Üçüncü Dünya savaşı mı?
Dünyada bitmeyen bir savaş hali devam ediyor. Rusya-Ukrayna savaşı 24 Şubat 2022'de Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik geniş çaplı bir askeri harekat başlatmasıyla başladı ve o tarihten itibaren devam ediyor. Savaş, Avrupa'da Soğuk Savaş'tan bu yana yaşanan en büyük çatışma olarak nitelendiriliyor ve hem askeri hem de ekonomik açıdan küresel ölçekte ciddi sonuçlar doğuruyor. Bu süreçte NATO'nun ve Batı'nın Ukrayna'ya verdiği destek, Rusya'nın ise müttefik arayışları, savaşın boyutlarını büyütüyor. Durum böyleyken haliyle akıllarda sorular belirmeye başlıyor. Üçüncü dünya savaşı çıkabilir mi?
Üçüncü Dünya Savaşı'nın çıkıp çıkmayacağı konusunda kesin bir şey söylemek zor, fakat dünya genelinde artan gerilimler bu ihtimali sürekli gündemde tutuyor. Özellikle Rusya-Ukrayna savaşıyla birlikte NATO ve Batı bloğu ile Rusya arasında yaşanan dolaylı çatışmalar, Çin ve ABD arasındaki Pasifik'te artan rekabet, Kuzey Kore'nin nükleer denemeleri, İran ve İsrail arasındaki gerilim, bu olasılığı tetikleyebilecek unsurlar olarak görülebilir. Tabi diğer tarafta savaşmayan zulüm politikasına devam eden İsrail'in saldırıları başka bir gündem zira onlar savaşmıyor, sadece zalimce bombalıyor.
Süreç devam ederken Pasifik bölgesinde, Çin ile ABD arasında yaşanan jeopolitik çekişmeler de dikkat çekici. Tayvan'ın bağımsızlığı meselesi ve Güney Çin Denizi üzerindeki hak iddiaları, Pasifik'in gelecekteki olası büyük bir savaşın sahnesi olabileceğini düşündürüyor. Eğer Üçüncü Dünya Savaşı çıkarsa, benim fikrim Pasifik'te başlaması çok olası. Çünkü bu bölge, Çin ve ABD gibi iki büyük güç arasındaki stratejik nüfuz mücadelesinin merkezi haline geldi.
Sosyal medya ve haber kanallarını araştırdığım kadarıyla Rusya'ya Çin askerlerinin gittiği bilgisini gördüm fakat internet ortamında elde ettiğim net bir bilgi yok. Ancak Rusya ve Çin, çeşitli ortak askeri tatbikatlar gerçekleştirdiler ve stratejik işbirliğini güçlendirdiler. Bunun ötesinde, Çin'in şu ana kadar Ukrayna savaşına doğrudan bir müdahalesi olmadı, ancak Batı'ya karşı Rusya'ya verdiği diplomatik ve ekonomik destek önemli bir boyutta.
Dünyada giderek artan belirsizlikler ve jeopolitik çatışmalar, küresel ölçekte bir savaş ihtimalini zihinlerde canlı tutuyor. Ancak modern toplumlar, İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana, büyük çaplı savaşlar yerine daha çok diplomasi, ekonomik yaptırımlar ve bölgesel çatışmalarla sorunları çözmeye çalışıyor. Ne var ki, bu tür savaşların çıkma ihtimali her zaman var ve özellikle nükleer silahların varlığı, bir Üçüncü Dünya Savaşı'nın yıkıcı etkilerini daha da korkutucu kılıyor.
İnsanlar genel olarak savaşa hazır değil. Modern hayatın sunduğu rahatlıklar ve savaşın getirdiği büyük yıkımın bilinci, savaşa karşı bir direnci beraberinde getiriyor. Fakat askeri hazırlıklar devletler bazında devam ediyor; ordular, savunma sanayii ve teknolojik gelişmelerle sürekli olarak güçleniyor.
Savaşa girersek Türkiye'nin stratejisi ne olur? Türkiye, savaşın gidişatına göre ulusal çıkarlarını gözeten dengeli bir politika izlemek durumunda kalır. NATO üyesi olan Türkiye, Batı ittifakının bir parçası olarak konumunu sürdürse de, Rusya ile olan stratejik ilişkileri de dikkate almak zorunda. Bu nedenle Türkiye, bir Üçüncü Dünya Savaşı senaryosunda olabildiğince tarafsız kalmayı ve kendi güvenliğini ön planda tutarak diplomatik çözümler aramayı tercih edecektir. Ancak doğrudan bir tehdit altında kalırsa, Türkiye'nin askeri kapasitesi, milli savunma sistemleri ve uluslararası ittifakları devreye girecektir.
Velev ki Üçüncü Dünya Savaşı kapıda. Az önce de söylediğim gibi sevgili okuyucularımızdan ricam lütfen sosyal medya da gördüğünüz her bilgiye inanmayın ilk kural bu. Türk halkının böyle bir durumda öncelikle sağduyulu olması, dezenformasyondan kaçınması ve devlete olan güvenini koruması önemlidir. Savaş propagandası ve spekülasyonlar, halk arasında panik yaratabilir, bu nedenle resmi kaynaklardan gelen bilgilere itibar edilmeli. Türk halkı, tarih boyunca birçok savaşı tecrübe etmiş bir millet olarak, birlik ve beraberliğin ne kadar önemli olduğunu bilmektedir. Bu nedenle olası bir savaş durumunda bile milli dayanışmayı elden bırakmamak, toplumsal direnci güçlü tutmak büyük önem taşıyacaktır. Aman Allah korusun şuan felaket senaryolarından uzakta duralım maazallah düşünmesi bile yıkıcı.
Gerçi günümüzde savaşların doğası değişmiş durumda. Konvansiyonel savaşların yerini hibrit savaşlar, siber saldırılar ve ekonomik yaptırımlar aldı. Sivil halkın doğrudan savaşa dahil olması beklenmese de, yaşanan çatışmaların ekonomik ve sosyal etkileri tüm toplumu etkiler. Özellikle siber savaşlar, kritik altyapılara yapılacak saldırılar ve ekonomik sıkıntılar, savaşın dolaylı yollarla sivil halk üzerinde etkili olmasına neden olabilir. Hep söylerim artık savaşların silahları top, tüfek değil mouse ve klavye yani teknoloji.
Üçüncü Dünya Savaşı'nın çıkma olasılığı, jeopolitik gerilimlerin artmasıyla birlikte her zaman tartışılan bir konu. Ancak, nükleer silahların varlığı, devletleri büyük bir savaşa girmekten alıkoyan en büyük caydırıcı unsurlardan biri. Buna rağmen, bölgesel savaşlar ve askeri çatışmalar dünyanın çeşitli bölgelerinde devam ediyor. Türkiye ve dünya genelinde ise sivil halkın önceliği, bu tür bir savaşın önlenmesi için diplomatik çabaları desteklemek ve gerektiğinde devlete güvenerek ulusal çıkarların korunmasına katkıda bulunmak olmalıdır.