ANASAYFA
TV PROGRAMLARI
PROGRAMLAR
YAYIN AKIŞI
CANLI YAYIN
24 RADYO
REKLAM
İLETİŞİM VE KÜNYE


“Bir zamanlar müzik diye bir şey vardı…”

Bazen denk geliyorum... Bir düğün videosu, bir eski kaset kapağı, bir radyoda çalan mahzun bir şarkı... Duruyorum. Duyuyorum. Hissediyorum. Ve sonra kendi kendime diyorum ki: Biz bir zamanlar ne güzel müzik dinlerdik be.

Müzeyyen Senar"Bir bahar akşamı rastladım size" derdi mesela; sanki hepimiz o bahar akşamında o "siz"le karşılaşmışız gibi. Sonra mesela Neşet Ertaş "Zahidem kurbanım oy n'olacak"derdi ve bir garip hüzün çökerdi içime.

Şimdi dönüp bakıyorum da... Müzik hâlâ var ama içi boşalmış gibi. Ne söz var anlam taşıyan, ne melodi var kalbe dokunan. Şarkı mı bu, kelime kalabalığı mı belli değil. Küfür desen gırla, argo desen dibine vurmuş. Müstehcenlik artık "cesaret" sanılıyor. Oysa bir zamanlar sevda bile utanarak anlatılırdı. "Yarim İstanbul'u mesken mi tuttun?" diyen o mahcup âşıklar nerede şimdi?

Evet, kabul ediyorum, eskiden de kötü şarkılar vardı. Ama en azından bir mizahı, bir niyeti olurdu. "Abone" derdin, güler geçerdin. "Tavukları pişirmişem" de vardı, ama eğlendirirdi. Şimdi ise ne güldürüyor, ne düşündürüyor. Sadece geçiyor. Hızla tüketilen, çabuk unutulan, ruhsuz bir ses yığını gibi. Bir şarkı çıkar çıkmaz sosyal medyada patlıyor, ertesi gün unutuluyor. Çünkü hafıza taşımıyor artık bu sözleri.

Bir enstrümanın tınısına hürmet kalmadı. O güzelim udlar, kanunlar, bağlamalar ne zamandır suskun? Müzik programı açıyorum, her yer elektronik sesler, autotune filtreleri... Sanatçılar sahnede değil, stüdyoda yapay ses üreticisi olmuş. Müzik üretmek değil, içerik üretmek diyorlar adına. İçerik... Ne kadar da boş ve soğuk bir kelime değil mi?

Kusura bakmayın ama bu işin artık estetikle, duyguyla ilgisi kalmadı. Müzik, kalpten kalbe giden bir yoldu. Şimdi ise algoritmalardan geçen bir pazarlama aracı gibi. Tıklanma sayısı kadar değerlisin. Ne söylediğin değil, kaç beğeni aldığın konuşuluyor. Bir şarkı 50 milyon tıklanmış, ama içinde bir gram duygu yok. Yazık...

Belki de bu yüzden hâlâ döner dolaşır eskiye kaçarım. Zaman zaman açar bir Safiye Ayla, bir Zeki Müren, bir Aşık Mahzuni dinlerim. Sadece kulağım için değil, kalbim için. Çünkü o şarkılar anlatır, hissettirir. Kimi zaman ağlatır, kimi zaman gülümsetir. Bir hatıraya dokunur, bir yarayı hatırlatır. Gerçek müzik böyledir çünkü: iz bırakır.

Şimdi soruyorum kendime, bugünün şarkıları kaç yıl sonra hatırlanacak? Bir aşkın fon müziği olacak mı?Sanmıyorum. Çünkü bu müzik değil. Bu sadece ses. Gürültü. Unutulmak üzere üretilmiş geçici uğultular...

Belki de sorun bizde. Dinlemeyi unuttuk. Anlamaya, hissetmeye, yavaşlamaya tahammülümüz kalmadı. Hızla tüketip hızla unutuyoruz. Şarkılar da buna uydu. Onlar da geçici, onlar da yüzeysel.

Yine de umudumu kaybetmiyorum. Belki bir gün biri çıkar ve o eski hikâyeleri hatırlatır bize. Belki yeniden, duyguyu kelimeye, sesi kalbe işleyen gerçek müzisyenler çıkar. Belki bir gün müzik tekrar müzik olur...

O zamana kadar, ben eski şarkılarımla baş başa kalmaya devam edeceğim. Çünkü orada hâlâ insan var. Orada hâlâ ben varım.


Yazarın diğer yazıları