Kırmızı telefona ne oldu? Nükleer tehdit…

Soğuk Savaş dönemi dahil nükleer silah yatırımları hız kesmeden devam ederken son olarak ABD Başkanı Joe Biden'ın mart ayında ‘Nükleer Görevlendirme Kılavuzu' adıyla gizli bir nükleer strateji planını onayladığı ortaya çıktı. Plan ile, Çin'in nükleer genişlemesinin oluşturduğu tehdidin önüne geçilmesi amaçlanırken; ‘Dünya nükleer savaşa mı hazırlanıyor?' sorusu yüksek sesle dile getirilmeye başlandı? Peki bu ilk defa mı yaşanıyor?
Hikmet Yalçınkaya
1962'de Soğuk Savaş döneminin iki önemli gücü; ABD ve Sovyetler Birliği'nin karşı karşıya gelmesiyle patlak veren 'Küba Füze Krizi', dünya için nükleer savaş tehlikesinin zirveye ulaştığı bir dönem olarak tarih kitaplarındaki yerini almıştı.

Sovyetler Birliği'nin Küba'ya nükleer füze yerleştirmesinin hemen ardından ABD'nin buna karşı çıkması ile alevlenen bir sürtüşmeden bahsediyoruz. İki kutuplu dünya düzeninin hakim olduğu 1945-1991 yılları arasında yaşanan ideolojik, politik ve askeri mücadelenin bir sonucu da sayılabilecek bu süreç; dünya genelinde askeri ve siyasi bölünmelerin keskinleştiği ve iki ülke arasındaki etki alanını genişletme ve nükleer silahlanma yarışının en üst düzeye çıktığı bir dönem olmuştu.
Küba'da iç siyasi dengelerin değişmesi, dış politikalarında da belirgin farklılıkları beraberinde getirmiş, bunun hemen ardından ABD ile diplomatik ve ekonomik gerilimler kaçınılmaz olmuştu. Bu da doğrudan Küba'nın Sovyetler Birliği ile yakınlaşması anlamını taşıyordu. 1962'de yaşanan Küba Füze Krizi'nin temelleri de böylece atılmış oldu.

Küba'da patlak veren krize karşı birçok teklif ve karşılıklı taviz verilmesi ile krizin çözümü noktasında adımlar atıldı. ABD, Türkiye'deki bazı nükleer füzelerini geri çekme sözü verince, Sovyetler Birliği de buna karşılık Küba'dan füzelerini çekeceğini duyurdu.
Kriz yoğun müzakereler ve diplomatik tavizler ile çözüme kavuştu. Nükleer savaşın felaket doğuracak sonuçları bu dönemde daha iyi idrak edilmiş, çözüme giden yolda alınacak önlemler de yine bu dönemde hızlandırılmıştı.
KIRMIZI TELEFON HATTI NEDİR?
Her icat bir ihtiyaçtan doğar derler. 'Küba Füze Krizi' döneminde iletişimin doğrudan ve hızlı şekilde sağlanabilmesi için 1963'te bir hat kuruldu. İsmi kırmızı telefon olarak belirtilse de bu bir telefon değil yazılı mesaj gönderen bir telgraf hattıydı. Teknolojik gelişmelerin ardından hat modernize edilerek önce fax ardından da telefon iletişiminin kurulmasına öncülük etti. Nükleer savaşın eşiğine gelinen bir süreçte keşfedilen 'Kırmızı Telefon Hattı' böylece simgesel bir ikon haline geldi.

TARİH TEKERRÜR MÜ EDECEK?
Silahın tarihiyle oranladığımızda çok da eski sayılmayan fakat hem oluşturduğu caydırıcılık hem de teknolojik ilerleme nedeniyle günümüzün geçerli akçesi olan nükleer güç, küresel gündemin en önemli parçası olmaya devam ediyor.
14 Temmuz 2015'te Avusturya'nın başkenti Viyana'da kurulan masanın bir tarafında İran otururken karşısında Almanya, Fransa, İngiltere, ABD, Çin ve Rusya vardı. Kapsamlı Ortak Eylem Planı'nın en net amacı İran'ı nükleer silah geliştirme programından uzak tutabilmekti.

Nükleer silah üreten ülkeleri caydırmak, bu alana yapılacak yatırımların engellenmesi bazen silahlı güç ile gerçekleşse de çoğu yaptırımın ekonomik olduğunu gözlemiyoruz. Yine İran bunun en belirgin örneklerinden biri. Fakat bu her zaman böyle işlemiyor. Örneğin Kuzey Kore, ekonomik zorluklar, yalıtılmış bir ülke ve onca yaptırıma rağmen nükleer silahlara ve ona yapılan yatırımlara bir an olsun ilgisini kaybetmiyor.
ABD'nin 1945'te Hiroşima ve Nagazaki'ye yaptığı nükleer saldırı ülkelerin bu alanda gelişme hedeflerini büyütmesinin en önemli gerekçesiydi. Fakat hızlı ve önlenemez boyutlara ulaşınca uluslararası dengenin de korunması adı altında bazı anlaşmalar yapıldı. Bu anlaşmalar bazen sükuneti sağlasa da çoğunlukla uyulmayan hatta rest çekilen birer sayfaya dönüştürüldü. Örneğin dönemin ABD Başkanı Donald Trump'ın İran ile yapılan nükleer anlaşmadan ayrılması gibi.
Ulusal güvenlik riskleri nükleer programların başlamasında nasıl etkinse güvenlik garantileri de nükleere yapılan yatırımların azalmasında o derece öneme sahip. Fakat burada ıskalamamız gereken önemli bir nokta var. Küreselleşen dünyada müttefik olan ülkeler dahi birbirlerine karşı güven problemi yaşıyor. Bu da doğal olarak her ülkenin kendi ajandası çerçevesinde hareket etmesine sebep oluyor.
ABD NÜKLEER GÜCÜNÜ NEDEN ARTIRIYOR?
Son örneğini halihazırda dünyanın en büyük nükleer gücüne sahip ülkelerinden ABD'de gördük. The New York Times'ın ulaştığı belgelerde ABD Başkanı Joe Biden'ın 'Nükleer Görevlendirme Kılavuzu' adı verilen gizli bir nükleer strateji planını onayladığı görünüyordu. Bir adım geriden baktığımızda aslında Çin'in her geçen gün gelişim kaydeden nükleer cephaneliğine karşı atılmış bir adım olduğunu görebiliyoruz. Haberi kamuoyuna duyuran medya kuruluşunun ABD menşeli olduğunu da hesaba katarsak aslında Pentagon'un bu 'çok gizli belgeyi' neden sızdırdığını da anlamış oluruz. Bir satranç gibi düşünün; Çin'in elinde bulundurduğu nükleer stoklar ile önümüzdeki 10 yıl içerisinde Rusya ve ABD'nin mevcut stoklarıyla yarışabileceği tahmin ediliyor. Yani ABD, Çin'in oluşturduğu bu tehdit karşısında adımlarını hızlandırmışa benziyor.

İki ülke arasındaki askeri rekabet bir sır değil elbette. Silahlanmaya yapılan yatırımlar, askeri ittifaklar yıllardır artarak devam ediyor. Özellikle son 20 yılda Çin ekonomisindeki büyümenin 17-18 kat arttığını hesaba katarsak askeri harcamalara ayrılan bütçenin de artış kaydetmesi beklenen bir sondu. Bunu yakından takip eden ABD'nin karşı atak başlatması da sıradan bir atak olarak bu bağlamda değerlendirilebilir.
ABD 'NÜKLEER' KARTIYLA NE AMAÇLIYOR?
Dünyanın çeşitli noktalarında devam eden çatışmalar dünyanın en büyük iki ekonomisinin askeri alanda attığı adımların hızlanmasına sebep verirken özellikle bu adımların nükleer silah alanında olması hem bölgesel hem de küresel ölçekte risklerin artmasına neden oluyor.
Özellikle Rusya'nın 2022'den bu yana Ukrayna ile savaşta olduğunu düşündüğümüzde bölgesel risklerin Çin aleyhine arttığını söylememiz mümkün. Üstelik Hindistan ile yaşanan sınır uyuşmazlığına Tayvan ve Bangladeş gibi sorunlar da eklenince güvenlik tehdidinin Çin için kırmızı alarm verdiği bir gerçek.

Tüm bunlar yaşanırken ABD'nin gücünü ortaya koyması, üstelik bunu yaparken 'caydırıcılık' tarafı çok yüksek bir silah ile yapacağını el altından duyurması Çin'e karşı önemli bir stratejik mesaj içeriyor.
Kitle imha silahlarını sınırlandırılması ve kontrol edilebilir hale gelmesi için yapılan onlarca anlaşma ise şu an için yürürlükte değil gibi gözüküyor.
- Popüler Haberler -

İsrail ordusu İsrailli esirlerin hayatını tehlikeye atıyor

Trump bu adaya göz dikti: Macron'dan Grönland atağı

Somali halkı Türkiye'ye müteşekkir

Trump'ın isminin Epstein dosyalarında geçtiği iddiası sonrası yeni gelişme

Fransa, İsrail'in "en hızlı şekilde Lübnan topraklarından çekilmesini" istedi

İsrail'in Gazze'ye bayramın ikinci gününde düzenlediği saldırılarda 33 Filistinli şehit oldu
