Ada özgürlüğü mü?
Adalar, İstanbul'un yoğun kent yaşamından bir nefes olsa da, bu "nefes"in değeri her geçen gün biraz daha tartışmalı hale geliyor. Tarihsel olarak yaya-öncelikli, motorlu araçların kısıtlı kullanıldığı, doğa ve tarih koruması öncelikli bir yerleşke... Ama şimdi burada, yerel halk ile yönetim arasında bir gerilimin yükseldiğini görüyoruz. Bu gerilimin kaynaklarını üç başlık altında özetleyebiliriz; ulaşım ve araç tipi, katılım ve şeffaflık eksikliği, yerel kimlik, koruma.
Yerel halk "Ada kimliği"nin ve yaya odaklı yaşam biçiminin korunmasını isterken; belediye yönetimi başta ulaşım altyapısı olmak üzere hizmet genişletme ihtiyacıyla karşı karşıya. Bu karşılaşma, zemininde farklı değer sistemlerinin çarpışmasıyla gelişiyor.
Adalar içinde ulaşım hizmetiyle ilgili olarak, tüm itirazlara rağmen, adalar için neredeyse devasa boyutta araçların devreye alınması ve bunun sonucu meydana gelen kazalar, koruma alanları özelinde halkın bilgi eksikliği hissettiği konularda, yönetim kararlarının daha geniş katılımla alınması kabulüne rağmen, itirazların sert şekilde susturulması, eleştiri yönelten ada sakinlerine hakaret ve tehditlerin gündemden düşmemesi, meclis ya da toplantı gündeminde — yönetim ve halk temsilcileri arasında — "kaldırım işgali", "esnaf-zabıta" ilişkileri ve yaya alanlarının durumu gibi konularda sık sık tartışmaların çıkması artık bu konunun tüm yönleriyle gözden geçirilmesini elzem kılıyor. Koruma kimliği yüksek olan adalarda, rant söylentileri, usülsüz olduğu iddia edilen uygulamalar, özellikle yaz sezonunda "adaya gelen yoğunluk" ve "yerel yaşam" dengesinin korunmasının zorluğu sık sık gerilimin fitilini ateşliyor.
Bu gelişmeler resmi haberlerde geniş yer bulmamış olsada, ada gündeminde "yerel halkın" sosyal medya paylaşımlarında, dernek açıklamalarında ve bölge haberlerinde yankı bulmuş durumda.
Adalar özellikle yaz aylarında yoğun bir nüfus ve ziyaretçi akınına uğruyor. Bu durum altyapı, ulaşım, çevre yönetimi, yaya alanlarının kullanımı hususlarında baskı yaratıyor. Ayrıca, koruma statüsündeki alanlarda alınan ya da teklif edilen kararlar halkın "ben neden karar sürecinde yokum" hissiyatını artırıyor.
Tarafların bakış açıları
Yerel halkın bakışı şöyle özetleyebiliriz, "Ada'nın ruhu korunmalı. Bu dar sokaklara büyük araçlar, yoğun motorlu trafik yakışmıyor."
"Koruma kimliği olan bir adada, ulaşım hizmeti sağlanırken 'yayalar' ve 'yaya alanları' düşünülmeli."
"Kararlar alınırken bizim fikrimiz sorulmuyor, iletişim zayıf."
Yönetimin bakışı:
"Adalar da diğer semtler gibi ulaşım altyapısını geliştirmeli; ziyaretçi sayısı, yoğunluk artıyor."
"Elektrikli araçlara geçiş, çevre duyarlılığı açısından önemli."
"Hizmet çeşitliliği arttırılmalı; yeni modeller denemek gerek."
Sorun şu; bu iki bakış açısı arasında gerçek ve samimi bir denge kurulamadığından, gerilim kaçınılmaz oluyor. Mesela, 5 Ekim'de Red Bull'un '' geç kalma'' etkinliği adada yaşayanlar ve konuklar için tam bir rezaletti. Uyarılara rağmen yapılan etkinlik, adalarda ağır bisiklet kazalarına adeta yaldızlı davetiye çıkardı.
Toparlarsak, adalar İstanbul'un "özgün yerleşkesi" olarak kalabilmesi için, hem fiziksel planlamada hem de yerel yönetim ilişkilerinde bazı adımların ivedilikle atılmasını gerektiriyor:
1. Katılımcılık artırılmalı: Toplantılar, anketler, yerel halkla görüşme süreçleri sistematik hale getirilmeli ve buradaki tartışmalar siyasi görüşlere, üsluplara heba edilmemeli. Yani, proje ve kararlar, söz verildiği gibi, öncesinde halkla buluşulmalı. Kimse ama kimse eleştirilerini dile getirirken, yine söz verildiği gibi SÖZLÜ VE FİZİKİ TACİZE uğramamalı....
2. Ulaşım stratejisi yeniden düşünülmeli: Ada ölçeği göz önüne alınarak araç tipi, yol kapasitesi, yaya önceliği konusunda net çerçeveler çizilmeli. "Büyük minibüs" ya da "azmanbüs" olarak adlandırılan araçlar gibi tepki çeken modeller yerine, daha hafif ve adaya uygun alternatifler değerlendirilmeli.
3. Koruma ve hizmet dengesi gözetilmeli: Koruma statüsü olan bir ada için "hizmet geliştirme" ile "kimi şeylerin korunması" arasında denge kurmak gerekiyor.
4. İletişim şeffaflığı: Neler yapılmak istendiği, hangi alternatiflerin değerlendirildiği, halkın hangi süreçte nasıl dahil olacağı açıkça paylaşılmalı.
5. Gerilimleri takip edip çözüm odaklı yaklaşılmalı: Kaldırım işgali, esnaf-zabıta anlaşmazlıkları gibi "küçük ama sürekli" sorunlar, biriken sinirleri dışa vurabilecek hale geliyor. Bu yüzden küçük sorunlar erken yönetilmeli.
Ez cümle, Adalar'da özellikle son günlerde yaşanan yerel halk-belediye gerilimi, sadece bir ulaşım aracı ya da bir karar konusu değil; adanın kimliği, halkın aidiyet hissi, yerel yaşam biçimi ile yönetim anlayışı arasındaki bir karşılaşmadır. Son 15 gün içinde yeniden görünür hâle gelen hareketler, bu karşılaşmanın tetikleyicileri olabilir. Bu süreçte, karar verenlerle karardan etkilenenler arasındaki bağların güçlendirilmesi, adanın hem ruhuna hem de bugününe saygı gösterilmesini sağlayacaktır. Bu arada, Adaların geleceği için büyük özverilerde bulunan tüm adalılara, özellikle son olaylarda büyük haksızlığa uğrayan Sayın Kamer Alyanak'a, ben de bir adalı olarak teşekkürlerimi sunarım.