“Bu Ülke”nin fikir işçisinin ardından
Bugün, düşünce dünyamızın en müstesna isimlerinden biri olan Cemil Meriç'i rahmetle ve saygıyla anıyorum. Bir ömür boyunca fikirle savaşan, kalemiyle kavga eden ve en çok da kendi milleti için düşünen biri Cemil Meriç. Ne var ki onu sadece birkaç alıntıyla tanıyan çok fakat gerçekten anlayan, fikir çilesini idrak eden ise ne yazık ki az.
Şimdi çocukluğu ile başlayalım kendisini kısaca tanımaya. Balkan savaşları yıllarda Türkiye'ye göçmüşler ve Hatay'ın Reyhanlı ilçesinde dünyaya gelmiş Cemil Meriç. Eğitim hayatı zor ve çalkantılı olmuş. Antakya Lisesi'nde başarılı bir öğrenci olmasına rağmen fikirleri nedeniyle hocalarıyla çatışır, sorgulayan tavrı her zaman dikkat çekermiş. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde Fransız Dili ve Edebiyatı okumuş. Hayatını tercümelerle, araştırmalarla, fikirle yoğurarak sürdürmüş. En trajik dönüm noktası ise 1954 yılında. Geçirdiği bir göz rahatsızlığı sonucu tamamen kör oluyor Meriç. Karanlık bir dünyada aydınlık bir zihni yaşatmaya devam ediyor. Aslında bu dönem kendisinin söylemince yeniden doğduğu bir zaman olmuş. Sevgili Meriç gözlerini kaybetti ama iç dünyasında bir pencere açıldı. Bu Ülke, Kırk Ambar, Işık Doğudan Gelir, Mağaradakiler gibi eserleri bu "gözsüz ama görür" bu dönemlerin mahsulüdür. Yazılarını eşi ve çocukları aracılığıyla kaleme alır, dikte eder, kelimeyi seçer, cümleyi tartar, zihnini büyük bir titizlikle metne dökerdi. Boş sayfalar savaş meydanı, kelimeleri ise kendi değimi ile askeriydi. Cemil Meriç'in hayatı boyunca peşinde olduğu şey "hakikat"ti. Onun için ideolojiler geçici, hakikat ise ebedîydi. Batı'yı inceledi, Fransız düşünürleri derinlemesine okudu ama hiçbir zaman hayranlıkla körelmedi. Doğu'yu savundu ama hiçbir zaman romantizme kapılmadı. Ona göre mesele, "Doğulu ya da Batılı olmak"tan ziyade önce "insan" olmak, sonra "kendin" olabilmekti. Aydın tanımını sık sık sorgular, Türk aydınının Batı karşısındaki aşağılık kompleksine girmesine sert eleştiriler getirirdi.
"Aydın olmak, kendi milletinin değerlerini inkâr etmek değildir. Aydın, milletinin vicdanı, hafızası ve öncüsüdür." diye ekler Meriç'in Fikir Atlasını yani Doğu-Batı arasında düşünceyi gayet net anlatırdı. Batı'nın kültür ihracı, ona göre bir sömürü aracıdır. Bu yüzden, aydının kendi kültürüne sırtını dönmesi, yalnızca bir cehalet değil aynı zamanda bir ihanettir. Yabancılaşma ise onun en çok üzerinde durduğu kavramlardan biridir:
"Bu ülke, kendi kendine yabancı bir ülke... Kendi dilinden, kendi tarihinden, kendi özünden utanıyor."
Ayrıca Cemil Meriç'in İslam medeniyetine bakışı derinlikli ve sorgulayıcıdır. Anlamak için irfan, hikmet ve medeniyet kavramları üzerinde de durmak gerekir. Gazali, İbn-i Haldun gibi isimlere sık sık atıf yapar. İslam'ın akıl ve hikmetle harmanlanmış derinliğini, Batı'nın materyalist bakışıyla kıyaslar.
"İslam, insanı merkeze alan tek medeniyettir. Diğerleri sadece eşyayı kutsar."
Bence Cemil Meriç'in eserleri birer fikir laboratuvarıdır. Her satırda bir kavga, her paragrafta bir isyan vardır. O, sessiz çoğunluk adına konuşan bir aydındı. Bugün fikir dünyamızda hâlâ eksik olan, onun gibi düşünen, sorgulayan, yalnız kalmayı göze alan kalemlerdir. Bu yüzden onun sesini bugüne taşımak, hem bir vefa hem de bir görevdir. Kendisi karanlıkta kaldı ama hep ışığı gösterdi. Yazımızı onun sesiyle, onun cümleleriyle bitirmek isterim
"Hakikat, çırılçıplak ortadadır ama herkes sırtını dönmüştür."
Yazarın diğer yazıları

2025 LGS sınav sonuçları ne zaman açıklanacak?

Bakan Kurum'dan "Yarısı Bizden" kampanyasıyla kentsel dönüşüm çağrısı

LGS soruları ve cevap anahtarı| LGS A-B-C-D-E soru cevap kitapçığı

MEB LGS net, puan, yüzdelik dilim hesaplama nasıl yapılır? LGS 3 yanlış 1 doğruyu götürüyor mu?
