Malazgirt'te “Romen Diyojen”
Türk tarihinin dönüm noktalarından biri olan Malazgirt Meydan Muharebesi, sadece bir savaşın ötesinde, bir milletin kaderini değiştiren büyük bir zafer olarak tarihe geçmiştir. Ancak bu büyük zaferin arkasındaki süreç, savaşın kendisi ve sonrasında yaşananlar, sıklıkla göz ardı edilen derin dersler ve hikâyeler barındırır.
Türkler, 11. yüzyılın başlarında Orta Asya'dan başlayarak Anadolu'ya doğru büyük bir göç dalgası başlatmışlardı. Selçuklu Türkleri, İslam dünyası ile Bizans arasında sıkışıp kalmış olan Anadolu'yu hedef alarak, yeni bir yurt edinme amacı güdüyordu. Bu durum, Bizans İmparatorluğu için büyük bir tehdit oluşturuyordu. Özellikle Anadolu'daki Hristiyan varlığını korumak isteyen Bizans, bu göçü durdurmak ve Türkleri Anadolu'dan geri püskürtmek amacıyla büyük bir sefer düzenledi.
Bizans İmparatoru Romen Diyojen, 26 Ağustos 1071 tarihinde Malazgirt Ovası'nda Selçuklu Sultanı Alparslan'ın ordusuyla karşılaştı. Sayıca üstün olan Bizans ordusu, zırhlar içindeki ağır süvarileriyle ve iyi eğitilmiş askerleriyle güven içindeydi. Ancak Alparslan, düşmanını çok iyi analiz etmiş, zekice bir taktikle savaşı yönetmişti. Özellikle sahte ricat (geri çekilme) taktiğiyle Bizans ordusunu tuzağa çekmiş ve savaşı kazanmıştır.
Malazgirt Meydan Muharebesi'nin en dikkat çeken olaylarından biri, Bizans İmparatoru Romen Diyojen'in esir edilmesidir. Savaş sonrasında, zafer sarhoşluğu içerisinde olan Selçuklu ordusunun ve halkının Diyojen'i öldürmek istemesi oldukça doğaldı. Zira, Bizans ordusunun eline düşen Türk askerlerine ve sivil halka acımasızca davranılmıştı. Ancak Sultan Alparslan, tarihe geçecek bir hareketle, esir alınan Bizans İmparatoru'na merhamet gösterdi.
Sultan Alparslan'ın bu merhameti, İslam inancının ve Türk töresinin birleşimiyle şekillenmişti. Esir düşen bir hükümdarın öldürülmesi, Türk geleneğinde onursuz bir davranış olarak kabul edilirdi. Alparslan, Romen Diyojen'i öldürmek yerine ona saygı göstererek ve serbest bırakarak, sadece bir düşmanı değil, aynı zamanda gelecek nesillere önemli bir ders de vermiştir. Bu hareket, Alparslan'ın büyüklüğünü ve savaşın sadece kılıçla değil, aynı zamanda gönülle kazanıldığını gösteren bir sembol haline gelmiştir.
Bu zafer, Türk milletinin inancını, cesaretini ve stratejik zekâsını bir kez daha gözler önüne sermiştir. Alparslan'ın liderliği, zaferin kazanılmasında kilit bir rol oynamış, gösterdiği merhamet ise, tarihin akışını değiştiren önemli bir etken olmuştur. Bu olay, sadece askeri bir zafer değil, aynı zamanda insanlık dersleriyle dolu bir hikâye olarak anılmalıdır.
Tarih, sadece kılıçların değil, gönüllerin de zaferini kaydeder ve Alparslan, bu iki zaferi de tarihe altın harflerle yazdırmıştır. Alparslan, Diyojen'in serbest bırakılması karşılığında Bizans'tan tazminat, yıllık vergi ve bazı topraklar talep etti. Ancak Diyojen'in serbest bırakılması sonrasında Bizans'ta iktidar mücadelesi başladı.
Romen Diyojen, Bizans'a geri döndüğünde tahttan indirildi ve onun yerine VII. Mikhail Dukas imparator ilan edildi. Diyojen, tahttan indirilmesinin ardından Bizans İmparatorluğu'nda sürgüne gönderildi. Sürgün sırasında bir manastıra kapatıldı, burada acımasız bir şekilde gözleri kör edildi ve bu işkenceden kaynaklanan enfeksiyon sonucu 1072 yılında hayatını kaybetti.
Anlayacağınız bu sefer gariban Diyojeni Alparsan'ın merhameti kurtardı ama en büyük darbeyi ailesinden yedi. Malazgirt bizim için büyük zaferdir ama Diyojen için ailesinden aldığı en büyük yaranın adıdır.