ANASAYFA
TV PROGRAMLARI
PROGRAMLAR
YAYIN AKIŞI
CANLI YAYIN
24 RADYO
REKLAM
İLETİŞİM VE KÜNYE


Kirk suikasti ve ABD siyaseti

Trump'a yakın, Turning Point USA'nın kurucularından Charlie Kirk'ün suikast sonucu hayatını kaybetmesi, ABD siyasetinde tartışmaları alevlendirdi. Gazeteler Trump'ın mevcut siyasi stratejileri ve liderlik tarzının, neleri tetiklediğini, hangi riskleri barındırdığını anlatmak için büyük çaba sarf ettiler.

ABD'li uzmanların tespitlerine göre; ''Trump'ın ikinci dönemini şekillendiren çizgi şöyle: içeride "çatışmalı konsolidasyon", dışarıda "sert pazarlık".

Görünen o ki, Utah Valley Üniversitesi'nde Kirk'ün suikastla öldürülmesi, siyasal şiddetin, Amerikan kamu alanına, yeniden sızdığı alarmını vermiş. Dolayısı ile, Kirk suikastı, ABD'de siyasi söylemin geldiği uç noktanın sembolik göstergesi olarak da okunabilir. Hele suikastın, bir kampüs etkinliğinde gerçekleşmesi, üniversitelerin de, gerilim ve potansiyel tehdit alanına dönüşebildiğini gösteriyor. Öte yandan da, vahim Kirk suikasti, ABD'de demokrasi güvenirliğinin yara aldığı ilk olay değil. Çünkü bilindiği üzere, ABD'de siyasi tarihi şiddet döngüsü ile dolu. 1968'de ki Martin Luther King Jr. ve Robert F. Kennedy suikastları, Vietnam dönemi protestoları, 1970'ler, 2021 Capitol baskını vs vs...

Yani anlayacağınız, Kirk suikasti, toplumda zaten var olan tüm travmaları yeniden tetiklemiş durumda. Öyle ki, ABD'li uzmanlar, siyasi şiddetin geldiği son aşamayı 1960'larda yaşanan ''ciddi kutuplaşma - toplumsal protestolar ve siyasi suikastlar'' üçgeninde kıyaslayan yazılar yazıyorlar. Örneğin siyasi gerilimlerin topluma yansımasına dair "1968'den beri en yoğun aşama" gibi yorumlar var. ABD'li uzmanlara göre, ABD şu anda, bir tür kritik dönemeçte. Durumu şöyle açıklıyorlar; ''Trafik kuralları bozulmuş bir otoyolda sürerken artık anlık refleksler, sürücünün karakteri değilse bile aracılığıyla kazalar kaçınılmaz görünüyor.''

İşte tam bu noktada eleştiri okları tekrar Trump'ın "tehdit altında millet" söylemine yöneliyor. ABD'li uzmanlar şöyle diyor: ''Kirk suikastı sonrası kullanılan dil, 6 Ocak mirasıyla birleşince "güvenlik siyaseti"ne meşruiyet üretip muhalefeti "tehlike" mecrasına itiyor. Bu, orta sınıfın bir kısmında "düzen" arzusunu tetiklerken akademi-medya çevrelerinde tedirginliği büyütüyor. Vali Cox'un birlik çağrısı ile Trump'ın suçlayıcı üslubu arasındaki kontrast, bu yarılmayı netleştiriyor.''

Sanırım haklılar da. Hele, suikasten sonraki akşam New York'ta Yankee Stadı'nda ABD Başkanı'nın hem alkış hem yuhalamayla karşılanması; uzmanların bu tespitini doğrular nitelikte. Bu konuda da şöyle diyorlar, ''sembol alanlarda bile "iki Amerika"nın sesleri artık aynı tribünde çarpışıyor''. Gerçekten de, Trump'ın 11 Eylül anma törenin de yuhalamanması hem halkın Trump liderliğinden yorulduğuna, hem de, bir kahraman imajı yerine bir kutup lideri imajına işaret ediyor.

Trump'ın hedefteki diğer politikaları

Göçmenlere yönelik sosyal program kesintileri, federal yargıda duvara çarptı. Beyaz Saray'ın geniş yetkiler kullanma ısrarı ise, tarife kararnameleriyle yeni bir stres testi ile karşı karşıya. Ama yine de, bu çatışma, Trump'ın "kurumlar bana engel" söylemini besliyerek, taraftarına hareket zemini sağlıyor.

"Karşılıklılık" mantığıyla ithalata %10'dan %41'e uzanan geniş gümrük duvarları, kısa vadede Trump'a siyaseten prim sağlamış görünüyor. Ama ABD'li uzmanlara göre, tedarik zincirine ve ihracat pazarlarına yansıması, orta vadede toplumsal maliyeti büyütebilir. Evet, bugün Trump, yarattığı gümrük şoklarını "kaldıraç" olarak kullanıyor. Ama şimdilik ! Washington'un müzakere masasında, küresel norm seti sarsılırken, tedarik zinciri jeopolitiği de hızla yeniden çiziliyor.

ABD Başkanı, dış politikayı ticari sözleşme gibi kuruyor, "bedel-risk-kazanç" tabloları, ideolojik tutarlılığın önüne geçiyor. Bunun faturası gelecekte acı çıkacaktır.

Trump'ın NATO'da "daha fazla ödeyin" söyleminin en somut çıktısı, Lahey'de müttefiklerin %5'lik savunma hedefi etrafında hizalanması oldu. Dahası Trump'ın "mütekabiliyet" ve "şartlı güvenlik" imaları, ittifaka stratejik belirsizlik de enjekte etmeye devam ediyor. Yani Trump'ın Avrupa ve NATO politikalarında bedel artıyor, güvence hissi dalgalanıyor.

Ukrayna dosyası: Geçtiğimiz Ocak ayında, ABD'de dış yardımların dondurulması, Trump'ın savaş dosyalarını "manivela" olarak kullanma eğilimini teyit etti. Bu zikzak, Moskova'ya "sabırla bekle" mesajı verirken, Kiev'de belirsizlik maliyet üretti. Sonuçlarını hep birlikte göreceğiz. Atlantik ittifakının artçı depremleri büyük zararlar verecek gibi.

Toparlarsak, Trumpizm 2.0 üç eşik üzerinden ilerliyor:

1- Trump'ın yargı, bürokrasi ve medyayla yüksek gerilim politikası şimdilik "siyasi oksijen" işlevi görüyor. Kaybedeni: kurumsal güven. Kazananı: mobilize taban.

2- Tarife, yardım, güvenlik şemsiyesi ve yaptırım; hepsi pazarlık çipine dönüştürülüyor. Anlık sonuç var; fakat ittifak sermayesi aşınıyor.

3- Söylemde yükselen voltaj: Kampüs suikastı ve tribün tepkileri, dilin sınırının siyasetin sınırına dönüştüğünü gösteriyor. Bu voltaj düşmezse, 2026 ara seçimlerine "güvenlik/göç/tarife" üçgeni damga vurur.

Ez cümle, ABD'li uzmanlara göre Trump'ın, "yüksek gerilim + yüksek görünürlük" formülü çalışıyor; fakat kurumsal yıpranma ve toplumsal enerjinin tükenmesi riski de artıyor. Dolayısı ile, 1968'le kurulan tarihsel paralelliklerin yeniden anılması boş değil. Çünkü, şu sıralar ABD'de, siyasi cinayet, sokak tansiyonu ve "kanun-nizam" siyaseti, aynı denklemde hizalanıyor. Görünürde tek fark, kampüsler, 60'lardan farklı olarak, sosyal medya ekosistemiyle anlık yayılma katsayısına sahip.

Öte yandan, Trump'a, dış politikada "sert pazarlık" kısa vadeli tavizler getirebilir; ama norm erozyonu, uzun vadede, ABD'nin kurucu rolüne büyük maliyet yazar. Müttefikler belki şimdilik daha çok öder, ama aynı anda "yarın aynı çerçeve geçerli mi?" sorusunu da daha sık sorar. Diğer gözden kaçmaması gereken nokta ise, Tarifeler içeride sanayi lobilerini memnun ederken ithal girdi maliyetleri ve tüketici fiyatlarına yansıma riski büyütür.. Bizden söylemesi J


Yazarın diğer yazıları