Çözümsüzlük çözüm olur mu?
Ukrayna savaşı sona erdirilebilecek mi?
Bu soru son günlerde dünya gündeminde ilk sırada.
ABD Başkanı Trump'ın 28 maddelik planına Ukrayna ve Avrupa'dan itirazlar vardı.
Çünkü o planı Ukrayna'nın teslimiyeti ve Rusya'ya armağan edilen zafer olarak görüyorlar.
Aslında içindeki maddelere bakında pek de haksız sayılmazlar.
Jet hızıyla Cenevre'de toplantılar, müzakereler yapıldı.
Toplantılardan çıkan sonuç, Ukrayna ve Avrupa adına olumlu. 28 madde, 19'a düşürüldü.
Bazı maddeler de değiştirildi.
Kiev ve Brüksel adına daha adil olduğu değerlendirilen bir hale büründü.
Ukrayna cumhurbaşkanı Zelenskiy, özellikle toprak meselesini doğrudan Trump'la yüz yüze görüşmek istiyor.
Ancak değiştirilen planda, işgal altındaki toprakların Rusya'ya ait olduğunun tanınmasından vazgeçildiğini anlıyoruz ki Zelenskiy adına bu bile başlı başına bir başarı sayılabilir.
Şimdi o plan Rusya'ya iletilecek.
Ancak mevcut durumda kilit soru şu:
Planın ilk halinden fazlasıyla memnun olan, sahada ve masada kendini oldukça avantajlı hisseden Putin, planda aleyhine yapılan bu değişiklikleri kabul edecek mi?
İşte orası muamma.
Kremlin, henüz planın kendilerine iletilmediğini söylüyor.
Ukrayna da Rusya da barışın önünde engel olmayacaklarını söylese de bunun ne şartlarda olacağı ikisi içinde hayati.
Plan Rusya'ya iletildiğinde durumun nasıl bir hal alacağını hep birlikte göreceğiz.
Çabalar yoğunlaşırken, Türkiye yine ön plana çıkmaya başladı.
Zelenskiy geçen hafta Ankara'daydı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan pazartesi günü de Putin'le telefonda görüştü.
Türkiye hem Ukrayna, hem Rusya'dan saygı gören bir ülke.
Erdoğan iki liderle de konuşabilen, sözünü dinletebilen biri.
Üstelik tüm dünya bu durumun farkında.
O nedenle ABD Başkanı Trump, Erdoğan'ın süreci ilerletmekte katkıda bulunabileceğini düşünüyor.
Rus liderliği de Belarus ve Türkiye'nin arabulucu olabileceği görüşünde.
Dahası da var.
Plan işletilir ve Ukrayna'da ihtilaflı bölgeye bir uluslararası güç konuşlanması gerekirse, orada da Türkiye'ye göz kırpanlar var.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, güvence güçlerinde kendileri ve İngiltere'nin yanında Türkiye'nin bulunmasını istiyor.
Bunlar elbette kendiliğinden olmadı.
Güçlü siyasi irade, güçlenen savunma sanayisini getirdi.
O da sahada, karşı karşıya kaldığı sorunlarda Türkiye'nin üstünlük sağlaması imkânını tanıdı.
Sahada gelen üstünlük de masada üstünlüğe dönüştü.
Askeri güçle birleşen diplomatik güç ise pek çok bölgesel krizde Türkiye'nin sorun çözücü ya da güvence sağlayıcı rolüyle öne çıkmasını getirdi.
Planın sahibi olan Trump cephesine gelince.
Ukrayna bazı değişiklikler yaptırmayı başardı ama Zelenskiy için Trump'ın hem çok ihtiyacı olan hem güven problemi yaşadığı bir lider olduğunu unutmamak gerek.
Geçmişte olduğu gibi bundan sonra da Ukrayna konusunda sert dönüşler yaşama potansiyeline her zaman sahip.
Trump'ın özellikle Putin'le iyi geçinme hevesi aslında pek çok açıdan Zelenskiy'i tedirgin ediyor.
Elbette Trump'ın bu tutumunun Çin gibi bazı önemli ve karmaşık gerekçeleri var ancak Ukrayna'ya olumsuz yansıması ihtimali hala sıcak.
Rusya muhtemelen planın ilk halini talep edecek.
Ya da en azından işgal ettiği toprakların kendisine ait olduğunun tanınması yönündeki maddenin işletilmesini isteyecek.
Aslında Trump'ın özellikle bunu kabul edip etmeme yönünde tavrının ne olacağı çok önemli.
Çünkü BM şartı, bir ülkenin başka bir ülkenin toprağını zorla ele geçirilmesini engelliyor.
Trump Rusya'nın bu talebine boyun eğerse, uluslararası sistemi köklerinden sarsar.
Üstelik bu mesele Ukrayna ile de kalmaz.
Çin'in uluslararası hukukta zaten kendi toprağı olan Tayvan'ı güç yoluyla geri alması için iştahını kabartır.
Batı Şeria ve Gazze'de işgal ettiği topraklar konusunda İsrail'in de aynı hevese kapılmayacağını düşünmekse saflık olur.
Burada aslında Türkiye'nin tavrı bir dengeleyici olarak öne çıkabilir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan her fırsatta Ukrayna'nın toprak bütünlüğüne vurgu yapıyor.
Adil ve kalıcı bir çözümün altını çiziyor.
Burada ise "Bir ara formül bulunabilir mi?" Sorusu elbette akıllarda.
O formül için pek çok tahmin ve iddia ortaya atılıyor.
Onlardan biri de Bosna modeli.
Bosna-Hersek topraklarında aslında üç ayrı yapı var.
Bunlardan biri Bosna Sırp Cumhuriyeti.
Ukrayna'nın doğusunda Rus ağırlıklı işgal bölgelerinde buna benzer bir yapı kurulabilir.
Ukrayna'nın geri kalanı ise Bosna-Hersek Federasyonu adlı diğer entiteye benzer bir yapıya işleyebilir.
Bosna'da pek adı geçmeyen küçücük bir yer daha var.
Adı Brçko.
Burası kendi kendini yöneten özel bir idari birim.
Bosna-Hersek içinde yer alsa da iki entiteye de bağlı değil.
Kırım da böyle bir statüye kavuşabilir.
Bunlar benim fikirlerim değil.
Genel geçer tartışmalardan hareketle yazıyorum.
Benim fikrimse şu...
Evet, Bosna-Hersek'teki model ölümleri durdurdu.
Ama ülkeyi kronik bir kaosun içinde sürükledi.
Çözümsüzlüğün çözüm olarak sunulduğu bir modelden bahsediyoruz.
Bu model zaten Bosna-Hersek'te sağlıklı işlemezken, Ukrayna'da işleyeceğini düşünmek ne kadar doğru, emin değilim.
Üstelik bu modelin Ukrayna'nın toprak bütünlüğünü uzun vadeli sağlayabileceği konusunda da ciddi şüphelerim var.
Eğer bu olursa, Moskova'nın referandumlar ya da plebisitler yoluyla yıllara yayılan süreç içinde o bölgeleri yine de Ukrayna'dan koparacağını düşünüyorum.
Adil ve kalıcı çözüm gelebilecek mi, gelirse nasıl olacak hep beraber göreceğiz.
Ancak kesin olan bir şey var ki, ABD'nin hem Ukrayna ve de Ortadoğu'da enerjisi harcamayı bırakıp, süratle Pasifik'e yönelmesi gerekli.
Görünen o ki 2030'lardan sonrası Çin'in Tayvan'a yönelik olası askeri hamlesi çerçevesinde şekillenecek.
Ukrayna savaşının uzamasının bir başka önemli boyutu daha var.
Onu da vurgulamadan geçmeyelim.
4 yıldır süren bu savaş, bir yarı vekalet savaşı.
Yani bir büyük güç, aslında diğer büyük güç cephesinin vekili olan Ukrayna ile savaşıyor.
Ama bu vekalet savaşı uzadıkça bir başka ciddi risk ortaya çıkıyor.
Rusya'nın bir süre sonra vekil yerine asıl güçle savaşma riski.
O da 3. Dünya Savaşı'nın provası demek.
Bunu ne ABD, ne Rusya, ne Avrupa ne de dünyanın geri kalanı ister.
Bu soru son günlerde dünya gündeminde ilk sırada.
ABD Başkanı Trump'ın 28 maddelik planına Ukrayna ve Avrupa'dan itirazlar vardı.
Çünkü o planı Ukrayna'nın teslimiyeti ve Rusya'ya armağan edilen zafer olarak görüyorlar.
Aslında içindeki maddelere bakında pek de haksız sayılmazlar.
Jet hızıyla Cenevre'de toplantılar, müzakereler yapıldı.
Toplantılardan çıkan sonuç, Ukrayna ve Avrupa adına olumlu. 28 madde, 19'a düşürüldü.
Bazı maddeler de değiştirildi.
Kiev ve Brüksel adına daha adil olduğu değerlendirilen bir hale büründü.
Ukrayna cumhurbaşkanı Zelenskiy, özellikle toprak meselesini doğrudan Trump'la yüz yüze görüşmek istiyor.
Ancak değiştirilen planda, işgal altındaki toprakların Rusya'ya ait olduğunun tanınmasından vazgeçildiğini anlıyoruz ki Zelenskiy adına bu bile başlı başına bir başarı sayılabilir.
Şimdi o plan Rusya'ya iletilecek.
Ancak mevcut durumda kilit soru şu:
Planın ilk halinden fazlasıyla memnun olan, sahada ve masada kendini oldukça avantajlı hisseden Putin, planda aleyhine yapılan bu değişiklikleri kabul edecek mi?
İşte orası muamma.
Kremlin, henüz planın kendilerine iletilmediğini söylüyor.
Ukrayna da Rusya da barışın önünde engel olmayacaklarını söylese de bunun ne şartlarda olacağı ikisi içinde hayati.
Plan Rusya'ya iletildiğinde durumun nasıl bir hal alacağını hep birlikte göreceğiz.
Çabalar yoğunlaşırken, Türkiye yine ön plana çıkmaya başladı.
Zelenskiy geçen hafta Ankara'daydı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan pazartesi günü de Putin'le telefonda görüştü.
Türkiye hem Ukrayna, hem Rusya'dan saygı gören bir ülke.
Erdoğan iki liderle de konuşabilen, sözünü dinletebilen biri.
Üstelik tüm dünya bu durumun farkında.
O nedenle ABD Başkanı Trump, Erdoğan'ın süreci ilerletmekte katkıda bulunabileceğini düşünüyor.
Rus liderliği de Belarus ve Türkiye'nin arabulucu olabileceği görüşünde.
Dahası da var.
Plan işletilir ve Ukrayna'da ihtilaflı bölgeye bir uluslararası güç konuşlanması gerekirse, orada da Türkiye'ye göz kırpanlar var.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, güvence güçlerinde kendileri ve İngiltere'nin yanında Türkiye'nin bulunmasını istiyor.
Bunlar elbette kendiliğinden olmadı.
Güçlü siyasi irade, güçlenen savunma sanayisini getirdi.
O da sahada, karşı karşıya kaldığı sorunlarda Türkiye'nin üstünlük sağlaması imkânını tanıdı.
Sahada gelen üstünlük de masada üstünlüğe dönüştü.
Askeri güçle birleşen diplomatik güç ise pek çok bölgesel krizde Türkiye'nin sorun çözücü ya da güvence sağlayıcı rolüyle öne çıkmasını getirdi.
Planın sahibi olan Trump cephesine gelince.
Ukrayna bazı değişiklikler yaptırmayı başardı ama Zelenskiy için Trump'ın hem çok ihtiyacı olan hem güven problemi yaşadığı bir lider olduğunu unutmamak gerek.
Geçmişte olduğu gibi bundan sonra da Ukrayna konusunda sert dönüşler yaşama potansiyeline her zaman sahip.
Trump'ın özellikle Putin'le iyi geçinme hevesi aslında pek çok açıdan Zelenskiy'i tedirgin ediyor.
Elbette Trump'ın bu tutumunun Çin gibi bazı önemli ve karmaşık gerekçeleri var ancak Ukrayna'ya olumsuz yansıması ihtimali hala sıcak.
Rusya muhtemelen planın ilk halini talep edecek.
Ya da en azından işgal ettiği toprakların kendisine ait olduğunun tanınması yönündeki maddenin işletilmesini isteyecek.
Aslında Trump'ın özellikle bunu kabul edip etmeme yönünde tavrının ne olacağı çok önemli.
Çünkü BM şartı, bir ülkenin başka bir ülkenin toprağını zorla ele geçirilmesini engelliyor.
Trump Rusya'nın bu talebine boyun eğerse, uluslararası sistemi köklerinden sarsar.
Üstelik bu mesele Ukrayna ile de kalmaz.
Çin'in uluslararası hukukta zaten kendi toprağı olan Tayvan'ı güç yoluyla geri alması için iştahını kabartır.
Batı Şeria ve Gazze'de işgal ettiği topraklar konusunda İsrail'in de aynı hevese kapılmayacağını düşünmekse saflık olur.
Burada aslında Türkiye'nin tavrı bir dengeleyici olarak öne çıkabilir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan her fırsatta Ukrayna'nın toprak bütünlüğüne vurgu yapıyor.
Adil ve kalıcı bir çözümün altını çiziyor.
Burada ise "Bir ara formül bulunabilir mi?" Sorusu elbette akıllarda.
O formül için pek çok tahmin ve iddia ortaya atılıyor.
Onlardan biri de Bosna modeli.
Bosna-Hersek topraklarında aslında üç ayrı yapı var.
Bunlardan biri Bosna Sırp Cumhuriyeti.
Ukrayna'nın doğusunda Rus ağırlıklı işgal bölgelerinde buna benzer bir yapı kurulabilir.
Ukrayna'nın geri kalanı ise Bosna-Hersek Federasyonu adlı diğer entiteye benzer bir yapıya işleyebilir.
Bosna'da pek adı geçmeyen küçücük bir yer daha var.
Adı Brçko.
Burası kendi kendini yöneten özel bir idari birim.
Bosna-Hersek içinde yer alsa da iki entiteye de bağlı değil.
Kırım da böyle bir statüye kavuşabilir.
Bunlar benim fikirlerim değil.
Genel geçer tartışmalardan hareketle yazıyorum.
Benim fikrimse şu...
Evet, Bosna-Hersek'teki model ölümleri durdurdu.
Ama ülkeyi kronik bir kaosun içinde sürükledi.
Çözümsüzlüğün çözüm olarak sunulduğu bir modelden bahsediyoruz.
Bu model zaten Bosna-Hersek'te sağlıklı işlemezken, Ukrayna'da işleyeceğini düşünmek ne kadar doğru, emin değilim.
Üstelik bu modelin Ukrayna'nın toprak bütünlüğünü uzun vadeli sağlayabileceği konusunda da ciddi şüphelerim var.
Eğer bu olursa, Moskova'nın referandumlar ya da plebisitler yoluyla yıllara yayılan süreç içinde o bölgeleri yine de Ukrayna'dan koparacağını düşünüyorum.
Adil ve kalıcı çözüm gelebilecek mi, gelirse nasıl olacak hep beraber göreceğiz.
Ancak kesin olan bir şey var ki, ABD'nin hem Ukrayna ve de Ortadoğu'da enerjisi harcamayı bırakıp, süratle Pasifik'e yönelmesi gerekli.
Görünen o ki 2030'lardan sonrası Çin'in Tayvan'a yönelik olası askeri hamlesi çerçevesinde şekillenecek.
Ukrayna savaşının uzamasının bir başka önemli boyutu daha var.
Onu da vurgulamadan geçmeyelim.
4 yıldır süren bu savaş, bir yarı vekalet savaşı.
Yani bir büyük güç, aslında diğer büyük güç cephesinin vekili olan Ukrayna ile savaşıyor.
Ama bu vekalet savaşı uzadıkça bir başka ciddi risk ortaya çıkıyor.
Rusya'nın bir süre sonra vekil yerine asıl güçle savaşma riski.
O da 3. Dünya Savaşı'nın provası demek.
Bunu ne ABD, ne Rusya, ne Avrupa ne de dünyanın geri kalanı ister.
Yazarın diğer yazıları
Muğla'da zehirlenme faciası! Genç kızın evinde siyanür tespit edildi
Merkez Bankası'ndan zorunlu karşılıklarda sadeleşme adımı
Beyaz Saray'dan Trump'ın sağlık durumuna ilişkin açıklama
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz'dan iç cepheyi güçlendirme çağrısı... ''Boş yere yapılmış bir vurgu değildir''