ANASAYFA
TV PROGRAMLARI
PROGRAMLAR
YAYIN AKIŞI
CANLI YAYIN
24 RADYO
REKLAM
İLETİŞİM VE KÜNYE


Havuç yok, sopa hükümsüz

Son zamanlarda Türkiye ve ABD arasında daha olumlu bir hava var.

İsveç'in NATO üyeliğine onay vermemiz üzerine yaşanan gelişmeler bunun somut göstergesi oldu.

Türkiye İsveç'e onay verme konusunda büyük baskılarla karşılaştı.

Ama onaya bu baskılar değil, Türkiye'nin terörle mücadele konusunda İsveç'ten taleplerinin yasal düzeyde karşılanması sonucunda gidildi.

Ardından ABD de hızla harekete geçti.

Biden yönetimi F-16 satışı için aşamalı adımlar attı.

10 Şubat'a kadar Kongre'den karşı hamle gelmezse yeni F-16 savaş uçakları, modernizasyon kitleri, mühimmat ve başka önemli sistemler Türkiye'ye satılacak.

İlişkiler böyle ılımlı bir havaya bürünmüşken, ister istemez F-35 meselesi de akıllara geldi.

Geçtiğimiz günlerde Türkiye'ye bir de önemli ziyaret vardı.

ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Victoria Nuland geldi.

Hatırlarsınız, Nuland "S-400 meselesini halledebilirsek ki bunu yapmak istiyoruz, ABD Türkiye'yi F-35 ailesine geri almaktan memnuniyet duyacaktır" dedi.

Beyaz Saray'da ulusal güvenlikten sorumlu önemli isimlerden John Kirby de benzer bir açıklama yaptı.

"Türkiye bu konudaki endişelerimizi giderebilirse, F-35 programına katılımı restore edilebilir." dedi.

Bildiğiniz gibi Türkiye daha önce F-35 projesinin üretici ortaklarından biriydi.

Ama Rusya'dan S-400 hava savunma sistemi aldığımız için projeden çıkarıldı.

Yıllarca ABD'den talep edilen Patriotlar verilmeyince, Türkiye acil ihtiyacını karşılamak için Rusya alternatifine yönelmişti.

Hem NATO müttefikinize kendisini koruması için gerekli kalıcı desteği parası karşılığında bile vermeyeceksiniz, hem başka yerden bu ihtiyacı karşıladığında yaptırım uygulayacaksınız.

Emaneten gönderilen Patriotlar ile olmuyordu.

Türkiye buna boyun eğmedi, S-400'ü aldı ve kurdu.

ABD başta "almayın", sonra "kurmayın" dedi ama gördü ki bu sözlerinin hükmü yok.

"Havuç ve sopa" diye bir İngilizce deyim vardır.

İlk kez 1948'de The Economist dergisinde yer bulmuştu.

Uluslararası ilişkilerde de sıkça kullanılır.

Kabaca "Ceza ve ödülü bir arada göstererek karşındakine istediğini yaptırmak olarak" tanımlayabiliriz.

ABD hala bir yanda sopa olarak yaptırımları, diğer yanda havuç olarak F-35 programını elinde tutuyor.

Artık "S-400'ü almayın" ya da "kurmayın" diyebilecek durumda değil.

Kirby'nin de açıklamasında söylediği gibi "Endişelerimizi giderin" diyorlar.

Rusya'nın, Türkiye'nin kullandığı S-400 hava savunma sistemi üzerinden F-35'lere dair kritik bilgileri elde edebileceğini öne sürüyorlar.

İyi de Türkiye yıllar önce "Gelin bu iddianızı ortak çalışma grubuyla inceleyelim" dememiş miydi?

Demişti.

Peki o zaman neredeydiniz?

Aradan geçen yıllarda çok şey değişti.

Türkiye İHA/SİHA gücünü iyice artırdı.

Üretimi ve çeşitliliği çoğalttı.

Bugün askeri İHA/SİHA teknolojisinde dünyada ilk üçte.

Envanterindeki araçlar açısından da tepe noktalarda.

Hazır yeri gelmişten, 2020'de Suriye'de yapılan Bahar Kalkanı Harekatı'nı hatırlayın.

Türkiye, sürü İHA/SİHA'yı ana hava kuvveti olarak kullanan dünyadaki ilk ülke olmuştu.

Bu tablonun bir boyutu.

Ama asıl önemli boyutu, kendi geliştirdiğimiz beşinci nesil savaş uçağımız Kaan...

Yeni nesil yerli savaş uçağımızın 2032'de envantere girmesi hesap ediliyor.

İşte o zaman gerçekten de çok şey değişecek.

Hakkını yemeyelim F-35 çok yüksek teknolojiye sahip çok önemli bir proje.

Ama bunun yanında astronomik maliyeti, çok yüksek bakım masrafları, başka güvenlik prosedürleri ve sorunları da var.

Japonya'da ve ABD'de düşen F-35'leri unutmadık.

Bir de Güney Kore'nin çektiği çile vardı ki evlere şenlik.

26 Aralık 2022'de Kuzey Kore'nin bir İHA'sı Güney Kore hava sahasına girmişti.

Güney Kore acilen F-35'leri kaldırmak istemişti ama ABD'den gerekli kodları alamamışlardı.

O zaman öğrenmiştik ki ABD'den F-35'leri çalıştırmak için ayrı, savaş sistemlerini aktif hale getirip silah olarak kullanmak için ayrı kod almak gerekliymiş.

Ve bunu her gün yapmak gerekiyormuş.

O kod gelmezse eliniz kolunuz bağlanıyormuş.

ABD'den yeni alınacak F-16'lar, modernizasyon kitleri, mühimmat ve diğer sistemler de tablonun bir başka boyutu.

Burada Yunanistan dengesine bakmak şart.

Çünkü Türkiye F-16'ları ve diğer paketleri alırken, eş zamanlı olarak Yunanistan'a da 40 adet F-35 satılacak.

Beşinci nesil F-35'ler büyük bir güç çarpanı.

Kudretli uçaklar.

F-16'lara karşı çok etkili oldukları da bir gerçek.

Ancak burada tam da şöyle bir denge var.

Yunanistan bu uçakları 2030'dan sonra teslim almaya başlayacak.

Türkiye ise 2032'de kendi beşinci nesil savaş uçağı KAAN'ı kullanmaya başlamayı hedefliyor.

Yani takvim doğru işlerse güç dengesinde bir açık yok.

Dahası o sırada Türkiye İHA/SİHA gücünü de kendi üretimiyle çok daha artırmış olacak.

Yani Ege'nin havasında yine üstünlüğünü koruması muhtemel.

Yunanistan Başbakanı Kiriakos Miçotakis birkaç gün önce Türkiye'nin savunma sanayiinde kendilerinden ne kadar ileride olduğunu itiraf etmişti.

Yunanistan'ınsa hala açıkları kapatmaya çalıştığını söylemişti.

Herhalde durum daha iyi anlatılamazdı.

Tabii bir yandan da Türkiye'nin AB yapımı "dört buçuk"uncu nesil Eurofighter Typhoon alımı da alternatif olarak gündemdeki yerini koruyor.

Bunca detayı niye anlattığıma gelince...

Sözün özü şu:

ABD son dönemde dış politikada daha sert.

Hepimiz yaşananları görüyoruz.

Ama bir yandan da Türkiye'ye daha fazla ihtiyaç duyacağı bir sürece gidiyor.

O yüzden iyi niyet beyanlarını bir kenara bırakıp F-35 için bir teklifte bulunabilir mi?

Yakında olmasa da belki orta vadede olabilir.

Neden olmasın?

Bunun için S-400'ler konusunda kısmen de olsa geri adım atması gerektiğinin zaten farkında.

Zira Türkiye'nin kendi imkânlarını geliştirmesiyle elindeki kartların sayısı artıyor.

Bu da F-35'i "ABD'nin elindeki havuç olmaktan" çıkarıyor.

Havuç yok olunca sözde "sopa"nın da hükmü kalmıyor.


Yazarın diğer yazıları