ANASAYFA
TV PROGRAMLARI
PROGRAMLAR
YAYIN AKIŞI
CANLI YAYIN
24 RADYO
REKLAM
İLETİŞİM VE KÜNYE


Cadılar bayramı kutlamak bize mi düştü?

Son yıllarda, Cadılar Bayramı'nın Türkiye'deki gençler arasında giderek popülerleştiğine şahit oluyorum. Özellikle sosyal medyada "Cadılar Bayramı" süslemeleri, kostümler ve etkinliklerle ilgili paylaşım yapanların sayısı her geçen yıl artmakta. Cadılar Bayramı, yani tüm dünyadaki adıyla Halloween, her yıl 31 Ekim'i 1 Kasım'a bağlayan gece kutlanıyor. Cadılar Bayramı, Batı dünyasında, özellikle Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa'da, eski Kelt geleneklerinden gelen bir kutlama olarak bilinir. Kökeni Samhain adında bir pagan festivaline dayanır. Bu tarihin çok özel bir anlamı daha var: İrlanda mitolojisine göre 31 Ekim gecesinde ölüler alemi ve canlılar arasındaki sınırları oluşturan perde incelirmiş. Hristiyanlığın yaygınlaşmasına rağmen İrlanda'da geleneklerini 19. yüzyıla kadar dini bir ritüel olarak sürdürülmüş. On altıncı yüzyıldan itibarense şekil değiştirmiş kostüm giymek ya da maske takmak yaygınlaşmaya başlamış; bunun öbür dünyadan gelenlerin arasına karışarak kendini korumayı kolaylaştırılacağı düşünülüyormuş. Zamanla bu festival, ölülerin ruhlarının dünyaya döndüğüne inanılan bir geceye dönüşmüş ve Hristiyan kültüründe "Halloween" olarak kutlanmaya başlanmıştır. Özellikle Amerika'nın küresel kültüre etkisiyle de modern bir eğlence ve kostüm partisi etkinliğine evrilmiştir.

Türk gençlerinin bu kutlamaya özenmesi, aslında küreselleşmenin bir yansıması olarak görülebilir. Herhangi bir yerel bağlam veya anlamı olmayan bir geleneği sadece popüler olduğu için benimsemek, bazıları tarafından geleneklerimize yabancılaşma olarak değerlendirilirken, bazıları için bu durum, eğlenceli bir etkinlik olarak kabul ediliyor.

Fakat burada önemli bir soruyla karşı karşıyayız. Kendi geleneklerimize bu kadar uzak ve başka kültürlerin özentisi bir kutlama, toplumumuzun kültürel kimliğini zayıflatıyor mu? Bence cevap "kesinlikle evet". Türk toplumu olarak, geçmişten gelen güçlü kültürel mirasımıza ve değerlerimize sahip çıkmanın önemi oldukça büyük. Nevruz, Hıdrellez gibi bizi biz yapan bayramlarımız varken, bu gibi geleneklerimiz geri planda kalırken Batı'nın festivallerine özen gösterilmesi, bir kültürel zayıflama ya da yabancılaşma olarak değerlendirilebilir.

Gençlerimizin Batı'ya olan bu ilgisi sadece Cadılar Bayramı ile sınırlı değil elbette. Batı kültüründen etkilenme; moda, müzik, sosyal medya trendleri ve hatta yaşam tarzlarında da kendini göstermektedir. Küreselleşme süreciyle birlikte tüm dünya birbirine daha fazla entegre olurken, bu tür kutlamalar ve yaşam tarzı ögeleri, dijital dünyada kolayca yayılabiliyor.

Ancak bu noktada toplumsal ve kültürel değerlerin korunması ve nesiller boyunca aktarılması büyük önem taşıyor. Batı kültürüne ilgi duyan gençlerin çoğu, bu özenme eğiliminde kendi kültürel kökenlerini ihmal etme riski taşıyor. Bu noktada, gelecek nesillere şunu hatırlatmalıyız...Öz değerlerimize, kültürel ve milli mirasımıza sahip çıkmak, sadece bir kimlik meselesi değil; aynı zamanda bir toplumsal bağın güçlenmesi anlamına gelir.

Gençleri ve çocukları yasaklarla ve sert eleştirilerle bastırmak değil; aksine, kendi kültürel değerlerimizi onlara daha cazip ve anlamlı kılmakla mümkün olabilir. Kültürümüzün eşsiz yönlerini, kendimize özgü bayram ve kutlamaları, daha fazla tanıtarak ve gençlerin ilgi duyabileceği şekilde modernleştirerek yaşatabiliriz. Nevruz, Hıdrellez ve Mevlit Kandili gibi geleneklerimizin toplumsal birlikteliği ve aidiyet duygusunu pekiştiren yönlerine vurgu yapmak bu noktada önemlidir. Türk tarihinin değerli figürlerinin miraslarını yaşatacak etkinlikler, geleneksel sanatlar, halk oyunları ve festivallerin gençlerin ilgisini çekmesi için yeniden yorumlanması sağlanabilir.

Cadılar Bayramı gibi Batı kökenli etkinlikleri önce ana okullarından,kreşlerden,okullardan kaldırmakla başlamalı. Ayrıca her kültür, kendine has özellikleri ve değerleriyle anlamlıdır. Batı'nın bazı değerlerini benimsemek bir tercihtir; fakat Türk kültürü ve geleneğimizin sürekliliğini korumak bir sorumluluktur.


Yazarın diğer yazıları