ANASAYFA
TV PROGRAMLARI
PROGRAMLAR
YAYIN AKIŞI
CANLI YAYIN
24 RADYO
REKLAM
İLETİŞİM VE KÜNYE


İstanbul'dan Yükselen Yeni Diplomasi Dalgası

2025 baharında gerçekleşen Trump-Putin telefon görüşmesi, yalnızca iki liderin kişisel diplomasisi olarak değil, aynı zamanda savaşın seyrini değiştirebilecek küresel bir manevra olarak da tarihe geçebilir. Neden mi? Çünkü, bu kritik telefon görüşmesini, İstanbul'da kurulan barış masası ve ABD-Ukrayna maden anlaşması gibi paralel gelişmelerle birlikte okuyunca, hem savaşın artık sona erme ihtimalini hem de uluslararası sistemin dönüşümünü anlamak açısından çok önemli bir fotoğraf ortaya çıkıyor. Şöyle ki:

Trump'ın 2024 ABD seçimleri sonrası yeniden dünya sahnesine çıkmasıyla birlikte, Putin'le yaptığı bu ilk resmi temas, sadece sembolik değil stratejik de bir kırılma noktası. Siyasi çevreler, bu görüşmede yer alan konular arasında, Ukrayna savaşının sona ermesi için çerçeve koşullar, NATO'nun genişleme politikasına dair yeni açılımlar, Çin-Rusya ortaklığının kontrol altına alınması, Türkiye'nin transit bir güç olarak rolü ve tabi Karadeniz güvenliği, olduğunu söylüyor. Bu çok önemli başlıklar, gelecek dünya mimarisinin sinir uçlarının yerini de tariff ediyor. Öte yandan da, Trump'ın seçim kampanyasında sıkça dile getirdiği "24 saatte barış" söylemi, bu görüşmeyle birlikte ilk kez somut bir diplomatik açılıma dönüşme sinyalini vermiş oldu.

İstanbul Barış Masası: Türkiye'nin Artan Rolü

İstanbul'un yeniden bir barış masasına ev sahipliği yapması gerçekten kritik önemde. Rusya ve Ukrayna'nın doğrudan temsilcilerinin, masa etrafında, bu yıl ilk kez bir araya geldiği düşünülürse, ortaya çıkan fotoğrafı, sadece, Türkiye'nin bölgesel arabuluculuk kapasitesinin pekiştirilmesi olarak okumak çok yanlış olur, çünkü ortaya çıkan fotoğraf aynı zamanda küresel sistemdeki çok kutupluluğun da net bir işareti.

Diğer yandan, Türkiye'nin İstanbul'da kurduğu barış masası, Ankara'nın "ne doğudan ne batıdan" çizgisiyle, Türk dış politikasının güvenilir kolaylaştırıcı profilini, çok iyi bilinen diplomatik zerafetiyle ortaya koydu. Dolayısı ile, Ankara'nın diplomaside bir denge zemini sunma kapasitesi bir kez daha tescillenmiş oldu. Yani bu süreç, Türkiye'nin "akıllı güç" stratejisinin yansıması olarak, yalnızca çatışmaları dindirmede değil, aynı zamanda barışın ekonomik ve siyasi altyapı kurulma sürecine de aktif katılımı temsil ediyor.

Gelelim Zelensky'ye...

Zelensky, Trump-Putin hattında yürüyen diplomasiye temkinli ama kategorik olmayan bir tepki verdi. "Barış" kelimesine sıcak yaklaşan ancak koşulsuz tavize kapalı bir tonla şunları vurguladı:

Ukrayna'nın toprak bütünlüğü tartışmaya açık değildir.

ABD'nin Ukrayna'sız yürütülen girişimleri şeffaflık ilkelerine aykırıdır.

Savaşı bitirecek her girişim Ukrayna halkının iradesine dayanmalıdır.

Uzmanlar, Zelensky'nin bu yaklaşımını, ''ülkesinin Batı desteğine duyduğu stratejik bağlılık ile bir müzakere alanı yaratma isteği arasındaki denge arayışı'' olarak değerlendiriyor. Burada soru şu: Ne oldu da Avrupa savaşa devam diyor? Ama bu başka bir yazının konusu.

ABD-Ukrayna Maden Anlaşması

Trump ile Ukrayna arasında geçtiğimiz haftalarda imzalanan stratejik maden anlaşması, savaş sonrası jeoekonomik düzenin nasıl şekillenebileceğine dair güçlü ipuçları taşıyor. Bilindiği üzere, bu kritik anlaşma kapsamında; ABD Ukrayna'daki lityum ve nadir toprak elementlerine erişim hakkı kazandı, artı, bu kaynakların işletilmesi ve ihracatı da Amerikan şirketlerine öncelik verecek şekilde yapılandırıldı. Uzmanlar ise, anlaşmayı, Çin'in küresel maden tekeline karşı bir jeostratejik alternatif olarak değerlendirdi.

Yani şu ortada, barış yalnızca diplomatik değil, aynı zamanda ekonomik de bir inşa süreci içeriyor ve anlaşılan o ki, savaş fiili olarak sona erse bile, farklı bir zeminde rekabetle sürecek.

Küresel Yorumlar

Trump-Putin görüşmesi ve İstanbul'daki barış süreci dünya genelinde farklı şekillerde karşılandı.

Berlin ve Paris, Ankara'nın diplomatik inisiyatifini desteklemekle birlikte, Trump'ın bağımsız manevrasına kuşkulu bir eğilimle yaklaştı. Avrupa basını da gelişmeyi "Avrupa'nın dışlanması" endişesi içeren manşetlerle verdi.

Çin: Sessizliğini korudu ama gelişmeleri dikkatle izlediği

ortada, çünkü ABD'nin stratejik kaynaklara erişimi Pekin için tehdit olarak algılanıyor.

Birleşmiş Milletler: Müzakere zemininin oluşmasından memnuniyet duyduğunu açıkladı, ancak uluslararası hukuka dayalı çözüm vurgusunu yineledi.

Orta Doğu ve Körfez: Barış masasına destek veriliyor; özellikle enerji dengelerinde Türkiye'nin yükselen rolü memnuniyetle izleniyor.

Toparlarsak, Trump-Putin hattında açılan diplomatik kanal, dünyanın yeni mimarisine dair önemli pencere aralamış durumda. Ancak bu pencerenin, barışa mı, yoksa yeni bir jeopolitik yarışa mı açılacağı henüz net değil. Öte yandan Ankara ev sahipliğinde gelişen barış süreci, uluslararası düzenin karakterinin de yeniden şekillenmesine yol açabilir. Barış mümkün, ancak bu barışın niteliği ne olacak? Hak temelli mi olacak, yoksa güç dengesine dayalı bir statüko mu dayatılacak? Bu sorulara verilecek yanıtlar, yalnızca savaşın değil, küresel düzenin geleceğini de belirleyecek.


Yazarın diğer yazıları