“Büyük birader” o kadar da büyük değil mi?
İsrail'in Katar'ın başkentinde Hamas yöneticilerini hedef aldığı hava saldırısı pek çok açıdan bir kez daha çizgilerin aşılmasıydı.
Ama bu sefer ortada diğerlerinden çok daha farklı bir tablo var.
Amaçlarına ulaşamadılar.
Hamas tepe yöneticilerini şehit edemediler ama İsrail'in ne kadar cüretkâr olduğu, ABD'ninse aslında ne kadar güvenilmez olabileceğini tekrar gösterdi.
Katar, uzun yıllardır Hamas'ın ofisine ev sahipliği yapıyor.
Ve bunu talep eden ABD idi.
Çünkü Hamas'la bir diyalog kanalının açılabilmesini istiyordu.
Tıpkı Taliban'la olduğu gibi.
Bunu bizzat Katar Başbakanı açıkladı.
İsrail'in kalkıp da işgale karşı direniş yürüten bir yapıyı "terör örgütü" diye, Katar'ı da "terör destekçisi devlet" diye yaftalaması sırf bu açıdan bile neresinden bakarsanız komik.
Dahası da var.
Katar, ABD ve Mısır ile birlikte İsrail ve Hamas arasında varılabilecek olası bir ateşkes için müzakerelere arabuluculuk yapan ülke.
Hatta İsrail o saldırıyı düzenlediğinde, Hamas yöneticileri ABD üzerinden kendilerine ulaşan son ateşkes önerini üzerine toplantı yapıyordu.
Bundan sonrası ise hayli karmaşık.
İsrail basınına göre ABD'ye haber verildi.
Hatta Trump'ın onayı alındı.
ABD, "Bize geç haber verdiler" diyor.
Katar'ı aramışlardı ama saldırının üzerinden 10 dakika geçmişti bile.
Trump, Katar Emiri'ne "Bir daha tekrarlanmayacak" diye sözde güvence verdi.
Hatta Amerikan basınına göre Trump ve Netanyahu arasında hayli gergin telefon görüşmeleri de oldu.
Ama sonuç değişmiyor.
İsrail asla ve asla Gazze'deki soykırımı durdurmaya niyetli değil.
Ateşkes gibi bir dedi de yok.
Ötesinde, ABD'den farklı kanatlardan gelen çeşitli açıklamaları bir araya getirdiğinizde ortaya kocaman bir gri alan çıkıyor.
Ve bunların hepsi ABD'ye güvensizlik olarak geri dönüyor.
Günümüzde Trump yönetiminde olan ABD, Ortadoğu ülkeleri için kelimenin tam anlamıyla "büyük birader."
Özellikle Körfez'deki ülkelerin genel politikası, ABD'nin müttefikliğini ve güvenlik şemsiyesini parayla satın almak üzerine kuruludur.
Trump, ilk döneminde de ikinci döneminde de ilk ziyaretlerini buradaki Arap ülkelerine yaptı.
Son turunda 3,2 trilyon dolarlık bir hasılatla döndü.
Hatta Katar, Trump'a başkanlık uçağı olarak kullanması için devasa bir uçak hediye etti.
Sonuç?
ABD için bölgedeki en büyük müttefiklerden biri olması gereken Katar, ABD'nin katliamlarını desteklediği İsrail'in saldırısına uğradı.
Üstelik bu ülke ABD'nin Ortadoğu'daki en büyük askeri üssüne, dahası CENTCOM'un bölgedeki karargâhına ev sahipliği yapıyor.
Ayrıca Patriot, NASAMS ve THAAD'lar dahil çeşit çeşit Amerikan yapımı hava savunma sistemleri var.
Buna rağmen İsrail uçaklarının gelişini göremediler.
Çünkü muhtemelen o uçaklar, Amerikan yazılımlarında dost olarak tanıtıldı.
Tehdit olarak algılanmadı.
İsrail jetlerinin Katar'a ulaşabilmesi için bazı Arap ülkelerinin hava sahalarından geçmeleri lazım
Ayrıca havada yakıt ikmallerine ihtiyaçları var.
İddialar öyle böyle değil.
O yakıt ikmalini bile Katar'dan kalkan ABD'li ve İngiliz tanker uçakları yapmış olabilir.
Aynı Katar, ABD üsleri nedeniyle İran'dan gelen füzelere de tahammül etmek zorunda kalmıştı.
Çünkü ABD İran'da nükleer tesisleri vurmuştu.
Tahran da ABD'ye cevabını Katar'daki üsler üzerinden vermişti.
Oysa Katar, Körfez ülkeleri içinde İran ile en iyi ilişkilere sahip olan ülkeydi.
Hal böyleyken, Katar'ın kendisini ihanete uğramış hissetmesi çok normal değil mi?
Sadece Katar da değil.
Aslında bu hissiyat Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri de dahil tüm Körfez ülkeleri için geçerli.
Sözün özür, İsrail savaş uçakları füzelerle sadece Katar'daki Hamas ofisini vurmadı.
ABD'nin bölge ülkeleri üzerindeki itibarını ve etki gücünü de vurdu.
Trump İsrail'e ya söz geçiremedi ya da bu saldırıya göz yumup onay verdi.
Her iki koşulda da Körfez ülkeleri için derin bir güven bunalımı demek.
Ve bu güven bunalımının ucunda trilyonlarca dolarlık askeri ve ticari anlaşmalar, yatırımlar var.
İsrail bu saldırıyla aslında kendisini de vurdu.
ABD ile birlikte, Ortadoğu'da İran etkisinden uzak bir düzen kurmak istiyorlardı.
İbrahim anlaşmalarıyla, zoraki de olsa bölge ülkeleri İsrail'le ilişkileri yavaş yavaş normalleştiriyordu.
Bu süreç de altüst oldu.
Gerçi altüst olması insanlık namına hayırlı olabilir, orası ayrı mesele ama İsrail kendisine zarar verme pahasına gözü dönmüşlüğünü sürdürüyor.
Hala da Katar'ı tehdit ediyor.
Saldırıların devamının gelebileceğini söylüyor.
Böyle olması durumunda vaziyet çok daha karmaşık ve gergin bir hal alacaktır.
Ama bu sefer ortada diğerlerinden çok daha farklı bir tablo var.
Amaçlarına ulaşamadılar.
Hamas tepe yöneticilerini şehit edemediler ama İsrail'in ne kadar cüretkâr olduğu, ABD'ninse aslında ne kadar güvenilmez olabileceğini tekrar gösterdi.
Katar, uzun yıllardır Hamas'ın ofisine ev sahipliği yapıyor.
Ve bunu talep eden ABD idi.
Çünkü Hamas'la bir diyalog kanalının açılabilmesini istiyordu.
Tıpkı Taliban'la olduğu gibi.
Bunu bizzat Katar Başbakanı açıkladı.
İsrail'in kalkıp da işgale karşı direniş yürüten bir yapıyı "terör örgütü" diye, Katar'ı da "terör destekçisi devlet" diye yaftalaması sırf bu açıdan bile neresinden bakarsanız komik.
Dahası da var.
Katar, ABD ve Mısır ile birlikte İsrail ve Hamas arasında varılabilecek olası bir ateşkes için müzakerelere arabuluculuk yapan ülke.
Hatta İsrail o saldırıyı düzenlediğinde, Hamas yöneticileri ABD üzerinden kendilerine ulaşan son ateşkes önerini üzerine toplantı yapıyordu.
Bundan sonrası ise hayli karmaşık.
İsrail basınına göre ABD'ye haber verildi.
Hatta Trump'ın onayı alındı.
ABD, "Bize geç haber verdiler" diyor.
Katar'ı aramışlardı ama saldırının üzerinden 10 dakika geçmişti bile.
Trump, Katar Emiri'ne "Bir daha tekrarlanmayacak" diye sözde güvence verdi.
Hatta Amerikan basınına göre Trump ve Netanyahu arasında hayli gergin telefon görüşmeleri de oldu.
Ama sonuç değişmiyor.
İsrail asla ve asla Gazze'deki soykırımı durdurmaya niyetli değil.
Ateşkes gibi bir dedi de yok.
Ötesinde, ABD'den farklı kanatlardan gelen çeşitli açıklamaları bir araya getirdiğinizde ortaya kocaman bir gri alan çıkıyor.
Ve bunların hepsi ABD'ye güvensizlik olarak geri dönüyor.
Günümüzde Trump yönetiminde olan ABD, Ortadoğu ülkeleri için kelimenin tam anlamıyla "büyük birader."
Özellikle Körfez'deki ülkelerin genel politikası, ABD'nin müttefikliğini ve güvenlik şemsiyesini parayla satın almak üzerine kuruludur.
Trump, ilk döneminde de ikinci döneminde de ilk ziyaretlerini buradaki Arap ülkelerine yaptı.
Son turunda 3,2 trilyon dolarlık bir hasılatla döndü.
Hatta Katar, Trump'a başkanlık uçağı olarak kullanması için devasa bir uçak hediye etti.
Sonuç?
ABD için bölgedeki en büyük müttefiklerden biri olması gereken Katar, ABD'nin katliamlarını desteklediği İsrail'in saldırısına uğradı.
Üstelik bu ülke ABD'nin Ortadoğu'daki en büyük askeri üssüne, dahası CENTCOM'un bölgedeki karargâhına ev sahipliği yapıyor.
Ayrıca Patriot, NASAMS ve THAAD'lar dahil çeşit çeşit Amerikan yapımı hava savunma sistemleri var.
Buna rağmen İsrail uçaklarının gelişini göremediler.
Çünkü muhtemelen o uçaklar, Amerikan yazılımlarında dost olarak tanıtıldı.
Tehdit olarak algılanmadı.
İsrail jetlerinin Katar'a ulaşabilmesi için bazı Arap ülkelerinin hava sahalarından geçmeleri lazım
Ayrıca havada yakıt ikmallerine ihtiyaçları var.
İddialar öyle böyle değil.
O yakıt ikmalini bile Katar'dan kalkan ABD'li ve İngiliz tanker uçakları yapmış olabilir.
Aynı Katar, ABD üsleri nedeniyle İran'dan gelen füzelere de tahammül etmek zorunda kalmıştı.
Çünkü ABD İran'da nükleer tesisleri vurmuştu.
Tahran da ABD'ye cevabını Katar'daki üsler üzerinden vermişti.
Oysa Katar, Körfez ülkeleri içinde İran ile en iyi ilişkilere sahip olan ülkeydi.
Hal böyleyken, Katar'ın kendisini ihanete uğramış hissetmesi çok normal değil mi?
Sadece Katar da değil.
Aslında bu hissiyat Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri de dahil tüm Körfez ülkeleri için geçerli.
Sözün özür, İsrail savaş uçakları füzelerle sadece Katar'daki Hamas ofisini vurmadı.
ABD'nin bölge ülkeleri üzerindeki itibarını ve etki gücünü de vurdu.
Trump İsrail'e ya söz geçiremedi ya da bu saldırıya göz yumup onay verdi.
Her iki koşulda da Körfez ülkeleri için derin bir güven bunalımı demek.
Ve bu güven bunalımının ucunda trilyonlarca dolarlık askeri ve ticari anlaşmalar, yatırımlar var.
İsrail bu saldırıyla aslında kendisini de vurdu.
ABD ile birlikte, Ortadoğu'da İran etkisinden uzak bir düzen kurmak istiyorlardı.
İbrahim anlaşmalarıyla, zoraki de olsa bölge ülkeleri İsrail'le ilişkileri yavaş yavaş normalleştiriyordu.
Bu süreç de altüst oldu.
Gerçi altüst olması insanlık namına hayırlı olabilir, orası ayrı mesele ama İsrail kendisine zarar verme pahasına gözü dönmüşlüğünü sürdürüyor.
Hala da Katar'ı tehdit ediyor.
Saldırıların devamının gelebileceğini söylüyor.
Böyle olması durumunda vaziyet çok daha karmaşık ve gergin bir hal alacaktır.
Yazarın diğer yazıları

Kayseri Kültür Yolu Festivali'nde Bengü fırtınası... Alkışlar susmadı

İsrail'in Katar saldırısı sonrası Doha'da kritik zirve! Bakan Fidan katılım gösterecek

Mersin'de ''ölüm virajı''nda facia: 3 kişi hayatını kaybetti

İlk yardımda doğru bilinen yanlışlar ciddi tehlike oluşturabiliyor
