilindiği üzere, Moskova, yıllardır Şam'ın hem dayanağı hem de siyasi garantörüydü. ABD'nin devreye girmesi, Rusya'nın sahip olduğu tek kare otoriteyi gölgeledi. Gölgelemeye de devam ediyor.. Öte yandan, Rusya tarafından gelen açıklamalara bakınca, biliyorsunuz Şara daha önce Putin'le de görüşmüştü, Putin yönetiminin Suriye üzerinde yeni bir nüfuz mücadelesine hazırlıklı olduğu seziliyor.

Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri

Bu ülkeler Suriye'nin yeniden sahneye dönmesini, İran etkisinin dengelenmesi açısından destekliyor. Dolayısı ile ABD'nin Suriye açılımı, bölge aktörleri için bir takım yeni fırsatlar yaratıyor.

Peki bütün bu hareketlenme Türkiye için ne anlama geliyor?

Ankara, Suriye'nin yeniden şekillendiği her dönemeçte "sahada ve masada" olmayı başaran tek bölge ülkesi oldu.

Bugün de benzer bir durum yaşanıyor. Türkiye, Suriye dosyasını, sadece bir dış politika başlığı olarak değil, ulusal güvenliğin merkezine outran, bir konu olarak görüyor. PKK/YPG yapılanması, sınır güvenliği, terör koridorunu engelleme kararlılığı ve milyonlarca sığınmacının geri dönüşü gibi başlıklar çok önemli...

Yanlız şunun altını çizelim! Türkiye'nin Suriye haritasına baktığı yer, Washington'ın baktığı yerden farklı. Dolayısı ile ABD'nin Şam'da açtığı kapı, Türkiye için hem fırsatlar hem de riskler barındırıyor.

Evet, doğru; Türkiye konjonktür açısından çok kritik bir oyuncu konumunda ve sonuçta Türkiye'nin yıllardır savunduğu "Suriye'nin toprak bütünlüğü ve siyasi çözüm" perspektifinin yeniden uluslararası meşruiyet kazanması, Ankara'nın elini, bölgede çok güçlendirdi. Yani, küresel satrançta ve bölgede, sığınmacı dönüşü, ticari koridorlar, ortak yeniden yapılanma projeleri gibi başlıklar Türkiye açısından pozitif senaryolar.

Risk tarafında ise; Kuzey Suriye dosyası hala duruyor. ABD'nin bölgedeki yeniden varlığı, PKK/YPG üzerindeki nüfuzunu nasıl etkileyeceği önemli. ABD'nin bölgede diplomatik normalleşmeyi "siyasi tavizlerle" ilerletme ihtimali, Türkiye'nin ulusal güvenlik kırmızı çizgileriyle çelişme potansiyeli taşıdığı bilinen bir gerçek.

Peki, soruyu tekrar şöyle soralım; Türkiye ve ABD'nin Suriye politikaları, nerede buluşuyor, nerede ayrışıyor?

Terörle mücadelede her iki taraf da DEAŞ tehdidini ciddiye alıyor. Türkiye'nin sınır güvenliği ve kuzey Suriye'de radikal örgütlerin engellenmesi, ABD için de stratejik önemde. Burada sorun yok gibi duruyor.

Dahası, Suriye'nin egemenliği ve yeniden yapılanmasıda Türkiye için her zaman çok önemli. Sonuçta, ABD'nin Suriye ile diplomatik ilişkileri, Türkiye'nin "Suriye'nin parçalanmasına karşı duruşu" ile örtüşüyor. Yani burada da bir sorun yok gibi duruyor.

Dahası elbette, bölgedeki yeni yapılanma sürecinde Türkiye-ABD işbirliği için yeni zeminler fırsatları da bir ortak alan olacaktır.

Ama, tekraren, Türkiye için en önemli fark, kuzey Suriye meselesi. Türkiye'nin PKK/YPG'ye yaklaşımı ile ABD'nin bu örgüt aktörleri ile ilişkisi hala bir çatışma potansiyeli barındırıyor.

Dahası, Türkiye'nin İdlib, Afrin, Tel Rıfat gibi alanlardaki sınır-ötesi politikaları ile ABD'nin askeri ve diplomatik öncelikleri de her zaman paralel değil.

Son fark alanı ise, Suriye'nin yeniden yapılanmasında kimle nasıl işbirliği yapılacağı konusu. Türkiye isteğini "önce güvenlik, sonra siyasi çözüm" yönünde ifade ederken, ABD daha geniş diplomatik çerçeveler !!!! arayışı , yaptırım hafifletmeleri çerçevesinde hareket ediyor.

Türkiye, stratejik çıkarları çerçevesinde nasıl bir yol haritası izlemeli? Şöyle olabilir:

Türkiye, aktif diplomasi yürütüyor. Bunun devamı çok önemli. Washington-Şam hattındaki gelişmeleri anlık izlemek ve Türkiye'nin çıkarlarını önceden pazarlık masasına taşımak önemli. Türkiye durumu reaktif değil, proaktif biçimde yönetmeli. Öyle de yapıyor.

Mesela ne yapıyor?

Türkiye hem askeri hem diplomatik cephede kendi kırmızı çizgilerini net biçimde ifade ediyor.

Türkiye'nin özellikle kuzey Suriye'deki güvenlik endişesi, Türkiye-ABD işbirliğinin ana omurgası olmaya devam ediyor.

Türkiye, Suriye'nin inşasında avantajlarının farkında. Özellikle halkın dönüşü, altyapı projeleri, güvenli koridorların oluşturulması gibi alanlar Ankara'nın inisiyatifinde.

Bölgedeki aktörlerin pozisyonları hızla değişsede, Türkiye'nin manevra kabiliyeti yüksek.

Sonuç olarak, tüm bunlar bir araya geldiğinde, Trump–Şara görüşmesi sadece iki liderin fotoğrafı değil; Suriye dosyasının yeniden yazılmaya başlanmasının da ilanı. Bu yeni metnin içinde Türkiye'nin rolü başat bir rol. Ama şu da unutulmamalı, Ortadoğu'da hiçbir hamle tek başına yapılmaz; her hamle, başka bir hamleyi tetikler. Türkiye için kritik olan, bu satranç tahtasında doğru hamleyi doğru zamanda yapabilmek. Ve bugün, bölgenin yeniden kurulduğu bu eşikte, Ankara'nın elinde hem güçlü kartlar hem de dikkatle korunması gereken kırmızı çizgiler var. Suriye satrancı yeniden başlıyor. Türkiye bu oyunun seyircisi değil, bizzat oyuncusu.


Yazarın diğer yazıları