ANASAYFA
TV PROGRAMLARI
PROGRAMLAR
YAYIN AKIŞI
CANLI YAYIN
24 RADYO
REKLAM
İLETİŞİM VE KÜNYE


Adalet ve Anlam Arasında boykot

Dünyanın gözleri önünde bir insanlık trajedisi yaşanırken, vicdan sahibi her birey bu zulme karşı ses yükseltmekte, Filistin davasına destek vermektedir. Gazze'de yıllardır devam eden İsrail saldırıları, masum sivillerin kanının dökülmesine, çocukların yetim kalmasına ve tüm bir toplumun açlık, sefalet ve ölümle sınanmasına yol açmaktadır. Bu insani dram karşısında vicdanlı insanların yaptığı boykotlar, zalime karşı bir direnişin sembolü. Peki Türkiye'de 2 Nisan'da gerçekleştirilen sözde boykot, anlamdan ve adaletten uzak, tamamen içi boş bir tepki değil miydi? Kendi ülkesine, kendi esnafına, kendi üreticisine yönelik yapılan bu sözde protesto, bilinçsiz bir hareketin tezahüründen başka bir şey olmaktan öteye gidemedi. Bir toplum, kendi değerlerine ve kendi ekonomisine zarar vererek ne kazanabilir? Ne yani kendi kendimizi cezalandırmak mı? İlginç bir protesto türü.

Şimdi istemeden de olsa mukayese yoluna gidiyorum. Bir yanda İsrail menşeli ürünleri boykot etmek, zalimin ekonomik gücünü kırma adına bir direniş, bir vicdan hareketi. Diğer yanda kendi ülkesinde ekonomik gücü kırma adına bir organizasyon. Bugün dünyanın birçok yerinde vicdanlı insanlar İsrail menşeli ürünleri almaktan kaçınarak Filistin halkının yanında olduklarını göstermektedirler. Bu boykotun temelinde bir hak arayışı, bir adalet çağrısı ve zulme karşı güçlü bir duruş bulunmaktadır. Türkiye'de ise 2 Nisan'da yapılan ve sosyal medyada yayılan boykot çağrıları tam tersine, kendi ülkesine zarar vermekten başka bir işe yaramamıştır. Yabancı sermayeli bazı firmalar üzerinden başlatıldığı iddia edilse de, Türk markalarının da bu boykotun içine dahil edilmesi, ortaya çıkan akıl tutulmasını gözler önüne sermektedir. Ülkenin kendi esnafına, kendi sanayicisine ve üreticisine yapılan bir boykot, ancak ülkenin zararına çalışır. Esnafın kepenk kapatması, üreticinin zarar etmesi, işçilerin mağdur olması kime fayda sağlar? Eğer sana uymayan bir düşünce politikasına karşı tepki vereceksen bunun yolu kendi ülkesinin markalarına ve üreticilerine baltalamayla mı olmalı?

Boykotun bir diğer korkutucu yanı büyük bir sosyal baskı aracı haline gelmiş olması. Boykota katılmayanlar, alışveriş yapmaya devam edenler sosyal medyada linç kampanyalarına maruz kalmış, iş yerlerinde ve çevrelerinde dışlanmışlardır. Adeta bir dayatma haline gelen bu süreç, bireylerin özgür iradesiyle karar verme hakkını elinden almış "herkes boykot yapıyor, sen neden yapmıyorsun?" şeklindeki mahalle baskısıyla insanlar istemedikleri bir eyleme sürüklenmeye çalışılmıştır.

Oysa bireyler, ekonomik kararlarını kendi bilinçleriyle vermelidir. Kimseye bir alışveriş boykotu dayatılamaz, hele ki bu boykot ülkenin kendi üreticisini hedef alıyorsa. Mahalle baskısının en tehlikeli yanı, insanların rasyonel düşünme yetilerini kaybetmelerine ve korkuyla hareket etmelerine neden olmasıdır. Sosyal medyada oluşturulan algılar, sanki herkesin boykotu desteklediği gibi bir görüntü yaratmış ve bireysel karar alma özgürlüğü zedelenmiştir.

Boykot, bir mücadele yöntemidir ama bu yöntemin kime zarar verdiği iyi analiz edilmelidir. Gazze için yapılan boykot, adaletin ve vicdanın sesidir. Ancak Türkiye'de yapılan 2 Nisan boykotu, yanlış yönlendirilmiş bir tepkinin eseri olarak hafızlarda yer etti. Eğer insanlar bir şeylere tepki göstermek istiyorsa, bu tepki mantıklı ve yapıcı olmalıdır hatta bir de yaratıcı olsa fena olmaz hani. Aksi takdirde, kendi ülkesine zarar vermekten öteye geçmeyen bir yanlışın içine debelen dur. Mücadele için atılan her adım değerlidir ancak bu mücadeleyi kendi ülkesine yöneltmek, akıl ve izan dışıdır.


Yazarın diğer yazıları