ANASAYFA
TV PROGRAMLARI
PROGRAMLAR
YAYIN AKIŞI
CANLI YAYIN
24 RADYO
REKLAM
İLETİŞİM VE KÜNYE


Önemli şeyler oluyor
Öyle bir coğrafyadayız ki her yanımız sorun, her yanımız ihtilaf ve çatışma.
Ancak yakınlarımızda iki bölge var ki önemli gelişmelere gebe olabilir.
Biri İsrail'in katliamları, baskısı ve zulmü altında inleyen Filistin toprakları.
Dünkü haberleri görmüşsünüzdür.
ABD Başkanı Joe Biden, İsrail'in Ramazan ayında Gazze Şeridi'ne saldırmayacağını açıkladı.
Umuyoruz ki hayata geçsin.
Henüz İsrail ve Hamas arasındaki müzakereler de tam bir netice alınmış değil.
Fakat bunu doğrudan ABD Başkanı'nın açıklamış olması önemli.
Sonrasında ne olacağına gelince...
Ortada büyük bir plan var.
O planın Gazze ayağında öncelikli hedef 6 haftalık ateşkes sağlamak.
Sonrasında bir dizi karşılıklı adım atılacak.
Örneğin İsrail kalabalık bölgelerden çekilecek.
İsrail İHA'ları Gazze semalarında 8 saatten fazla uçamayacak.
Bölgeye daha fazla yardım gidecek.
Evlerini terk edenlerin bir kısmının kuzeydeki bölgelere dönüşüne izin verilecek.
Bunlar aslında İsrail için şu aşamada "taviz" sayılabilir.
Çünkü asıl hedeflerinin Filistinlileri kovup bölgeyi tamamen işgal etmek olduğunu artık cümle âlem biliyor.
Bunun karşılığında Hamas ise kendi taleplerinden kısmen taviz vermek zorunda kalacak.
Örneğin esir takası için İsrail'in saldırıları tamamen durdurması şartı rafa kalkacak gibi görünüyor.
Zira öncelikle 6 haftalığına uygulanacak ateşkes, 40 İsrailli esire karşılık 400 Filistinli tutsağın serbest kalmasını öngörüyor.
Özetle taraflar hedeflerine adım adım ulaşmaya çalışacak.
İddia o ki İsrail bu ön şartları kabul etti.
Hamas da teklifi inceliyor ve henüz karşı çıkmadı.
ABD, Mısır, Katar ve diğer Arap ülkelerinin içinde olduğu müzakere platformu ise aynı adımlarla önce Gazze'yi sükûnete kavuşturmak, sonra daha büyük planı hayata geçirmek istiyor.
İşte tam da bu nedenle Biden'ın açıklamasından bir gün önce yaşanan bir başka gelişme çok önemli.
Asıl büyük planın hayata geçmesi için ilk adım sayılabilir.
O gelişmeyi ABD de büyük bir memnuniyetle karşıladı.
"Neydi?" derseniz, Filistin Başbakanı Muhammed Iştiyye istifa etti.
Bu büyük bir dönüşümün habercisi.
Nedenine gelince...
Filistin'in siyasi hükümeti bir teknokrat hükümetle değişecek.
Hiçbir partiye bağlı olmayan profesyonellerden oluşacak.
O teknokratlar hükümeti Gazze'nin savaştan sonra yeniden imarından ve güvenliğinin tekrar temin edilmesinden sorumlu olacak.
Yani artık İsrail'in katliamlarının ardından olacaklar sadece konuşulmuyor, altyapısı da yavaş yavaş hazırlanıyor.
Bir başka deyişle İsrail'in saldırılarının sona ermesine giden yolun taşları döşeniyor.
Asıl önemli kısımsa bundan sonrası.
Teknokrat hükümet Filistin'de bir sonraki seçime kadar görevde kalacak.
Önümüzdeki süreçte ise Hamas'ın Filistin Kurtuluş Örgütü'ne katılması muhtemel.
Elbette bunu net söyleyebilmek için henüz çok erken.
Ancak direniş hareketinden ilk aşamada olumlu sinyaller geldiği belirtiliyor.
Hamas ve FKÖ'nün lokomotifi El Fetih, birbirine taban tabana zıt.
Hatta aralarında büyük bir kavga var ki Filistin'i bölünmüş hale getiren de buydu.
Hamas'ın FKÖ'ye entegrasyonu gerçekleşir mi, olursa hangi şartlarda gerçekleşir orası muğlak.
Ancak olursa FKÖ içinde Hamas'ı memnun edecek bazı yönetimsel değişiklikler de görürsek şaşırmayalım.
Barışma olmasa bile ABD ve Arap ülkelerinin desteklediği bu entegrasyon gerçekleşirse, Filistin'deki bölünmüşlük sora erer.
İsrail-Filistin meselesinin çözümündeki en büyük engellerden biri bu bölünmüşlük değil miydi?
Bunu taraflar arasındaki haklı-haksız kavgasından bağımsız olarak söylüyorum.
Bölünmüşlük sona erdiğinde sıra asıl meseleye gelecek.
1967 sınırları temelinde bağımsız Filistin Devleti'nin resmen kurulması için, Filistin tarafından tek bir muhatap oluşturulmuş olacak.
Bundan sonra da ABD ve Arap ülkelerinin müzakere ve taraflara baskı yeteneği daha da kritik şekilde devreye girecek.
Can alıcı noktaysa şu:
Bu süreçte ABD-İsrail işbirliğiyle Flistinlilerin aleyhine bir tablo oluşursa süreç çöker.
Aynı şekilde İsrail işgal zihniyetini sürdürüp itirazlarda bulunursa da süreç tıkanır.
İşte bu dengeyi kurmakta diplomasiye ve müzakare platformundaki Arap ülkeleri dengesine çok iş düşecek.
Filistin'e hak ettiklerini vererek, İsrail'i de buna razı ederek bir çözüm bulmak gerekecek.
Elbette Türkiye de bu süreçte var olacak.
Kafkaslar hareketlenir mi?
Gelelim ikinci konuya.
Yani Güney Kafkasya'ya...
Pazartesi günü Hocalı katliamının 32. yıldönümüydü.
Acımız bir...
Azerbaycan halkı gibi biz de Hocalı katliamını hiçbir zaman unutmadık.
Ama bu sefer başkaydı.
Hocalı katliamını kurbanları, ilk kez Hocalı'da anıldı.
Burası Karabağ'da Hankendi ile birlikte Ermenilerin kaldığı son yerdi.
Birkaç ay önce tamamen Azerbaycan denetimine girmişti.
İşte bu sebeple Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev de anma töreninde Hocalı'daydı.
Hatta Hocalı Soykırımı Anıtı'nnın temeli atıldı.
O manzara, Azerbaycan'ın yaklaşık 30 yıl sonra yeniden vatan topraklarına kattığı Karabağ'da tam hakimiyet kurduğunun ve hayatın normalleşmeye başladığının önemli bir kanıtı oldu.
Azerbaycan elbette geçmiş hiçbir zaman unutmayacak ama bir yandan da geleceğe bakıyor.
Ermenistan ve Azerbaycan teknik olarak hala savaşta.
Barış anlaşması için müzakereler sürüyor.
Son olarak dışişleri bakanları bugün Berlin'de buluşuyor.
Çözülmesi gereken pek çok sorun var.
Sınırların net olarak çizilmesi onlardan biri.
Bir diğeri ise Zengezur Koridoru üzerinden Azerbaycan'ın ana toprakları ve Nahçıvan arasında kurulacak kara bağlantısı.
Benim asıl dikkatimi çeken de bu.
Malum, Ermenistan Kollektif Güvenlik Anlaşması Örgütü'nden çıkmak istiyor.
Hatta üyeliği askıya aldıklarını açıkladılar bile.
Çünkü Karabağ savaşı sırasında bu platformdan Azerbaycan'a karşı askeri destek görmedikleri için kırgınlar.
KGAÖ, kısaca "Rus NATO'su" diye tanımlanabilir.
Yani üye ülkelerden birinin topraklarına saldırı olduğunda, diğer ülkeler askeri yardıma koşuyor.
Karabağ savaşı sırasında Azerbaycan hiçbir zaman Ermenistan topraklarına saldırmadı.
Ermeniler defalarca Azerbaycan şehirlerine füze yağdırmasına rağmen bunu yapmadılar.
O tuzağa düşmediler.
Ama Ermenistan KGAÖ'den çıkarsa, farklı bir durum ortaya çıkacak.
Bu kez teknik olarak Azerbaycan Ermenistan topraklarını hedef alsa bile diğer ülkeler Ermenistan'ın yardımına koşmak zorunda olmayacak.
Azerbaycan, AGİT-Minsk grubunun göstermelik çabaları nedeniyle yıllarca oyalandı.
BM kararları bile Karabağ'ın işgal altındaki Azerbaycan toprağı olduğunu söylüyordu.
Sonunda da uluslararası hukukun gereğini tek başına yerine getirdi.
Kendi göbeğini kendi kesti.
Türkiye elbette destek oldu ama geri plandaydı.
Şimdi aklımdaki soruysa şu:
Karabağ'da çatışmalar sona erdiren üçlü mutabakatta, Ermeni toprağı olan Zengezur Koridoru üzerinden Azerbaycan ve Nahçıvan arasında kara bağlantısı kurumasına dair madde var.
Ama Erivan bu konuda yıllardır kadar hiçbir adım atmadı.
Ermenistan KGAÖ'den ayrılırsa, Azerbaycan yine kendi göbeğini kesmek için harekete geçer mi?
Anlaşmada kendisine verilen hakkı almak için yine askeri kas gücünü gösterir mi?
Elbette herkesin önceliği diplomasi ama bölgede onlarca yıldır Bakü'yü oyalamaktan başka bir işe yaramadığının herkes farkında.
Tabii böyle bir durumda Rusya bireysel olarak nasıl bir tavır takınır, plana baştan beri karşı olan İran ne der ya da nasıl razı edilir, muamma...
Bu varsayım gerçekleşirse Türkiye ve Pakistan'ın Azebaycan'a desteğinin seviyesi ne olur, ona da bakmak şart.
Bu arada son bir not daha düşeyim.
Bilen bilir...
Zengezur Sovyetler Birliği döneminde aslında Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti toprağıydı.
1920'li yıllarda Moskova tarafından Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'ne verildi.
Elbette bölge o zamanlarda da sıkıntılıydı.
Ama dönemin Sovyet dönemini, bugün yaşanan sorunlarını tohumlarını da o zamanlarda atmıştı.
Rusya'nın bölgedeki gerilime müdahale edip barış gücü olarak Karabağ'a yerleştiğini hatırlarsak, Moskova'nın bölgedeki etki gücünü korumak için yaptıkları 100 yıllık planın nasıl da işe yaradığını rahatlıkla görebiliriz.

Yazarın diğer yazıları