Sessiz Gemi / Hasan Çelebi (1937-2025)
Ömrünü, ettiği duaya adayanların amini kabul olunurmuş. Hasan Çelebi,
neredeyse gözünü açtığından beri dua etti, sözüne amelini ekledi, amin
dedi, amin denildi. Ve hakkın rızası ile emaneti sahibine teslim etti.
Asra yaklaşan ömründeki kabiliyeti, gayreti ve emeği onu dünyanın sayılı
hattalarından biri olarak kayda geçirdi. Adı, sağlığında Unesco yaşayan
insan hazineleri başlığı altında yazıldı. Oysa bu uzun yola çıkmak için
şartlar hiç de elverişli değildi.
1937'de Erzurum'un Oltu ilçesine bağlı İnciköy'de doğdu. Okuma
yazmayı kendinden, Kur'an-ı Kerim'i dayısından öğrendi. Gözü o küçük
yaşında namaza durmadan evvel, hep cami içindeki hüsn-i hatta takıldı.
Güzel yazıya aşkı orada başladı.
Sadece şahsi değil, Türkiye'nin de imkanları onun için kısıtlıydı.
Öğrenmeye can attığı yazıyı bilmek bir mesele, öğretmek ise riskti,
1928'den beri...
Sürdüğü izin peşini bırakmadı. İstanbul'a geldi. Camilerde, levhalarda
hayranlıkla süzmeye devam etti hatt sanatının eskimiş ama tamamen
yok edilememiş örneklerini. 20. Yüz yıl Hüsn-i hattının zirve isimlerine
çıktı sonunda yolu. Önce Halim Özyazıcı, sonra Hamit Aytaç. Ve derken
Kemal Batanay...
Öğrencilik mesleğine uzanması zor oldu ama, hocalık mesleğinde çok
insan yetiştirdi. Eserleri yalnızca yazıları değil, ardından gelen ustalar
oldu.
Şöhreti hiç sevmedi, şükranı, vazifem zaten dedi, zor kabul etti. 2024
Necip Fazıl saygı ödülünü yine tevazu ile alıverdi.
Bugünün, tarihi ve sanatıyla barışmış Türkiyesinin insanları olarak Hasan
Çelebi'yi ve neslinin gayretini idrak çok zor. Teşekkür ise imkansız.
Sadece amin diyebiliriz, kedi için istediklerini kendimiz için de
isteyerek...
neredeyse gözünü açtığından beri dua etti, sözüne amelini ekledi, amin
dedi, amin denildi. Ve hakkın rızası ile emaneti sahibine teslim etti.
Asra yaklaşan ömründeki kabiliyeti, gayreti ve emeği onu dünyanın sayılı
hattalarından biri olarak kayda geçirdi. Adı, sağlığında Unesco yaşayan
insan hazineleri başlığı altında yazıldı. Oysa bu uzun yola çıkmak için
şartlar hiç de elverişli değildi.
1937'de Erzurum'un Oltu ilçesine bağlı İnciköy'de doğdu. Okuma
yazmayı kendinden, Kur'an-ı Kerim'i dayısından öğrendi. Gözü o küçük
yaşında namaza durmadan evvel, hep cami içindeki hüsn-i hatta takıldı.
Güzel yazıya aşkı orada başladı.
Sadece şahsi değil, Türkiye'nin de imkanları onun için kısıtlıydı.
Öğrenmeye can attığı yazıyı bilmek bir mesele, öğretmek ise riskti,
1928'den beri...
Sürdüğü izin peşini bırakmadı. İstanbul'a geldi. Camilerde, levhalarda
hayranlıkla süzmeye devam etti hatt sanatının eskimiş ama tamamen
yok edilememiş örneklerini. 20. Yüz yıl Hüsn-i hattının zirve isimlerine
çıktı sonunda yolu. Önce Halim Özyazıcı, sonra Hamit Aytaç. Ve derken
Kemal Batanay...
Öğrencilik mesleğine uzanması zor oldu ama, hocalık mesleğinde çok
insan yetiştirdi. Eserleri yalnızca yazıları değil, ardından gelen ustalar
oldu.
Şöhreti hiç sevmedi, şükranı, vazifem zaten dedi, zor kabul etti. 2024
Necip Fazıl saygı ödülünü yine tevazu ile alıverdi.
Bugünün, tarihi ve sanatıyla barışmış Türkiyesinin insanları olarak Hasan
Çelebi'yi ve neslinin gayretini idrak çok zor. Teşekkür ise imkansız.
Sadece amin diyebiliriz, kedi için istediklerini kendimiz için de
isteyerek...