İnsana saygı
Yıllar evvel duydum bu fıkrayı. Hak vermek değil, anlamak kolaylaştı bazı şeyleri. Hem zulmeden, hem de zulme göz yuman açısından.
Seküler İsrailli şakası!
"Tanrı? Tabii ki yok! Ama bu toprakları bize o vaat etti."
Herhangi bir ahlak ve norma sahip olmamanın rahatlığı. İşte bu!
İşte en zor mücadele.
İsrail'in kuruluşunun öncesinden başlatıp, bugüne kadar devam ettirdiği, 7 Ekim'den bu yana ise vahşetin sınırlarını zorladığı kıyım, katliam ve terörizm devam ediyor.
Dünyada halkların ve yönetimlerin arasındaki insani makasın açıldığı günlerden geçiyoruz. 7 Ekim sürecinin ilk günlerindeki keskin Filistin karşıtı ve İsrail yandaşı söylemin insanların sokağa dökülmesi ile beraber resmi açıklamalarda görece vites düşürmesi bu sebebe dayanıyor. Yine de devletler nezdinde iş, Doğu'da da, Batı'da da inandırıcılık ve yaptırımdan uzak, temenniler seviyesinde sürüyor.
Bu atmosferde Cumhurbaşkanı Erdoğan yine yolda. Almanya ziyareti krizin dünya çapında diplomasi yoluyla çözülmesi gayretinin bir parçası. Almanya'nın tarihi bagajı kendine ağır, güncel yönetimi ise yük ve yetersiz durumda. Alman basını ise günler kala Erdoğan'ın bu ziyaretinin Steinmeier ve Scholz için hiç de kolay geçmeyeceği yorumlarını yaptı.
İlk buluşması şansölye ile olan Erdoğan daha sonda başbakan ile bir araya geldi. Görüşme öncesi ortak basın toplantısı düzenlendi. Alman başbakan İsrail'in dilinden konuştu ki, bu sürpriz değildi. Basın toplantısının son sorusu Alman basınından geldi. Peş peşe birkaç cümle. Gayet net, niyet okumaya meydan vermeyen netlikte. Soruların sahibi bunları Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın cevaplamasını istediğini, isterde Alman başbakanın da cevap verebileceğini ekledi.
-İsrail'i devlet olarak tanıyor musunuz?
-Hamas'a neden terör örgütü değil de kurtuluş örgütü diyorsunuz?
-Bu duruşunuzla Almanya ile ticari, Nato ile siyasi ilişkilerinizi nasıl bir gelecek bekler?
-Almanya, Türkiye'ye Eurofighter savaş uçaklarını verecek mi?
Erdoğan konuşmasına başlarken önce Ukrayna-Rusya savaşını hatırlattı. Bütün Batılı devletlerin Ukrayna yanında yer alırken, Türkiye'nin iki ülke ile temasta kaldığını, bunun sonucunda Avrupa ve Afrika'ya gidecek gıdanın tahıl koridoru anlaşması sayesinde yerlerine ulaştığını söyledi.
İki tarafla da diyaloga devam eden tutumu Filistin-İsrail arasında da sürdürdüğünü ekledikten sonra açıkçası can yakmaya başladı.
"Size yüzlerce değil, binlerce insan ölüyor diyorum.
İsrail hastaneleri yok ediyor. Camileri, kiliseleri yıkıyor. Ben bir Müslüman olarak üzüntü ve rahatsızlık duyuyorum. Siz bir Hıristiyan olarak rahatsız değil misiniz? Bizim için insanlıkta din ayırımı yok. Anti-semitizm ile de en önde mücadele veren lider oldum.
Almanya İsrail'e maddi destek veriyor.
Savaş uçaklarını Almanya (Türkiye'ye) verir ya da vermez. Dünyada savaş uçaklarını üreten sadece Almanya mı?
Dünyadan, başka yerden buluruz. Savunma sanayiinde, siha üretiminde de önde gelen ülkelerdeniz.
Bir basın mensubu olarak tehdit etmeyin. Bize soracağınız cevap insani olsun, vicdani olsun. Biz de cevap verelim."
Gerçekten Alman basın mensubunun sorusu Erdoğan'ın bütün bunları dile getirmesi için iyi bir fırsat olsa da, insaniyeti sorgulatacak kadar çiğ ve sakil değil mi?
İşte bunun nedeni-niçini, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmasının başındaki tespitlerde var.
"Burada bu çocuklar nasıl vuruluyor. Biz elimiz kolumuz bağlı mı duracak. Bizim İsrail'e borcumuz yok. Borçlu olanlar rahat konuşamıyorlar. Biz Holokost cenderesinden geçmedik. Bizim insana saygımız farklıdır. Bundan dolayı kimseye borcumuz yok."
Siyonizmin, Adolf Hitler'in kullanışlı ahlaksızlığını boyunlarına astığı Almanlar da bir gün uyanır umarım.