ANASAYFA
TV PROGRAMLARI
PROGRAMLAR
YAYIN AKIŞI
CANLI YAYIN
24 RADYO
REKLAM
İLETİŞİM VE KÜNYE


Köşeye sıkışmak mı, savaşla kaçış mı?

Dünyanın en köklü üniversitelerinden biri...

İngiltere'deki Oxford Üniversitesi, aynı zamanda dünyanın en köklü münazara topluluklarından birine ev sahipliği yapıyor.

202 yıllık Oxford Union tartışma ve fikirleri keşfetme konusunda zengin ve uzun bir geleneğe sahiptir.

Dünya liderlerini, düşünürleri, etkili kişileri bir araya getirir.

Siyaset, din, bilim, sanat ve edebiyat alanlarında tartışmalar düzenler.

Münazaraların sonunda oylamalar yapılır ve kimin haklı olduğu belirlenir.

İşlerini ciddiye alırlar ve dünya çapında referans olabilecek kadar da iyidirler.

Oxford Union'da geçtiğimiz günlerde bir münazara vardı.

"İsrail mi, yoksa İran mı daha büyük bir bölgesel tehdit?" sorusunun cevabı arandı.

Filistin'in eski Başbakanı Muhammed Iştiyye ile BM İzleme Örgütü Direktörü Hillel Neuer karşı karşıya geldi.

Kanada doğumlu Neurer dünya üzerindeki en etkili 100 Yahudi'den biri olarak bilinir.

Fikirler çarpıştı, Oxford Union üyeleri dinledi.

Oturum sonunda bir oylama yapıldı.

113 üye, "Asıl tehdit İran" diyen Neuer'e hak verdi.

"İsrail İran'dan daha büyük bir bölgesel tehdit" diyen Muhammed Iştiyye'yi haklı bulanların sayısıysa 265'ti.

Yani dünyanın en köklü münazara topluluklarından Oxford Union, İsrail'in bölge için İran'dan daha büyük bir tehdit olduğuna kanaat getirdi.

Daha önce başka örnekler de vardı ama dünya çapında referans alınan bir kurumdan bu karar çıkması, İsrail'e bakışın ve bu terör devletinin küresel imajındaki dönüşümün nasıl dramatik şekilde değiştiğini gözler önüne sermesi bakımından çarpıcıydı.

İngiltere, İsrail devletinin kurulmasının ve bugün Filistinlilerin yaşadığı zulmün arkasındaki en önemli dayanak olan Balfour Deklarasyon'unun çıktığı ülke.

Aynı İngiltere Eylül ayındaki BM Genel Kurulu sırasında Filistin Devleti'ni tanıma kararı aldığını da ilan etmişti.

Bu gibi gelişmeler, siyonizmin gerçek yüzünün fark edilmiş olması bakımından çok kıymetli.

Bu farkındalık önce sokaklarda oluştu.

Onların zorlamasıyla siyasi ve entelektüel çevrelere de yayılmış olması gelecek için umut verici.

Gelelim daha yakın ve daha acil gelişmelere...

Gazze'de İsrail'in sabotajlarına rağmen ateşkes süreci devam ediyor.

Trump'ın Gazze planı daha geniş bir meşruiyet kazandı.

BM Güvenlik Konseyi'nde Gazze'de Uluslararası İstikrar Gücü kurulması onaylandı.

Rusya ve Çin'in itirazları olsa da veto etmediler.

Çekimser kalmayı seçtiler.

Gazze'de sonraki aşamaya geçmek için önemli bir uluslararası zemin oluştu.

Şunu da not düşelim, bu olurken bile İsrail Gazze'de bir okulu vuruyordu.

Yalnız bazı dikkat etmek gereken detaylar var.

Filistin Devlet başkanı Mahmud Abbas ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu planın kabulünü memnuniyetle karşıladı.

Hızla devam edilmesini istiyorlar.

Ana metinde Filistin Devleti'ne atıf olması, İsrailli aşırı sağcıları öfkelendirmiş görünüyor.

Ulusal Güvenlik Bakanı İtamar Ben-Gvir, Filistin Devleti'nin tanınması yönünde adım atılmaya kalkılırsa, Mahmud Abbas dahil üst düzey isimleri tutuklatmakla tehdit ediyor.

Netanyahu'nun da "Filistin Devleti asla kurulmayacak" dediğini biliyoruz ancak plana bu derecede olumlu yaklaşması, kapalı kapılar ardında başka pazarlıklar yapılmış olabileceği yönünde soru işaretleri doğuruyor.

Gelişmelere tepkili olanlardan biri de Hamas.

Anlaşılan onlar da Gazze Şeridi'ne konuşlanacak "istikrar gücü"nin İsrail'in saldırganlıklarını önlemek yerine, İsrail'in lehine Hamas'ı silahsızlandırmak için çalışacak bir yapı haline gelme ihtimalinden endişeli.

Bu nedenle silahları bırakmayı reddediyorlar.

Tam da bu noktada o güçte kimlerin yer alacağı ve ne şekilde işleyeceğine dair detayların süratle netleştirilmesi ve ilan edilmesi gerekli ki süreç akamete uğramasın.

Hamas'ın endişeleri açıkça giderilmeli.

Filistin halkına soykırım yapan bir güce karşı silahları bir anda tamamen terk etmelerini beklemek biraz ütopik olur orası kesin.

Ancak silahları "bırakmak" yerine "gömmek" gibi bir ara formülle bu güvensizlik ortamını aşmak belki mümkün olabilir.

İsrail'in konuşmaktan değil, güçten anladığı kesin.

İstikrar Gücü bu ülkenin Gazze'de saldırmaktan çekinmesini sağlamalı.

Ancak bu gerçekleşse bile İsrail saldırganlığı bitmeyecektir.

Son zamanlarda Lübnan'a gittikçe şiddetlenen saldırılar da bunun işareti.

İsrail'in Gazze'de eli kolu bağlanabilse bile, Ortadoğu'da diğer bölgelere saldırarak kendisine bir kaçış noktası bulacağını öngörmek çok da zor değil.

Ancak ne olursa olsun, Ortadoğu'da bir barış gelecekte bu İsrail'in kısıtlanmasıyla olabilecek.


Yazarın diğer yazıları
Çağrı Alkan
TRÇ
Çağrı Alkan
Utanıyorum