ANASAYFA
TV PROGRAMLARI
PROGRAMLAR
YAYIN AKIŞI
CANLI YAYIN
24 RADYO
REKLAM
İLETİŞİM VE KÜNYE


Sahne ağırlığında ezilmek

Bir sahne düşünün...İstanbul'un göbeğinde. Binlerce insan, müziğin ruhunu hissetmek, güzel bir sesle dertleşmek, birkaç saatliğine de olsa hayatın hengâmesinden uzaklaşmak sosyalleşmek için orada. Biletler de fahiş fiyatlılar. Ama bilin bakalım o sahnede ne yok? Müzik yok. Duygu yok. Söz yok. Hatta ses bile yok. Sadece beden var. Kıyafet var. Teşhir var. Şarkı söyleyemeyen birinin, dans edemeyen bir figürün, sahneyi bir podyuma çevirip sonra da buna "özgürlük" adını vermesi var.

Bugün bazı sahne figürleri, şarkıcılıktan çok kostüm yarışına girmiş durumda. Müzikal yeteneğinden ziyade, her konserinde biraz daha 'cesur' denilen ama aslında oldukça ucuz bir görüntüyle konuşuluyorlar. Bazen bir konserden çok, bir gece kulübünde çekilmiş video havası veriyor sahne performansları. Üzgünüm ama bu, sanat değil. Bu, bir toplumun estetik anlayışına yapılan bir saldırıdır.

Bir de yetmiyormuş gibi, şarkı desen zayıf, ses desen vasatın altında. Madem ses yok, dans et bari diyorsun... Yok. Dans da yok. Sahneye çıkıyor, kıyafetle mesaj veriyor, üç adım atıyor, nefes nefese kalıyor. Sonra özgürlükten, kadın haklarından, sanatın gücünden dem vuruyor. Oysa gerçek sanat, soyunmakla değil, soylulaşmakla olur.

Geçtiğimiz günlerde İstanbul'un en prestijli konser mekânlarından birinde yaşanan performans(!), işte bu yozlaşmanın özeti gibiydi. Ama ne giydiği, ne kadar açtığı, ne kadar sosyal medyada konuşulduğu gündem oldu. Kimin umurunda müzik?

Harbiye sahnesi geçmişinde Müzeyyen Senar'ı, Sezen Aksu'yu, Ajda Pekkan'ı, Emel Sayın'ı görmüş bir mekândır. Orası bir ekol gibidir, mikrofonun şeref kürsüsüdür bir sanatçı için. Orada sesin yoksa, sözün yoksa, duruşun yoksa o sahne seni taşımaz. Taşısa da ciddiye almaz.

Teşhircilik bir pazarlama aracı hâline geldi. Her geçen gün, biraz daha fazlasını göstermeye çalışan sahne figürleri, artık sesi değil, deriyi ön plana çıkarıyor. Ama unutuluyor: Ne kadar çok gösterirsen, o kadar az iz bırakırsın. Çünkü kalıcı olan ten değil, tondur. Söz değildir kıyafet, kulaktır. Göz yorar ama kulak hatırlar.

Bir sanatçı iz bırakmak istiyorsa, sesiyle, yorumuyla, sözüyle, bestesiyle yapar bunu. Ama bugün bazıları, bir şarkıyı söylemeden önce aynaya ne giyeceğini sormayı, şarkının sözlerinden daha önemli görüyor.

Bence bir ses sanatçısının özgürlük kavramı kendini çıplak bırakmak değil, sesi ile örtünmesiyle olur. Sanat dikkat çekmek değil, iz bırakmaktır ve sahne de gösteri değil, duruştur. Her çıkılan sahne, bir sınavdır. Kimi sesiyle geçer bu sınavı, kimi ise sadece kostümüyle sınıfta kalır.


Yazarın diğer yazıları