Değişen dünya ne getirecek?
Gazze meselesinde adaletli bir çözüm sağlanacak mı?
Ukrayna savaşı tarafların kabul edebileceği bir sonuca ulaşacak mı?
ABD Başkanı Donald Trump, bu soruların cevaplarını bulabilmek için son dönemde adeta zamana karşı bir yarış içinde.
Bir yandan yeni güvenlik doktrini çerçevesinde ülkesini kıtasal güvenliğini öncelerken, diğer yandan bu amacına ulaşabilmek için, enerjisini çekmeyi planladığı bölgelerde sürdürülebilir bir sükûnet ortamı oluşturmaya çalışıyor.
Her gün yeni gelişmelerin yaşandığı bu çok yönlü mücadele içinde, gündemde fazla yer bulmayan önemli bir adım daha attılar.
ABD, dünyanın farklı bölgelerindeki askeri gücüne çeki düzen vermek için kolları sıvadı.
Bu kapsamda komutanlıkların sayısı azaltılıyor.
Ortadoğu, Avrupa ve Afrika'daki komutanlıkların kapasitesi azaltılacak.
Ve bu birimler ABD Uluslararası Komutanlığı olarak tek bir çatı altında yeniden yapılandırılacak.
Neler olup bittiğinin resmini daha iyi çizebilmek için biraz geriye çekilip, meseleye daha büyük bir pencereden bakmakta fayda var.
Soğuk savaşın mantığında ABD, Avrupa dâhil pek çok ülkeye güvenlik şemsiyesi sağladı.
Karşılığında etki satın aldı.
Günümüzde ise şunu görüyoruz.
Trump'la beraber ABD'de savaş mantığı sona ermiş görünüyor.
Donald Trump, "Ben kimseye güvenlik şemsiyesi sağlamak zorunda da, etki satın almak zorunda da değilim" diyor.
Yakın müttefikleri olan Avrupa da buna dâhil.
Etki satın alması gerekirse bunu kendine has yöntemlerle tekil vakalar üzerinden yapmayı düşünüyor.
Özetle ABD, Trump'la beraber kendisini küresel anlamda yeniden konumlandırıyor.
Siyasal yansımaları yeni ulusal güvenlik konseptinde görüldü.
Trump egemenlik merkezli bir yaklaşımı ve Latin Amerika'daki hegemonyaya öncelik vermeyi benimsiyor.
Askeri boyutu ise ABD'nin küresel anlamda kendisini yeniden konumlandırması olarak karşımıza çıkıyor.
Günümüzde ABD'nin dünyanın farklı bölgelerinde yüzlerce askeri üssü, 300 binden fazla personeli var.
Bunlar devasa masraflar demek ki, "masraf" sözcüğünün Trump'ın en sevmediği kelime olduğunu bilmeyen yok.
Trump, bu kadar masrafı yapmanın, onca askeri ve teçhizatı oralarda tutmanın ülkesine katkısını sorguluyor.
Anlaşılan Trump bunun ABD'ye katkıdan çok maliyeti olduğunu düşünüyor ki küresel yapılanmaya hız verme aşamasına geldi.
Aslında bu ABD'ye özel bir durum da değil.
Bütün dünyada güvenlik konuları değişiyor ve dönüşüyor.
Bütün ülkelerin de bunu yavaş yavaş yapmaya başladığını görüyoruz.
Çünkü tehditler ve tehdit algıları değişiyor.
Soğuk savaş şartlarına ve mantığına göre organize edilen güvenlik şemsiyeleri, son zamanların ihtiyaçlarına karşılık vermekte zorlanıyor.
Güvenlik mimarinizi değişen şartlara adapte etmezseniz, dezavantajlarını yaşamanız da kaçınılmaz.
Trump, ABD'yi değişen dünyada yeniden konumlandırma çabalarına aslında ilk döneminde başlamıştı.
İkinci döneminde buna hız vererek devam ettiğini söyleyebiliriz.
Muhtemel ki önümüzdeki dönemde daha da hızlandığını göreceğiz.
Bunu askeri, siyasi ve ekonomik olarak gördüğümüz gibi, ilişkiler alanında da görüyoruz.
Trump, klasik ittifak ilişkilerini de pek değerli bulmuyor.
Avrupa'nın son dönemde içine düştüğü sıkıntı bunun en somut sonucu.
Normalde ABD için NATO ittifakının Avrupa yakası çok önemlidir.
Ama Washington'da Avrupa'yı artık bir "yük" olarak gören bir yaklaşım var.
Şimdi yapmamız gerekense bu süreci izlemek.
ABD'nin kendini yeniden konumlandırması zaman içinde netleştiğinde, nasıl bir güce dönüşeceklerini göreceğiz.
Ancak şimdiden görünen bir şey var ki, gidişat bildiğimiz uluslararası liberal sistemin sonuna yol alındığına işaret ediyor.
Çünkü ABD önceliklerinde yer almayan ülkeler ve bölgeler kendi başına kalacak.
Bir anlamda Washington tarafından kaderlerine terk edilecekler.
Hal böyle olunca o coğrafyalar başlarının çaresine bakmaya çalışacak.
Muhtemelen yeni ittifak arayışlarına gidecekler.
Bunlar belki bölgesel, belki küresel olacak.
Asıl soruysa şu:
Oraları Çin, Rusya ya da başka bir ülke doldurabilir mi, dolduramaz mı?
Bunun cevabını zaman verecek.
Hemen hemen bütün ülkelerin çok aktörlü ilişkilere geçmeye başlaması boşuna değil.
Önümüzdeki dönemde çok aktörlü, çok boyutlu, çok kutuplu ilişki düzeni daha da önemli olacak.
Meselenin bir de şu boyutu var.
ABD'nin kendini yeniden konumlandırmasıyla ortaya çıkabilecek fırsatlardan faydalanmak isteyen birçok ülke de olacak.
O ülkelerin bu amaçla birbirleriyle yeni ihtilaflar yaşaması da riskli bir ihtimal.
ABD'nin kendini yeniden konumlandırmasının bir sonraki aşaması sorun çözmekten imtina etmek olarak önümüze çıkarsa, daha büyük krizler de yaşanabilir.
Sistemde şu anda da var olan boşluklar daha belirgin hale gelebilir.
Zira günümüzde bile sorunlar çözülmüyor.
Sadece donduruluyor ya da dondurulmaya çalışılıyor.
Dikkat ederseniz her ihtilaflı bölgede sadece "ateşkes" konuşuluyor.
Bunlar hep geleceğe miras kalacak yeni krizler demek.
Ukrayna savaşı tarafların kabul edebileceği bir sonuca ulaşacak mı?
ABD Başkanı Donald Trump, bu soruların cevaplarını bulabilmek için son dönemde adeta zamana karşı bir yarış içinde.
Bir yandan yeni güvenlik doktrini çerçevesinde ülkesini kıtasal güvenliğini öncelerken, diğer yandan bu amacına ulaşabilmek için, enerjisini çekmeyi planladığı bölgelerde sürdürülebilir bir sükûnet ortamı oluşturmaya çalışıyor.
Her gün yeni gelişmelerin yaşandığı bu çok yönlü mücadele içinde, gündemde fazla yer bulmayan önemli bir adım daha attılar.
ABD, dünyanın farklı bölgelerindeki askeri gücüne çeki düzen vermek için kolları sıvadı.
Bu kapsamda komutanlıkların sayısı azaltılıyor.
Ortadoğu, Avrupa ve Afrika'daki komutanlıkların kapasitesi azaltılacak.
Ve bu birimler ABD Uluslararası Komutanlığı olarak tek bir çatı altında yeniden yapılandırılacak.
Neler olup bittiğinin resmini daha iyi çizebilmek için biraz geriye çekilip, meseleye daha büyük bir pencereden bakmakta fayda var.
Soğuk savaşın mantığında ABD, Avrupa dâhil pek çok ülkeye güvenlik şemsiyesi sağladı.
Karşılığında etki satın aldı.
Günümüzde ise şunu görüyoruz.
Trump'la beraber ABD'de savaş mantığı sona ermiş görünüyor.
Donald Trump, "Ben kimseye güvenlik şemsiyesi sağlamak zorunda da, etki satın almak zorunda da değilim" diyor.
Yakın müttefikleri olan Avrupa da buna dâhil.
Etki satın alması gerekirse bunu kendine has yöntemlerle tekil vakalar üzerinden yapmayı düşünüyor.
Özetle ABD, Trump'la beraber kendisini küresel anlamda yeniden konumlandırıyor.
Siyasal yansımaları yeni ulusal güvenlik konseptinde görüldü.
Trump egemenlik merkezli bir yaklaşımı ve Latin Amerika'daki hegemonyaya öncelik vermeyi benimsiyor.
Askeri boyutu ise ABD'nin küresel anlamda kendisini yeniden konumlandırması olarak karşımıza çıkıyor.
Günümüzde ABD'nin dünyanın farklı bölgelerinde yüzlerce askeri üssü, 300 binden fazla personeli var.
Bunlar devasa masraflar demek ki, "masraf" sözcüğünün Trump'ın en sevmediği kelime olduğunu bilmeyen yok.
Trump, bu kadar masrafı yapmanın, onca askeri ve teçhizatı oralarda tutmanın ülkesine katkısını sorguluyor.
Anlaşılan Trump bunun ABD'ye katkıdan çok maliyeti olduğunu düşünüyor ki küresel yapılanmaya hız verme aşamasına geldi.
Aslında bu ABD'ye özel bir durum da değil.
Bütün dünyada güvenlik konuları değişiyor ve dönüşüyor.
Bütün ülkelerin de bunu yavaş yavaş yapmaya başladığını görüyoruz.
Çünkü tehditler ve tehdit algıları değişiyor.
Soğuk savaş şartlarına ve mantığına göre organize edilen güvenlik şemsiyeleri, son zamanların ihtiyaçlarına karşılık vermekte zorlanıyor.
Güvenlik mimarinizi değişen şartlara adapte etmezseniz, dezavantajlarını yaşamanız da kaçınılmaz.
Trump, ABD'yi değişen dünyada yeniden konumlandırma çabalarına aslında ilk döneminde başlamıştı.
İkinci döneminde buna hız vererek devam ettiğini söyleyebiliriz.
Muhtemel ki önümüzdeki dönemde daha da hızlandığını göreceğiz.
Bunu askeri, siyasi ve ekonomik olarak gördüğümüz gibi, ilişkiler alanında da görüyoruz.
Trump, klasik ittifak ilişkilerini de pek değerli bulmuyor.
Avrupa'nın son dönemde içine düştüğü sıkıntı bunun en somut sonucu.
Normalde ABD için NATO ittifakının Avrupa yakası çok önemlidir.
Ama Washington'da Avrupa'yı artık bir "yük" olarak gören bir yaklaşım var.
Şimdi yapmamız gerekense bu süreci izlemek.
ABD'nin kendini yeniden konumlandırması zaman içinde netleştiğinde, nasıl bir güce dönüşeceklerini göreceğiz.
Ancak şimdiden görünen bir şey var ki, gidişat bildiğimiz uluslararası liberal sistemin sonuna yol alındığına işaret ediyor.
Çünkü ABD önceliklerinde yer almayan ülkeler ve bölgeler kendi başına kalacak.
Bir anlamda Washington tarafından kaderlerine terk edilecekler.
Hal böyle olunca o coğrafyalar başlarının çaresine bakmaya çalışacak.
Muhtemelen yeni ittifak arayışlarına gidecekler.
Bunlar belki bölgesel, belki küresel olacak.
Asıl soruysa şu:
Oraları Çin, Rusya ya da başka bir ülke doldurabilir mi, dolduramaz mı?
Bunun cevabını zaman verecek.
Hemen hemen bütün ülkelerin çok aktörlü ilişkilere geçmeye başlaması boşuna değil.
Önümüzdeki dönemde çok aktörlü, çok boyutlu, çok kutuplu ilişki düzeni daha da önemli olacak.
Meselenin bir de şu boyutu var.
ABD'nin kendini yeniden konumlandırmasıyla ortaya çıkabilecek fırsatlardan faydalanmak isteyen birçok ülke de olacak.
O ülkelerin bu amaçla birbirleriyle yeni ihtilaflar yaşaması da riskli bir ihtimal.
ABD'nin kendini yeniden konumlandırmasının bir sonraki aşaması sorun çözmekten imtina etmek olarak önümüze çıkarsa, daha büyük krizler de yaşanabilir.
Sistemde şu anda da var olan boşluklar daha belirgin hale gelebilir.
Zira günümüzde bile sorunlar çözülmüyor.
Sadece donduruluyor ya da dondurulmaya çalışılıyor.
Dikkat ederseniz her ihtilaflı bölgede sadece "ateşkes" konuşuluyor.
Bunlar hep geleceğe miras kalacak yeni krizler demek.
Yazarın diğer yazıları
Yemen'de uluslararası kriz: BM personelleri gözaltında
Hazal Türesan'ı bu fotoğraflarda tanıyabildiniz mi? Estetiksiz hali resmen bambaşka biriymiş...
Omega 3 yağ asitleri sağlığa nasıl fayda sağlıyor?
Malatya'da trenin çarptığı genç öldü