ANASAYFA
TV PROGRAMLARI
PROGRAMLAR
YAYIN AKIŞI
CANLI YAYIN
24 RADYO
REKLAM
İLETİŞİM VE KÜNYE


Diplomatik Satrançta Türk Hamlesi: Fidan'ın Çift Başkent Turu

İki yılı aşkın süredir süren Rusya-Ukrayna savaşı, sadece bölgesel dengeleri değil, küresel güç dengelerini de derinden sarstı. Ancak savaşın en kritik anlarında dahi diplomasiye alan açmaya çalışan Türkiye, şimdi yeni bir diplomatik atağın eşiğinde. Dışişleri Bakanı Fidan'ın hem Moskova hem Kiev ile gerçekleştirdiği kritik temaslar , çatışma diplomasisinde yeni bir pencere açma iddiası taşıyor. Fidan'ın temasları, taraflar tarafından yeniden canlandırılmak istenen "İstanbul Barış Süreci"ne de büyük katkı sunuyor.

Konuyu biraz daha açalım; Fidan'ın Moskova ve Kiev ziyaretleri, stratejik olarak da çok katmanlı. Moskova temaslarında enerji, tahıl koridoru ve yeni güvenlik garantileri gündeme gelirken; Kiev ziyareti, Türkiye'nin Ukrayna'nın egemenliğine verdiği desteği yinelemekle birlikte, savaş sonrası yeniden yapılanma projelerinde Türk rolünü masaya taşıdı. Fidan'ın her iki başkentte de vurguladığı temel mesaj netti: Türkiye, çatışmayı değil çözümleri konuşmaya hazır bir aktör.

Öte yandan, 2022'de tahıl anlaşması gibi somut başarıların elde edildiği İstanbul, yeniden "barış diplomasisinin başkenti" olma yolunda. Ancak bu defa hedef daha kapsamlı. Ateşkesin ötesine geçen, savaş suçlarının adil şekilde masaya yatırıldığı, NATO-Rusya gerilimini yumuşatabilecek bölgesel güvencelerin oluşturulduğu, Ukrayna'nın toprak bütünlüğünü tanıyan, Rusya'nın güvenlik endişelerini dikkate alan çok katmanlı bir güvenlik mimarisi önerisi tartışılıyor. Türkiye'nin önerdiği İstanbul formatı; Batı'nın dışlayıcı, Rusya'nın hegemonik tutumlarının arasında üçüncü bir yol sunuyor: Güvenlik temelli uzlaşma.

Bu süreç yalnızca Rusya ve Ukrayna için değil; bölgesel çıktılar açısından da büyük bir önem taşıyor, Karadeniz güvenliği, tahıl koridorunun devamlılığı, Türkiye-Rusya enerji ortaklıklarının sürdürülebilirliği, NATO'nun doğu kanadının tansiyonu açısından da belirleyici. Yani, Karadeniz'in kaderi yeniden yazılıyor.

Fidan'ın temasları, Karadeniz'in "çatışma hattı" değil, "denge havzası" olarak kalması yönünde güçlü bir iradeyi yansıtıyor. Türkiye, kurulmak istenen bu dengede, Montrö Sözleşmesi çerçevesinde deniz trafiği denetimindeki rolüyle kilit konumda.

Fidan'ın diplomatik çıkışı, Türkiye'nin küresel sistemde nasıl konumlandığını da gösteriyor. Washington, süreci, 'kontrolün dışına çıkmasından kaygılı olması' nedeniyle, temkinli destekliyor. Brüksel, Türkiye'nin Rusya ile yakın diyaloğundan rahatsız ama İstanbul'un etkisini tanımak zorunda. Pekin ve Delhi, bu süreci "çok kutuplu düzenin barışçıl test alanı" olarak okuyor. Ankara ise, elbette, bu süreçte ne tamamen Batı'nın ne de Rusya-Çin ekseninin arabulucusu. Kendi jeopolitik gerçekleriyle, "bağımsız arabulucu" rolünü konsolide ediyor.

Peki, Rusya –Ukrayna arasında kalıcı barış mümkün mü? Mümkünse nasıl? Bu konuda uzmanlar bir kaç senaryo sunuyor:

1-İstanbul süreci, sıcak çatışmanın durduğu, ancak nihai barış anlaşmasına varılmadığı bir "dondurulmuş savaş" durumunu pekiştirebilir. Bu, taraflara nefes alma alanı sağlar ama çözüm üretmez.

2- Aşamalı Barış Planı: Türkiye'nin savunduğu gibi, önce tahıl koridoru ve esir değişimi gibi "güven artırıcı adımlar", ardından ateşkes ve barış anlaşması formülü işlemeye başlarsa, kalıcı barışa giden yol açılır.

3- Batı Müdahalesiyle Sürecin Sabote Edilmesi: ABD ve bazı Avrupa başkentleri, Türkiye'nin süreçteki belirleyici rolünü tehdit olarak görürse, barış masası alternatifsiz kalabilir. Ancak bu, diplomasinin değil çıkar hesaplarının öncelendiği bir yıkım olur.

Toparlarsak, Hakan Fidan'ın yürüttüğü diplomatik süreç, Türkiye'nin klasik "denge politikası"nı bir üst aşamaya taşıma potansiyeli taşıyor. Bu, sadece bölgesel bir rol değil, aynı zamanda "diplomasi üretme kapasitesi olan bir küresel aktör" vizyonu.

Dolayısı ile, İstanbul'Boğazı'nda kurulan barış masası, sadece Ukrayna ile Rusya arasındaki mesafeyi değil, dünya ile insani çözüm arasındaki mesafeyi de kapatabilir. Eğer bu masa ayakta kalırsa, belki de savaşın değil barışın tarihi yazılacak yer, yine Türkiye olacaktır


Yazarın diğer yazıları