ANASAYFA
TV PROGRAMLARI
PROGRAMLAR
YAYIN AKIŞI
CANLI YAYIN
24 RADYO
REKLAM
İLETİŞİM VE KÜNYE


Biz işimize bakalım

Dünya nefesini tuttu, aylarca onları izledi.

Çünkü sonuçları öyle ya da böyle bütün dünyayı etkileyecek.

Sonunda Amerikan halkı seçimini yaptı.

Trump Harris'e sık sık "komünist" dedi.

O da Trump'a "faşist" diye yüklendi.

İsrail'e destekte yarışmaları ortak noktaları oldu.

Göç sorunu ve ekonomi en kanlı mücadele alanlarıydı.

Tuhaf manzaralar da oluştu.

Trump yasa dışı göçmenlere öfke kusarken, Meksika sınırına gitti.

Sınırın diğer yanında ABD'ye kaçak girmeye çalışanlar onu görünce "Trump" diye tezahürat yaptı.

Siyasal şiddet hiç olmadığı kadar arttı.

Oy kullanırken şapkasını çıkarmadığı için dayak yiyen seçmen bile vardı.

Seçim kampanyasında Trump'a bir suikast girişimi de oldu.

Gerçekten de ölümden döndü.

Arada bir de sincap itlaf edildi.

O bile cumhuriyetçilerle demokratlar arasında siyaset kavgasına dönüştü ki halktaki kutuplaşmanın ne kadar da büyüdüğünün göstergesi olarak dikkat çekiciydi.

Trump "Kaybedersem bu ancak demokratların hilesiyle olur" deyince, "Bir önceki seçimde yaşanan şiddet dalgası yeniden görülür mü?" endişesi milleti sardı.

Türkiye içinse aslında büyük bir değişim olmayacak diyebiliriz.

Neticede partiler ve siyaset üstü bazı politikalar var.

Kısa vadede bunlarda ani bir değişim beklenmiyor.

Harris'in demokratlar daha kurumsal düzlemde ilişkiler sürdürmeyi tercih ediyor.

Bu da soğuk ve mesafeli olmaları demek.

Trump ise liderlerle doğrudan ilişkilerle siyaset yapmayı seviyor.

Ana öngörülemezliği, inişli çıkışlı ilişkileri garanti ediyor.

Ana fark bu.

Yani Beyaz Saray'da oturan kim olursa olsun Türk-Amerikan ilişkilerinde radikal bir değişiklik beklemek doğru değil.

O nedenle biz kendi işimize bakalım.

Zaten öyle de yapıyoruz.

Elbette yeni başkan kim olursa olsun ABD ile sorunları kendi lehimize çözebilmek birinci önceliğimiz.

Bununla birlikte doğudan kopmadan batıya entegre olabilmek, değişen dünyada Türkiye'nin fazlasıyla çıkarına olacaktır.

Bu güç blokları içinde yer edinmenin yanında, Türkiye'nin kendisini bir güç odağı olarak öne çıkaracağı imkanlar da oluşturması lazım.

İşte ABD'de başkanlık seçimi yapılırken Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Kırgızistan'da olmasının tam olarak böyle bir sebebi var.

Kırgızistan'da bugün Türk Devletleri Teşkilatı 11. Liderler Zirvesi yapılıyor.

Türkiye'nin lokomotifi olduğu bu yapı, her geçen gün adını yükseltiyor.

Ortak tarih, ortak edebiyat, ortak harita, ortak alfabe, Türk İpek Yolu projesi.

Türk dünyası kenetleniyor ve işbirliklerini artırıyor.

Bu yılki zirvenin teması olarak da "Türk Dünyasının Güçlendirilmesi" başlığının seçilmesi boşuna değil.

Yaşanan gelişimi, değişimi çok da güzel özetliyor.

Ekonomik entegrasyon, sürdürülebilir kalkınma, dijital gelecek ve herkes için güvenlik masada.

Bu alanlarda pek çok proje için resmi belgelerin imzası gündemde.

Bu entegrasyon Türk devletlerini, haliyle buradan alacağı güçle Türkiye'yi de başka yerlere taşıyacak.

Çok taraflı iş birliği, daha büyük güç potansiyeli getirecek.

Zorluklarla mücadele ve fırsatları değerlendirme konusunda yeni avantajlar sağlayacak.

O nedenle Beyaz Saray'da kim oturursa otursun, biz kendi gemimizi yürütmeye odaklanalım.


Yazarın diğer yazıları