Hala çok geç değil
Güney Afrika Cumhuriyeti'nde küçük bir kasaba var.
Adı Alexandra.
6 milyonluk Johannesburg'un kıyısındaki bir nokta.
Fotoğraflarda da rahatlıkla görülebiliyor.
Uzaktan şehrin merkezindeki devasa gökdelenleri görebildiğiniz bir yer.
Kasaba sakinleri bugünlerde telaş içinde.
Çöpler ve ağlarla oluşturdukları bariyeri onarmaya çalışıyorlar.
Çünkü o ağlar koparsa binlerce yoksulun yaşadığı barakalar su altında kalacak.
Bunu anlatmamın sebebi şu...
Onlar sel korkusuyla yaşarken, sadece birkaç kilometre uzakta G20 zirvesi düzenleniyor.
Liderler ülkenin en zengin finans merkezinde kırmızı halılarda karşılanıyor.
Dünya nüfusunun üçte ikisini, ekonomik zenginliğin yüzde 85'ini, ticaretin yüzde 80'ini temsil eden ülkeler Ukrayna savaşından Gazze'ye, yapay zekâdan iklim değişikliğine kadar pek çok önemli konuyu masaya yatırıyor.
Oralarda alınan kararlar, temsil ettikleri potansiyel nedeniyle dünyanın geleceğine yön verebilme kabiliyetine sahip.
Fakirlikle mücadele de bunlardan biri.
Özellikle de iklim değişikliğiyle mücadelede külfet paylaşımı.
İşte bu nedenle dünya liderlerinin yanı başında sayılabilecek bir noktada, fakir halkın evlerini su basmaması için çöplerden yaptıkları barikatlarla çare aramaları hayli ironik...
Güney Afrika, ev sahibi olduğu bu zirvede tüm zorluk çeken ülkeler adına, zengin ülkelerden net bir mesaj bekliyor:
İklim felaketlerine karşı daha fazla maddi yardım yapma çağrısı...
Tartışmaların odağında zengin ülkelerin kesenin ağzını açması var.
Haliyle Trump da o zirvede yok.
Ama iklim değişikliği öyle bir sorun ki, hiçbir ülke ya da lider gözünü kapayarak o sondan kaçınamaz.
Ya tüm dünya birlikte kurtulacak ya da hep birlikte uçurumdan aşağı yuvarlanacağız.
Brezilya'daki COP31 toplantıları hala sürerken Güney Afrika'da G20 zirvesi yapılması aslında farkındalık için de bir şans.
Paris iklim Anlaşması ile başlayan süreç çok sancılı gidiyor.
Zengin ülkelerin az gelmişmiş ya da gelişmekte olan ülkeleri desteklemesi en sıkıntılı konu.
Zengin ülkeler, iklim değişikliğini en çok tetikleyenler.
Bunda en az payı olan fakir ülkelerse, iklim değişikliğinin zararını en çok çekenler...
Ancak bununla mücadeleye de güçleri yok.
Zengin ülkeler 2035'e kadar yıllık 300 milyar dolarlık destek sözü verdi ama asla yeterli değil.
Uzmanlar ihtiyacın yılda 1 trilyon doları bulduğunu belirtiyor.
Üstelik tablo her geçen gün daha da kararıyor.
Birleşmiş Milletler, sıcaklığa bağlı ölümlerin 1990'lardan bu yana yüzde 63 arttığını açıkladı.
Genel Sekreter Guterres, küresel sıcaklık artışının sanayi öncesi döneme göre 1,5 dereceyi aşmasının artık kaçınılmaz olduğunu söylüyor.
Paris İklim Anlaşması'nın öncelikli hedefi bu barajın aşılmamasıydı.
Bu ne anlama geliyor biliyor musunuz?
Daha fazla sıcak hava dalgası, daha sert soğuk dalgaları, daha büyük kasırgalar, orman yangınları, daha fazla açlık ve göç demek.
Ama hala hiçbir şey bitmedi.
Evet, iklim değişikliğiyle mücadele de dünya geç kaldı lakin hala bir şeyler yapabilmek için çok geç değil.
Fakat çok önemli bir gereklilik var.
BM Genel Sekreteri'ne göre çok cesur adımlar atılması şart.
Ülkelerin karbon emisyonlarını 10 yıl içinde yarıya indirmesi gerekli.
2050'ye kadar net sıfır emisyon hedefinin tutturulması lazım.
O zaman en azından durumun daha da kötü olması engellenebilir.
İklim değişikliği asla coğrafya ya da ülke ayırmıyor.
Biz dâhil.
Yanı başımızda çok ciddi tehlikeler yaşanıyor.
İran, Irak ve Suriye'de son 5 yıldır benzeri görülmemiş kuraklıklar var.
İran'da su krizi öyle bir boyuta ulaştı ki 10 milyon nüfuslu Tahran'ın tahliye edilmesi bile konuşuluyor.
Aslında o kadar uzağa gitmeye bile gerek yok.
İstanbul'a bakmak da yeterli.
Aralık'a sayılı günler kala hala hava 20 derecelerde.
Yağış iyice azaldı.
Şehri besleyen 10 barajdan 5'inde su seviyesi yüzde 20'nin altına indi.
Genel doluluk da yüzde 20 seviyesinde.
Aralık ve Ocak aylarında yoğun yağış gelmez ve su seviyeleri yükselmezse, büyük tehlikeler kapıda olabilir.
Bunların hepsi birer alarm zili, birer işaret.
Ve dünyanın dört bir yanında görülüyor.
Peki gerçekten harekete geçmek için daha ne olması lazım?
Adı Alexandra.
6 milyonluk Johannesburg'un kıyısındaki bir nokta.
Fotoğraflarda da rahatlıkla görülebiliyor.
Uzaktan şehrin merkezindeki devasa gökdelenleri görebildiğiniz bir yer.
Kasaba sakinleri bugünlerde telaş içinde.
Çöpler ve ağlarla oluşturdukları bariyeri onarmaya çalışıyorlar.
Çünkü o ağlar koparsa binlerce yoksulun yaşadığı barakalar su altında kalacak.
Bunu anlatmamın sebebi şu...
Onlar sel korkusuyla yaşarken, sadece birkaç kilometre uzakta G20 zirvesi düzenleniyor.
Liderler ülkenin en zengin finans merkezinde kırmızı halılarda karşılanıyor.
Dünya nüfusunun üçte ikisini, ekonomik zenginliğin yüzde 85'ini, ticaretin yüzde 80'ini temsil eden ülkeler Ukrayna savaşından Gazze'ye, yapay zekâdan iklim değişikliğine kadar pek çok önemli konuyu masaya yatırıyor.
Oralarda alınan kararlar, temsil ettikleri potansiyel nedeniyle dünyanın geleceğine yön verebilme kabiliyetine sahip.
Fakirlikle mücadele de bunlardan biri.
Özellikle de iklim değişikliğiyle mücadelede külfet paylaşımı.
İşte bu nedenle dünya liderlerinin yanı başında sayılabilecek bir noktada, fakir halkın evlerini su basmaması için çöplerden yaptıkları barikatlarla çare aramaları hayli ironik...
Güney Afrika, ev sahibi olduğu bu zirvede tüm zorluk çeken ülkeler adına, zengin ülkelerden net bir mesaj bekliyor:
İklim felaketlerine karşı daha fazla maddi yardım yapma çağrısı...
Tartışmaların odağında zengin ülkelerin kesenin ağzını açması var.
Haliyle Trump da o zirvede yok.
Ama iklim değişikliği öyle bir sorun ki, hiçbir ülke ya da lider gözünü kapayarak o sondan kaçınamaz.
Ya tüm dünya birlikte kurtulacak ya da hep birlikte uçurumdan aşağı yuvarlanacağız.
Brezilya'daki COP31 toplantıları hala sürerken Güney Afrika'da G20 zirvesi yapılması aslında farkındalık için de bir şans.
Paris iklim Anlaşması ile başlayan süreç çok sancılı gidiyor.
Zengin ülkelerin az gelmişmiş ya da gelişmekte olan ülkeleri desteklemesi en sıkıntılı konu.
Zengin ülkeler, iklim değişikliğini en çok tetikleyenler.
Bunda en az payı olan fakir ülkelerse, iklim değişikliğinin zararını en çok çekenler...
Ancak bununla mücadeleye de güçleri yok.
Zengin ülkeler 2035'e kadar yıllık 300 milyar dolarlık destek sözü verdi ama asla yeterli değil.
Uzmanlar ihtiyacın yılda 1 trilyon doları bulduğunu belirtiyor.
Üstelik tablo her geçen gün daha da kararıyor.
Birleşmiş Milletler, sıcaklığa bağlı ölümlerin 1990'lardan bu yana yüzde 63 arttığını açıkladı.
Genel Sekreter Guterres, küresel sıcaklık artışının sanayi öncesi döneme göre 1,5 dereceyi aşmasının artık kaçınılmaz olduğunu söylüyor.
Paris İklim Anlaşması'nın öncelikli hedefi bu barajın aşılmamasıydı.
Bu ne anlama geliyor biliyor musunuz?
Daha fazla sıcak hava dalgası, daha sert soğuk dalgaları, daha büyük kasırgalar, orman yangınları, daha fazla açlık ve göç demek.
Ama hala hiçbir şey bitmedi.
Evet, iklim değişikliğiyle mücadele de dünya geç kaldı lakin hala bir şeyler yapabilmek için çok geç değil.
Fakat çok önemli bir gereklilik var.
BM Genel Sekreteri'ne göre çok cesur adımlar atılması şart.
Ülkelerin karbon emisyonlarını 10 yıl içinde yarıya indirmesi gerekli.
2050'ye kadar net sıfır emisyon hedefinin tutturulması lazım.
O zaman en azından durumun daha da kötü olması engellenebilir.
İklim değişikliği asla coğrafya ya da ülke ayırmıyor.
Biz dâhil.
Yanı başımızda çok ciddi tehlikeler yaşanıyor.
İran, Irak ve Suriye'de son 5 yıldır benzeri görülmemiş kuraklıklar var.
İran'da su krizi öyle bir boyuta ulaştı ki 10 milyon nüfuslu Tahran'ın tahliye edilmesi bile konuşuluyor.
Aslında o kadar uzağa gitmeye bile gerek yok.
İstanbul'a bakmak da yeterli.
Aralık'a sayılı günler kala hala hava 20 derecelerde.
Yağış iyice azaldı.
Şehri besleyen 10 barajdan 5'inde su seviyesi yüzde 20'nin altına indi.
Genel doluluk da yüzde 20 seviyesinde.
Aralık ve Ocak aylarında yoğun yağış gelmez ve su seviyeleri yükselmezse, büyük tehlikeler kapıda olabilir.
Bunların hepsi birer alarm zili, birer işaret.
Ve dünyanın dört bir yanında görülüyor.
Peki gerçekten harekete geçmek için daha ne olması lazım?
Yazarın diğer yazıları
Muğla'da zehirlenme faciası! Genç kızın evinde siyanür tespit edildi
Merkez Bankası'ndan zorunlu karşılıklarda sadeleşme adımı
Beyaz Saray'dan Trump'ın sağlık durumuna ilişkin açıklama
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz'dan iç cepheyi güçlendirme çağrısı... ''Boş yere yapılmış bir vurgu değildir''