Bilmem ki Nemsin…
Bazı şiirler vardır...
Okunmaz. Dinlenir.
Dinlenmez... Hissedilir.
Kimi zaman bir kelime, bazen bir sessizlik, bazen sadece bir bakışın arkasına gizlenmiş bir duygunun karşılığı olur. Yavuz Bülent Bakiler'in "Bilmem ki Nemsin" şiiri, benim için hep öyleydi. Yalnızca mısralarla değil, şairin kendi sesinden dinlediğim o hikâyeyle dokundu bana bu şiir. Bakiler'in o derin bakışları, kelimeleri kurarken gözlerine sinen hüzün, zamanla daha da derinleştirdi şiirin anlamını içimde. O an anladım ki, bu şiir bir aşkı anlatmıyordu sadece... Bir insanın içinde taşıdığı ama bir ömür söyleyemediği ne varsa, onları anlatıyordu. Eksik kalan her şeyin adını koyuyordu: Vakitli bir suskunluk, gecikmiş bir itiraf, içe gömülmüş bir bekleyiş... Benim için bu şiir, sadece Bakiler'in kaleminden çıkmış değil...
Sanki kalbinden damlamıştı.
Ve sonra gelip benim içimdeki bir yaraya denk düşmüştü. Her okuyuşta başka bir halimle karşılaştım o dizelerde.
Her dinlediğimde, film karesi gibi canlanırdı hafızamda, anlatılan o derin aşkın hikâyesi. İnsanın şiirle kavuşması özeldir. Bazen birini özlediğinde döner şiire... Bir gün hayata sığamadığında...
Ve bugün şiir kendi şairi için mırıldanılıyor içimde. Yavuz Bülent Bakiler; zarafeti kelimelere yeniden giydiren bir yürek adamıydı.
Vatanı, dili, aşkı, hatırayı aynı satıra sığdırabilen ender kalemlerden biriydi.
Ve bugün, ardından kalan bu şiir...
Onun vedasını anlatmakta yine de eksik kalıyor.
Bilmem ki Nemsin
Sözde senden kaçıyorum,
Dolu dizgin atlarla...
Bazen sessiz sevdasın,
İpekten kanatlarla.
Ama sen, hep bin yıllık bilenmiş inatlarla
Karşıma çıkıyorsun en serin imbatlarda.
Adını yazıyorum bulduğun fırsatlarla,
Yüreğimin başına noktalarla, hatlarla...
Baş başa kalıyorum sonunda heyhatlarla.
Sözde senden kaçıyorum
Dolu dizgin atlarla.
Ne olur bir gün beni,
Kapından olsun, dinle.
Öldür bendeki beni,
Sonra dirilt kendinle.
Çarpsam kara sevdayı,
En azından yüz binle,
Nasıl bağlandığımı
Anlarsın kemendinle.
Kaç defa çıkıp gittim
Buralardan yeminle;
Ama her defasında
Geri döndüm seninle.
Hangi düğüm çözülür
Nazla, sitemle, kinle?
Ne olur bir gün beni
Kapından olsun, dinle.
Şaşırdım kaldım işte...
Bilmem ki nemsin!
Bazen kız kardeşimsin,
Bazen öp, öz annemsin.
Sultanımsın susunca,
Konuşunca kölemsin.
Eksilmeyen çilemsin...
Orada ufuk çizgim,
Burada yanım yöremsin.
Beni ruh gibi saran
Sonsuzluk dairemsin...
Çaresizim, çaremsin...
Şaşırdım kaldım işte,
Bilmem ki nemsin.
Her kelimesi öyle dokunaklı ki...
Şimdi, şiiri senden ayrı okumak kolay olmayacak, üstat.
Ama her okuyuşumda sen yeniden geleceksin aklıma:
Suskunluğunla, inceliğinle, zarif hüznünle...
Ruhun şâd, mekânın şiir gibi olsun.
Okunmaz. Dinlenir.
Dinlenmez... Hissedilir.
Kimi zaman bir kelime, bazen bir sessizlik, bazen sadece bir bakışın arkasına gizlenmiş bir duygunun karşılığı olur. Yavuz Bülent Bakiler'in "Bilmem ki Nemsin" şiiri, benim için hep öyleydi. Yalnızca mısralarla değil, şairin kendi sesinden dinlediğim o hikâyeyle dokundu bana bu şiir. Bakiler'in o derin bakışları, kelimeleri kurarken gözlerine sinen hüzün, zamanla daha da derinleştirdi şiirin anlamını içimde. O an anladım ki, bu şiir bir aşkı anlatmıyordu sadece... Bir insanın içinde taşıdığı ama bir ömür söyleyemediği ne varsa, onları anlatıyordu. Eksik kalan her şeyin adını koyuyordu: Vakitli bir suskunluk, gecikmiş bir itiraf, içe gömülmüş bir bekleyiş... Benim için bu şiir, sadece Bakiler'in kaleminden çıkmış değil...
Sanki kalbinden damlamıştı.
Ve sonra gelip benim içimdeki bir yaraya denk düşmüştü. Her okuyuşta başka bir halimle karşılaştım o dizelerde.
Her dinlediğimde, film karesi gibi canlanırdı hafızamda, anlatılan o derin aşkın hikâyesi. İnsanın şiirle kavuşması özeldir. Bazen birini özlediğinde döner şiire... Bir gün hayata sığamadığında...
Ve bugün şiir kendi şairi için mırıldanılıyor içimde. Yavuz Bülent Bakiler; zarafeti kelimelere yeniden giydiren bir yürek adamıydı.
Vatanı, dili, aşkı, hatırayı aynı satıra sığdırabilen ender kalemlerden biriydi.
Ve bugün, ardından kalan bu şiir...
Onun vedasını anlatmakta yine de eksik kalıyor.
Bilmem ki Nemsin
Sözde senden kaçıyorum,
Dolu dizgin atlarla...
Bazen sessiz sevdasın,
İpekten kanatlarla.
Ama sen, hep bin yıllık bilenmiş inatlarla
Karşıma çıkıyorsun en serin imbatlarda.
Adını yazıyorum bulduğun fırsatlarla,
Yüreğimin başına noktalarla, hatlarla...
Baş başa kalıyorum sonunda heyhatlarla.
Sözde senden kaçıyorum
Dolu dizgin atlarla.
Ne olur bir gün beni,
Kapından olsun, dinle.
Öldür bendeki beni,
Sonra dirilt kendinle.
Çarpsam kara sevdayı,
En azından yüz binle,
Nasıl bağlandığımı
Anlarsın kemendinle.
Kaç defa çıkıp gittim
Buralardan yeminle;
Ama her defasında
Geri döndüm seninle.
Hangi düğüm çözülür
Nazla, sitemle, kinle?
Ne olur bir gün beni
Kapından olsun, dinle.
Şaşırdım kaldım işte...
Bilmem ki nemsin!
Bazen kız kardeşimsin,
Bazen öp, öz annemsin.
Sultanımsın susunca,
Konuşunca kölemsin.
Eksilmeyen çilemsin...
Orada ufuk çizgim,
Burada yanım yöremsin.
Beni ruh gibi saran
Sonsuzluk dairemsin...
Çaresizim, çaremsin...
Şaşırdım kaldım işte,
Bilmem ki nemsin.
Her kelimesi öyle dokunaklı ki...
Şimdi, şiiri senden ayrı okumak kolay olmayacak, üstat.
Ama her okuyuşumda sen yeniden geleceksin aklıma:
Suskunluğunla, inceliğinle, zarif hüznünle...
Ruhun şâd, mekânın şiir gibi olsun.
Yazarın diğer yazıları

Kütahya'da 4,9 büyüklüğünde deprem

Türk musikisinin acı kaybı: Neyzen Niyazi Sayın hayatını kaybetti

Trump anlaşmayı duyurdu: Gazze'de ateşkes kabul edildi

Soykırımcı İsrail'den Paris toplantısı tepkisi: Trump'ın Gazze planını baltalama girişimi
