Biraz daha yalnızız
Şair Yavuz Bülent Bakiler de göçtü.
Biz biraz daha yalnız kaldık.
Şimdi o yalnızlığın kederinden sakınmak, soğuğundan korunmak için satırlarına, mısralarına dönme vakti.
Halbuki hep oradaydı. Sormak, konuşmak, dinlemek, okunmak için.
Bir şeyin yanı başımızda, el altında olduğunu bilmenin konforu öyle bitimsiz geliyor ki. Sadece kendi ölümcülümüzü değil, sevdiğimiz kimselerin de bu hayatlarının sınırlılığını unutuyoruz. Ve nihayetinde teselliyi onlardan kalanlarda buluyoruz.
Satırları, mısraları oradaysa, ve ömürlerinin bereketi ve mahsülü o satırlar ise, neden bu kayıp ve yalnızlık ve üşüme...
Belki de giderek azalan, yıpranan ve örneğini göremedikçe unutulan bir üslup ve nezaket yoksunluğu bizi eksilterek yoran.
İnanmış, düşünmüş, söylemiş ve yazmış adamlar var. Şeksiz şüphesiz inanmışlıklarına eşlik eden, karşısındaki görme, bilme, inancından beslediği saygı ve had bilme hali de var. Temiz, net, ince ve bedii bir dille kendi ifade ile, karşısındakine bu dille hitap, edecekse bu dille münazara ve münakaşası da var. Korku ve çekinme ile değil, yaratılanı sayma ile kendini ve muhatabını taltif.
Yazdığı gibi konuşan, konuştuğu gibi yazan, hürmeti ve çarpışması hakiki kimseler. Onlar azalıyor da, ondan mı üzüntü?
Peki ya teselli?
Yine mısralarına müracaat ile şimdilik. İnanç, fikir, ifade halkasının kopmaması duası ile...
"Ellerin neden soğuk,üşümüş müsün?
Gerçek misin,düş müsün?
Kar mı yağdı sokaklara,rüzgar mı esti?
Üşümüş müsün?
Odaları bir büyük sessizlik almış
Anladım ki artık her şey masalmış.
Dudakların açık kalmış.
Gülmüş müsün?
Neden yatıyorsun böyle upuzun
Gözlerin neden dalgın,yüzün neden öyle mahzun
Bir bilinmez yerinde uykumuzun
Ölmüş müsün?"
Yavuz Bülent Bakiler (1936-2025)
Biz biraz daha yalnız kaldık.
Şimdi o yalnızlığın kederinden sakınmak, soğuğundan korunmak için satırlarına, mısralarına dönme vakti.
Halbuki hep oradaydı. Sormak, konuşmak, dinlemek, okunmak için.
Bir şeyin yanı başımızda, el altında olduğunu bilmenin konforu öyle bitimsiz geliyor ki. Sadece kendi ölümcülümüzü değil, sevdiğimiz kimselerin de bu hayatlarının sınırlılığını unutuyoruz. Ve nihayetinde teselliyi onlardan kalanlarda buluyoruz.
Satırları, mısraları oradaysa, ve ömürlerinin bereketi ve mahsülü o satırlar ise, neden bu kayıp ve yalnızlık ve üşüme...
Belki de giderek azalan, yıpranan ve örneğini göremedikçe unutulan bir üslup ve nezaket yoksunluğu bizi eksilterek yoran.
İnanmış, düşünmüş, söylemiş ve yazmış adamlar var. Şeksiz şüphesiz inanmışlıklarına eşlik eden, karşısındaki görme, bilme, inancından beslediği saygı ve had bilme hali de var. Temiz, net, ince ve bedii bir dille kendi ifade ile, karşısındakine bu dille hitap, edecekse bu dille münazara ve münakaşası da var. Korku ve çekinme ile değil, yaratılanı sayma ile kendini ve muhatabını taltif.
Yazdığı gibi konuşan, konuştuğu gibi yazan, hürmeti ve çarpışması hakiki kimseler. Onlar azalıyor da, ondan mı üzüntü?
Peki ya teselli?
Yine mısralarına müracaat ile şimdilik. İnanç, fikir, ifade halkasının kopmaması duası ile...
"Ellerin neden soğuk,üşümüş müsün?
Gerçek misin,düş müsün?
Kar mı yağdı sokaklara,rüzgar mı esti?
Üşümüş müsün?
Odaları bir büyük sessizlik almış
Anladım ki artık her şey masalmış.
Dudakların açık kalmış.
Gülmüş müsün?
Neden yatıyorsun böyle upuzun
Gözlerin neden dalgın,yüzün neden öyle mahzun
Bir bilinmez yerinde uykumuzun
Ölmüş müsün?"
Yavuz Bülent Bakiler (1936-2025)
Yazarın diğer yazıları

Kütahya'da 4,9 büyüklüğünde deprem

Türk musikisinin acı kaybı: Neyzen Niyazi Sayın hayatını kaybetti

Trump anlaşmayı duyurdu: Gazze'de ateşkes kabul edildi

Soykırımcı İsrail'den Paris toplantısı tepkisi: Trump'ın Gazze planını baltalama girişimi
