ANASAYFA
TV PROGRAMLARI
PROGRAMLAR
YAYIN AKIŞI
CANLI YAYIN
24 RADYO
REKLAM
İLETİŞİM VE KÜNYE


ABD-Rusya Gerilimi

Son haftalarda Washington'dan gelen açıklamalar, özellikle Trump'ın Rusya hakkındaki çıkışları, yalnızca Amerikan iç siyasetine değil, transatlantik ittifaka da doğrudan etki ediyor. Avrupa başkentlerinde kulislerde konuşulan temel soru şu: ABD-Rusya ilişkilerindeki bu kırılganlık geçici bir retorik savaş mı, yoksa Soğuk Savaş sonrası kurulan Avrupa güvenlik mimarisinin çöküşünün habercisi mi?

Uluslarası ilişkiler uzmanları sorunun cevabını araken, yaşanan gerilimi, taktiksel bir çatışma olarak değil, yeni bir yapısal-jeopolitik fay hattı olarak gündeme taşıyor. Uzmanlara göre, ABD ile Rusya arasındaki gerilimin ana eksenleri şöyle: Ukrayna savaşı ve NATO genişlemesi, Enerji rekabeti ve kutup yarışı (Rusya'nın Avrupa'ya doğalgazı ile ABD'nin LNG ihracatı rekabet halinde. Ayrıca Kuzey Kutbu'ndaki kaynaklar üzerinde de örtülü bir rekabet var), ABD'de, Rus istihbaratının Amerikan seçimlerine müdahale ettiği iddiası ve Washington'un Rusya'yı bir "dijital tehdit" olarak algılaması, Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması'nın (INF) çökmesiyle taraflar yeniden silahlanma yarışına girmesi. O halde şöyle bir soru soralım bizde: Hatırlarsınız, Trump'ın seçim sürecinde ve sonrasında Rusya'ya ve Putin'e dair yaptığı açıklamalar, hem Amerikan iç siyasetini karıştırmış hem de uluslararası dengeyi sorgulatmıştı: "Putin çok akıllı biri, Biden olmasaydı bu savaş çıkmazdı. '', "Ben başkan olsaydım Ukrayna'ya tek kurşun atılmazdı. Rusya Ukrayna'ya girmezdi.", "Rusya ile savaş çıkarsa, bu yönetim yüzünden olur.", "NATO üyesi ülkeler ödeme yapmazsa onları savunmam." vs vs Peki, Trump'ın Rusya hakkındaki son açıklamaları, stratejik gaf mı, bilinçli mesaj mı? Trump ne söylüyor ve ne ima ediyor?

Trump'ın, Putin'i öven- NATO'yu sorgulayan - Ukrayna savaşını Amerikan yönetiminin bir sonucu gibi gösteren açıklamaları, Avrupa için sadece diplomatik bir gaf değil; aksine, kıtanın güvenlik dokusunu doğrudan ilgilendiren bir stratejik sapma olarak okunuyor. Avrupa uzmanları, bu gelişmeleri 3 düzlemde ele alıyor: Jeopolitik, stratejik özerklik, transatlantik istikrar. Yani Avrupalı stratejistler için Ukrayna'daki savaş, yalnızca Kiev-Moskova hattında yaşanan bir toprak çatışması değil; liberal uluslararası düzenin sınandığı çok ciddi bir eşik. Mesela, Berlin merkezli Stiftung Wissenschaft und Politik (SWP) uzmanları, Rusya'nın Ukrayna'ya müdahalesini "düzen karşıtı revizyonist bir hamle" olarak değerlendiriyor ve ABD'deki politik kırılmanın, Avrupa'yı bir kez daha 20. yüzyıldaki kaderiyle yüz yüze bırakabileceğinden söz ediyor. Yani, Avrupa bir kez daha 'büyük güçler arasında sıkışabilir' diyor.

Dahası, Brüksel'de ve başta Baltık ülkelerinde olmak üzere, "güvenlik garantisinin koşullu hale gelmesi" endişeleri oldukça arttırdı. Fransız Uluslararası İlişkiler Enstitüsü (IFRI) bu durumu şöyle yorumluyor: "Trump'ın yaklaşımı, NATO'yu bir güvenlik koalisyonu olmaktan çıkarıp, ticari bir sigorta kurumuna indirgeme riskini barındırıyor."

Yine Alman kimi analistler, Trump'ın söylemlerinin, yalnızca ABD iç politikasına dönük popülist çıkışlar olmadığını, Trump'ın zihinsel dış politika haritasının da ipuçlarını verdiğini iddia ediyor. Bu zihinsel haritayı da şöyle tanımlıyorlar: "Amerika'nın küresel liderliği değil, Amerika'nın izolasyonu."

Öte yandan, Trump'ın NATO'ya dair şüpheci söylemi, Macron'un yıllardır savunduğu 'Avrupa Stratejik Özerkliği' fikrine yeni bir ivme kazandırdığı görülüyor. Paris, Trump'ın sözlerini, AB'nin güvenlik ve savunma kapasitesini inşa etmesi için "tarihi bir uyarı" olarak görüyor.

Fransız düşünce kuruluşu Fondation pour la Recherche Stratégique (FRS) uzmanı Bruno Tertrais'de şöyle diyor: "Trump dönemi, Avrupa'ya iki şey öğretti: ABD garantisi kalıcı değildir ve Avrupa'nın güvenliği için Avrupa'dan başka kimse kalmayabilir."

Gerilimin küresel yansımaları

Avrupalı güvenlik analistleri, ABD-Rusya hattındaki bu retorik ve stratejik gerilimin üç potansiyel yansımasına dikkat çekiyor:

Yeni bir bloklaşma dalgası

AB içinde Rusya ile diyalog isteyen ülkelerle, güvenlik tehdidini öncelikleyen ülkeler arasındaki ayrım derinleşebilir. Bu, AB içinde stratejik birlik sorununu derinleştirir.

Mesela, Polonya ve Baltık ülkeleri, çok uzun süredir doğu kanadında askeri varlığın daha da tahkim edilmesi çağrısında bulunuyor. Ancak bu taleplerin karşısında, Almanya ve Fransa gibi ülkeler, Batı-Rusya diyaloğunu tamamen koparabilir endişesiyle temkinli davranıyor.

Çin faktörü ve Avrupa'nın ikili baskısı

ABD'nin Çin ile rekabeti tırmanırken, Avrupa hem Çin hem Rusya karşısında, ABD'ye yakın durmak zorunda kalıyor. Bu durum da ekonomik ilişkiler üzerinde baskı yaratıyor. Yani Avrupa, ekonomik çıkarları ile jeopolitik bağlılıkları arasında sıkışmış durumda.

Nükleer caydırıcılık ve yeni tehdit paradigmaları

ABD-Rusya geriliminin kontrolsüz tırmanışı, nükleer silah kullanımına dair doktrinlerde radikal değişikliklere neden olabilir. Avrupa, bu tür riskin ana hedeflerinden biri olmaya aday.

Analizler böyle.. Peki, bu gerilim ciddiye alınmalı mı? Evet.

Bu gerilim birkaç nedenle son derece ciddi görünüyor. Uluslarası ilişkiler uzmanlarının bu noktada analizleri şöyle:

''karşılıklı restleşmeler, nükleer doktrinlerin sınanmasına yol açabilir. Özellikle hipersonik silahlar ve taktik nükleer başlıklar bu riski artırıyor.''

''Gıda, enerji ve güvenlik zincirleri kırılganlaştı. ABD-Rusya çatışması, sadece bir bölgeyi değil tüm dünyayı etkileyecek sonuçlar doğurabilir.''

''Çin, İran, Hindistan gibi güçlerin bu gerilimdeki pozisyonları da küresel sistemi etkileyecek. Türkiye için de yeni pozisyon alma baskıları artıyor.''

Toparlarsak, Avrupa açısından bakıldığında, ABD-Rusya gerilimi salt 2 büyük güç arasındaki restleşmeden ibaret değil; Avrupa'nın kıta güvenliğini, stratejik yönelimini ve siyasi birliğini doğrudan etkileyen bir kırılma tehdidi de taşıyor. Yani, Trump'ın açıklamaları, Avrupa güvenlik mimarisinin geleceğini şekillendirecek derin stratejik soruları da gündeme getiriyor. Mesela, NATO'nun geleceği ne olacak? Avrupa, kendi güvenliğini kendi sağlayabilir mi? Transatlantik bağlar yeniden şekillenirken Avrupa'nın jeopolitik kimliği nasıl tanımlanmalı? gibi. Bu konuda Avrupalı uzmanların ortak görüşü şu yönde özetlenebilir: "Eğer Avrupa 21. yüzyılda jeopolitik bir aktör olmak istiyorsa, artık güvenlik konusunda da başkasına bağımlı olmaktan vazgeçmelidir."

Ez cümle, ABD-Rusya ilişkileri, yalnızca iki devletin değil, küresel sistemin geleceği açısından belirleyici bir parametre haline gelmiş durumda. Trump'ın açıklamaları bu sürecin yalnızca görünen kısmı. Asıl kriz, uluslararası düzenin güç dengelerinin yeniden şekillenmesinde yatıyor. Eğer bu gerilim diplomasiyle yönetilemezse, dünyayı çok daha istikrarsız ve çatışmalı bir dönemin beklediği açık. Asıl önemlisi de uluslararası toplumun görevi, yalnızca ateşi izlemek değil, yangını önlemektir.


Yazarın diğer yazıları