Kuraklıkla Gelen Çok Katmanlı Kriz
Kuraklık yalnızca toprağın değil, insanın da kurumasıdır aslında.
Bir ülkenin suyu çekildikçe, bereketi değil; sabrı, sevgisi, umudu da çekilir içinden.
Suyu kaybetmek, sadece bir doğal kaynak eksilmesi değildir; bir hafızayı, bir kültürü, bir yaşama biçimini yitirmektir.
Çünkü su, medeniyetin en eski aynasıdır: ne kadarını koruyabiliyorsak, insanlığımız da o kadar berraktır. Bugün toprak çatlıyorsa, o çatlaklarda yalnızca susuzluk değil, ihmallerimizin izleri de var. Bir zamanlar akıp giden ırmakların sesi, şimdi sanki vicdanımıza yönelmiş bir soru gibi yankılanıyor:
"Beni kim unuttu?"
Oysa her kuruyan göl, geleceğin hafızasından silinen bir cümleye dönüşüyor.
Kuraklık, sadece doğanın değil, insanın iç dünyasının da aynası olabilir. Biz tüketirken, doğa sadece tükenmiyor; aynı zamanda sessizce bizi izliyor.
Belki de mesele suyun eksilmesi değil, insanın ölçüsünü kaybetmesi. Ne kadar almamız gerektiğini, ne kadar bırakmamız gerektiğini, ne kadar beklememiz gerektiğini unuttuk.
Bugün kuruyan bir toprak, yarın susuz bir şehir; ama belki de en önemlisi, duyarsız bir insanlık doğurabilir. Eğer bu sessizliği duymayı beceremezsek, kuraklık sadece doğada değil,vicdanlarda da yerleşebilir.
Belki hâlâ geç değil.
Bir damla suya şükretmeyi, bir ağacın gölgesini fark etmeyi, bir bulutun değerini hatırlamakla başlayabiliriz. Çünkü doğa bize küsmez; sadece bekler.
Ve bazen en büyük kriz, bizi yeniden insan olmaya çağıran sessizliktir.
Yazarın diğer yazıları

Mersin'de yasa dışı olarak mavi yengeç avlayan 2 şüpheli yakalandı

DEM Parti önünde evlat nöbeti: Her yerde oğlumun yolunu gözlüyorum

468 yıldır Süleymaniye Cami ve Külliyesi ihtişamını koruyor

İstanbul'un ''huzur''unu bozanlara rahat yok! 1078 kişi gözaltına alındı
