Astrofizikçi insanlığın yok olma tarihini hesapladı

Avustralyalı astrofizikçi Brandon Carter, Kopernik ilkesini zamana uygulayarak insanlığın ne zaman yok olacağını hesapladı. Hesaplamalara göre, insanlık en az on iki yıl içinde ortadan kalkabilir ya da en iyi senaryoda on dokuz bin yıl daha yaşayabilir.
Bir astrofizikçinin insanlığın varlığına uyguladığı istatistiksel mantık, yüzyıllardır bilim tarafından kabul edilen bir prensibi zamana taşıyor ve sonuçlar oldukça rahatsız edici. Eğer belirli süresini bilmediğiniz bir konsere katılırsanız, istatistiksel olarak başında ya da sonunda olmaktan çok ortasında bir yere gelmiş olma olasılığınız daha yüksektir. İşte bu basit ama güçlü mantık, insanlığın zaman çizgisine uygulandığında ortaya çıkan bulgular, bilim insanlarını ve düşünürleri derinden düşündürmektedir.
Kopernik ilkesi ve evrendeki konumumuz
Yüzyıllardır bilim insanları evrende insanlığın özel bir konumda olmadığını öğretmiştir. Dünya güneş sisteminin merkezinde değildir, güneş sistemimiz galaksinin merkezinde yer almaz ve galaksimiz milyarlarca galaksi arasında sadece bir tanesidir. Kopernik ilkesi olarak adlandırılan bu temel ilke, astronomide altın bir kural haline gelmiştir ve bize ne ayrıcalıklı ne de istisnai olduğumuzu hatırlatır. Bu fikir kozmosun anlayışımızda devrim yaratmış, örneğin uzak bölgeleri gözlemleyerek evrenin geçmişini anlamamızı sağlamıştır. Işık seyahat etmek için zaman aldığından, uzayda uzağa bakmak geçmişe bakmak anlamına gelir ve evrendeki köşemizin özel bir yanı olmadığından, bu uzak geçmiş muhtemelen kendi geçmişimize benzer.
Zamansal boyuta uygulanan istatistiksel mantık
Avustralyalı astrofizikçi Brandon Carter, bu ilkeyi zamana uygulamaya karar vermiştir ve ortaya çıkan sonuçlar oldukça düşündürücüdür. Eğer insanlığın başından sonuna kadar bin trilyon insan yaşayacağını hayal edersek, siz onlardan birisiniz ve hangi anda doğduğunuz sorusu ortaya çıkar. İstatistiksel olarak, ilk on milyar veya son on milyar arasında doğma olasılığınız çok düşüktür ve muhtemelen bu uzun zincirin ortalarında bir yerde bulunuyorsunuz. Ancak türümüzün ortaya çıkışından bu yana yaklaşık yüz milyar insan zaten yaşamıştır. Eğer gerçekten ortadaysak, bu yaklaşık yüz milyar insanın daha doğacağı anlamına gelir. Bin trilyon değil, yüz bin trilyon değil, sadece yüz milyar. Bu hesaplama, insanlığın geleceğine ilişkin çarpıcı bir perspektif sunmaktadır.
Gott'un matematiksel denklemleri ve endişe verici sonuçlar
1993 yılında J. Richard Gott adında başka bir astrofizikçi, Brandon Carter'ın sezgisini matematiksel denklemlere dönüştürmüştür. Gott'un hesaplamaları bir aralık vermiştir: 1993 tarihinden sonra 1,8 ile 2 bin 700 milyar arasında insan daha doğacaktı. Sorun şu ki, bu rakamlar oldukça endişe verici bir şekilde yıllara çevriliyordu. O zamanlar Dünya'da yılda yaklaşık 145 milyon bebek doğuyordu ve bu hızla, sadece on iki yılda, yani 2005 civarında 1,8 milyar doğuma ulaşılacaktı. Başka bir deyişle, Gott'un en kötü istatistiksel senaryosunda, insanlık çoktan yok olmuş olabilirdi. Otuz yıldan fazla bir süre sonra hala burada olmamız bu yaklaşımın bir sınırını zaten göstermektedir. En iyi durumda, 2 bin 700 milyar gelecekteki doğum ve o dönemin hızını koruyarak, insanlığın önünde yaklaşık 19 bin yıl daha olurdu. Ancak birkaç milyon yıla kadar gitmek isteseydik, her yıl çok daha az çocuğun doğması gerekirdi, bu da pek olası görünmemektedir.
Yöntemin gerçek dünyada test edilmesi
Gott'un yöntemi, insanlık kadar karmaşık bir sistem üzerinde test etmek yerine, daha basit örneklerle doğrulanmıştır. 1969 yılında sekiz yıl önce inşa edilmiş Berlin Duvarı'nı ziyaret eden Gott, hesaplamalarına göre bu duvarın en azından birkaç ay daha, belki de en fazla birkaç yüzyıl daha dayanması gerektiğini öngörmüştür. Duvar 1989'da, ziyaretinden yirmi yıl sonra yıkılmış ve bu, tam öngörülen aralıkta gerçekleşmiştir. Aynı testi 1969'da 3 bin 900 yaşında olan Stonehenge ile yapan Gott, denklemlerinin anıtın uzun süre daha görünür olması gerektiğini öngördüğünü görmüştür. Elli yıldan fazla bir süre sonra, Stonehenge hala ayakta durmaktadır ve bu başarılı tahminler yöntemin güvenilirliğini göstermektedir.
Hesaplamaların sınırları ve felsefi sorular
Paniğe kapılmadan önce, bu hesaplamaların birkaç önemli nüansı vardır. İlk olarak, bu hesaplamalar zamandaki konumumuzun tamamen rastgele olduğu fikrine dayanır ve bu kesin değildir. Ayrıca, radikal bir şekilde değişebilecek faktörlere bağlıdırlar: eğer birkaç yüzyıl yaşamayı keşfedersek, doğum oranı çökerse veya aksine büyük bir felaket meydana gelirse, tüm tahminler geçersiz hale gelir. Karmaşık felsefi sorular da ortaya çıkmaktadır. Bu hesaplamalarda insan olarak kim sayılır? Tarih öncesi atalarımız mı? Ve yarın yapay zekalarla kaynaşırsak, bu yeni varlıklar sayımın bir parçası mı? Kıyamet argümanı olarak adlandırılan bu teori, her şeyden önce büyüleyici bir entelektüel alıştırma olmaya devam etmektedir.
Sonuç olarak, bu istatistiksel yaklaşım bize kırılganlığımızı hatırlatıyor ve uzun vadede düşünmeye itiyor. Ancak güvenilir bir tahmin oluşturmuyor ve kolektif maceramızın ne zaman sona ereceğini kimse gerçekten bilemez. Neyse ki, bu muhtemelen siz ve ben sahneden ayrıldıktan çok sonra gerçekleşecektir.
- Popüler Haberler -
Mars'ın güney kutbunda su mu, başka bir şey mi var?
Hong Kong'da yangın faciası: Yüzlerce kişinin akıbeti bilinmiyor
Dünyanın en hızlı depremi! Myanmar'daki sarsıntının ardındaki sır ne?
Pakistan'dan Türkiye'ye işbirliği çağrısı: En iyi uygulamaları paylaşalım
Gökyüzü uydularla dolup taşıyor, uçaklar tehlikede
ABD'den Ukrayna'ya şartlı garanti... Barış için 28 madde masada



