ANASAYFA
TV PROGRAMLARI
PROGRAMLAR
YAYIN AKIŞI
CANLI YAYIN
24 RADYO
REKLAM
İLETİŞİM VE KÜNYE

İngiliz Enstitü: Türkiye Avrupa Güvenlik Eylemi'nde olmalı

AA - | Son Güncelleme Tarihi:
İngiliz Enstitü: Türkiye Avrupa Güvenlik Eylemi'nde olmalı

İngiltere'den Türkiye'nin Avrupa Güvenlik Eylemi'ne (SAFE) dahil edilmesi ile ilgili Yunanistan'ı üzecek bir açıklama geldi. Kraliyet Birleşik Kuvvetler Enstitüsü (RUSI) Genel Direktörü Rachel Ellehuus, SAFE hakkında, 'Avrupa'nın savunma kapasitesini yeniden inşa etmekten söz ediyorsak, Türkiye bu sürecin merkezinde yer almalı.' ifadelerini kullandı.

Kapat

HABERİN DEVAMI

Kraliyet Birleşik Kuvvetler Enstitüsü (RUSI) Genel Direktörü ve ABD Savunma Bakanlığının Avrupa ve NATO Politikalarından Sorumlu Eski Vekil Yardımcısı Rachel Ellehuus, Birleşik Krallık'ın değişen savunma yaklaşımını, ABD ile Avrupa Birliği arasındaki stratejik konumunu, Orta Doğu'daki bölgesel krizlerin İngiltere dış politikasına etkilerini ve Türkiye'nin Avrupa güvenliği ile bölgesel işbirliğini şekillendirmedeki kilit rolünü anlattı.

Soru: İngiltere Başbakanı Keir Starmer, Avrupa Birliği ile bir savunma paktı kurulmasına destek verdiğini açıkladı. Peki, ortak bir Avrupa ordusu da dahil olmak üzere, Avrupa savunmasının daha derinlemesine entegrasyonu konusunda Birleşik Krallık nasıl bir tutum izliyor?

Ellehuus: Başbakan Starmer'ın hem Ukrayna konusundaki liderliği hem de kıta Avrupasıyla daha yakın ilişkiler kurma yönündeki çabaları beni olumlu anlamda şaşırttı. Hem Avrupa kıtasında hem de Birleşik Krallık'ta, anlamlı bir Avrupa savunması ya da Ukrayna ile güçlü bir ilişki kurmanın İngiltere'siz mümkün olamayacağı yönünde ortak bir anlayış oluşmuş durumda. Starmer'ın Avrupa ile savunma paktı fikrinden söz ederken, bunun yalnızca Ukrayna'ya yönelik yardımların koordinasyonunu değil, askeri kuvvetlerin ve kabiliyetlerin Avrupa ordularıyla daha entegre hale getirilmesini ve savunma sanayi işbirliğini de kapsayan geniş bir çerçeveyi ifade ettiğini düşünüyorum.

Birleşik Krallık'ın savunma sanayisine bakıldığında, ABD'li şirketlerle yakın ilişkileri olduğu gibi, kıta Avrupası'ndaki savunma şirketleriyle de son derece sıkı ve entegre iş birlikleri bulunduğu görülebilir. Örneğin A400M nakliye uçağı gibi bir kabiliyeti ele alalım, bu uçak Rolls-Royce motoru kullanıyor. Bu da sanayi tarafında çok sayıda karşılıklı bağımlılık ve işbirliği ortaklığı olduğunu gösteriyor. Başbakan Starmer'ın zihnindeki vizyon, işte tam olarak bu tür düşünsel liderlik kabiliyetiyle sanayi işbirliğinin birleşimidir.

Soru: Transatlantik ticarette gerilimlerinin tırmandığı ve ABD'nin Avrupa ülkelerine yeni gümrük tarifeleri uygulama riskinin arttığı bir dönemde, Birleşik Krallık ABD ile Avrupa Birliği arasındaki stratejik dengeyi nasıl yönetiyor?

Ellehuus: Umarım birileri ABD Başkanı Donald Trump'a, Avrupa ve Birleşik Krallık'a uygulanan tarifelerin bu ülkeler için ABD menşeili savunma teçhizatının maliyetini artırdığını ve bu ekipmanları daha az erişilebilir hale getirdiğini anlatıyordur. Bu durum, hem Avrupalıların savunma harcamalarını artırmasını teşvik etme hem de ABD ile yakın ilişkilerini sürdürerek Amerikan savunma sanayisine entegre olmalarını sağlama yönündeki kendi stratejik hedefimizle çelişiyor. Dolayısıyla bu yaklaşımın değişmesini umuyorum, çünkü söz konusu tarifeler, euro ya da sterlinle yapılan savunma harcamalarının etkinliğini ciddi ölçüde azaltacaktır.

Soru: İsrail'in Gazze'de sürdürdüğü saldırılar ve Suriye da dahil olmak üzere, Birleşik Krallık Orta Doğu'daki bölgesel gelişmelere nasıl bir yanıt veriyor? Verilen bu yanıtlar, ABD'nin bölgedeki stratejik öncelikleriyle ne ölçüde bağlantılı?

Ellehuus: Gözlemime göre, Avrupa ülkelerinin Orta Doğu'daki gelişmelere verdiği tepkiler, büyük ölçüde kendi dış politika vizyonlarının bir yansıması olmakla birlikte, belli ölçüde iç politik dengeleri de yansıtıyor. Örneğin İsrail'le yakın ilişkileri olan ülkeler, eleştirilerinde daha ölçülü bir dil kullanma eğilimindeyken; önemli ölçüde Filistin kökenli nüfusa sahip ülkeler, Filistin davasına daha anlayışlı ve destekleyici yaklaşabiliyor. Birleşik Krallık ise bu iki tutumun ortasında konumlanıyor. İsrail'le yakın bağları bulunmakla birlikte, İşçi Partisi hükümeti bölgede yaşanan insan hakları ihlallerine karşı oldukça eleştirel bir duruş sergiliyor ve aralarında eski İsrail Başbakanı Ehud Olmert'in de bulunduğu bazı Avrupalı liderlerle birlikte, İsrail'in işlediği düşünülen savaş suçlarını kamuoyuna açık şekilde eleştiriyor. İsrail ile olan yakın ilişkisine karşın Birleşik Krallık, güçlü bir ahlaki söylem geliştirmiş durumda. İşçi Partisi hükümeti, bazı temel insani ilke ve normların ihlal edildiğine kesin şekilde inanıyor ve bunu dile getirmekten çekinmiyor.

Suriye konusunda, Birleşik Krallık hükümetinin, Suriye'nin yeniden normalleşmesi ve bölgedeki bağımsız konumunu yeniden kazanması için bir fırsat gördüğünü düşünüyorum. Trump yönetiminin yaptırımları kaldırma kararını desteklediler ve büyük ihtimalle benzer bir adımı kendileri de atacaktır. Bu çerçevede, Birleşik Krallık'ın Suriye meselesinde ABD ile büyük ölçüde aynı çizgide olduğu, ancak İsrail-Gazze meselesinde ABD'nin tutumundan kısmen ayrıştığı söylenebilir.

Soru: 20 Mayıs'ta Birleşik Krallık, İsrail ile yürütülen ticaret anlaşması müzakerelerini askıya aldı, İsrail'in Londra Büyükelçisini Dışişleri Bakanlığı'na çağırdı ve Batı Şeria'daki yerleşimcilere yönelik yeni yaptırımlar açıkladı. Bu gelişmeler ışığında Birleşik Krallık, İsrail ve Orta Doğu ülkeleriyle olan diplomatik ilişkilerini, uluslararası hukuk ve insan haklarına bağlılık ilkeleriyle nasıl dengeliyor?

Ellehuus: Evet, odaklanılması gereken asıl konu demokrasi ve insan haklarına saygı, ki Birleşik Krallık da tam olarak bu ilkelere öncelik veriyor. Bir yandan İsrail'in bağımsız bir devlet olarak var olma hakkını destekliyorlar, ancak bu desteğin, demokratik değerlere bağlı ve insan haklarına saygılı bir İsrail vizyonuyla örtüşmesini istiyorlar. Sözünü ettiğiniz yaptırımlar da, İsrail'in mevcut yöneliminin yanlış bir istikamete gittiği yönündeki kanaatin bir yansıması. Birleşik Krallık, bu yaptırımlarla İsrail'e, bu gidişatın ve sergilenen tutumun kabul edilemez olduğu yönünde açık bir mesaj vermeyi ve davranış değişikliğini teşvik etmeyi amaçlıyor.

Birleşik Krallık, Türkiye'yi bölgedeki en önemli ortaklarından biri olarak görüyor ve Suriye'de uzlaşı ile yeniden yapılanma sürecinde öncü bir rol üstlenmesini yapıcı ve olumlu bir gelişme olarak değerlendiriyor. Aynı zamanda, Türkiye'nin, Suriye'nin gelecekte izleyeceği stratejik rotaya yön vermesi ve Orta Doğu'nun tüm bu değişken koşullar altında daha bütünlüklü bir yapı oluşturmasına katkı sağlaması da Londra tarafından destekleniyor. Türkiye ile uzun yıllara dayanan yakın ve istikrarlı ilişkilerin Birleşik Krallık açısından önemli bir kazanım olduğunu düşünüyorum. İki ülke, bölgeyi anlamak, bölge halklarının sesine kulak vermek ve dışarıdan empoze edilmeyen, aksine Türkiye'nin, Ürdün'ün ve diğer bölge ülkelerinin bakış açılarını yansıtan çözüm yolları üretmek konusunda gerçek bir işbirliği geliştirebilir.

Soru: Hem Avrupa'da hem de Orta Doğu'da güvenlik anlayışının yeniden tanımlandığı bir dönemden geçiyoruz. Bu değişen güvenlik ortamında, Türkiye Avrupa güvenliği için ortaya konacak yeni vizyonun şekillenmesine nasıl katkı sunabilir? Aynı şekilde, Orta Doğu'da Avrupa-Türkiye işbirliğini ilerletmek için hangi çerçeveler ya da mekanizmalar temel alınabilir?

Ellehuus: Türkiye, özellikle kara kuvvetlerinin büyüklüğü ve operasyonel kapasitesi bakımından NATO'nun en güçlü müttefiklerinden biri. İttifakın doğusundaki kanadında yer alması, Türkiye'ye hem askeri erişim hem de NATO'ya sunduğu üs imkanları açısından stratejik bir önem kazandırıyor. Türk savunma sanayii, Ukrayna'ya yapılan mühimmat tedarikinde belirleyici bir rol oynadı. ABD'nin perspektifinden bakıldığında, Türkiye, Ukrayna'nın ihtiyaç duyduğu 155 mm topçu mühimmatını üretme kabiliyetine ve üretim kapasitesine sahip yegane ülkeydi. Bu durumu fark eden ABD, Türk savunma sanayii ile işbirliğine giderek bu mühimmatın tedarik zincirini ciddi ölçüde genişletti. Bu bağlamda, Türkiye'nin sunduğu katkının somut ve stratejik bir değeri olduğu açıkça görülüyor.

Avrupa Birliği üyesi olmayan ülkeler olmaksızın, gerçekçi ve etkili bir Avrupa savunmasının inşa edilebileceğine inanmıyorum. Zira NATO'ya baktığımızda, ittifakın toplam savunma harcamalarının ve askeri kapasitesinin yaklaşık yüzde 80'i Avrupa Birliği üyesi olmayan ülkeler tarafından karşılanıyor. ABD, Kanada, Birleşik Krallık, Norveç ve Türkiye; hem kaynak hem de yetenek bakımından bu yükün büyük kısmını taşıyor. Eğer gerçekten Ukrayna'ya desteği sürdürmekten ve Avrupa'nın savunma kapasitesini yeniden inşa etmekten söz ediyorsak, Türkiye bu sürecin merkezinde yer almalı. Ben bu işbirliğinin NATO çatısı altında yürütülmesini arzu ederim, zira NATO, komuta-kontrol planlaması, kabiliyet geliştirme ve komuta yapısı gibi alanlarda değerlendirilmesi gereken kritik kurumsal mekanizmalara sahip.

Ancak NATO bünyesindeki bazı zorluklar, müttefikler arasındaki görüş ayrılıkları ve NATO-AB işbirliğini sınırlayan engeller nedeniyle, Türkiye ile stratejik ortaklığı ilerletmek adına bu işbirliğini zaman zaman NATO dışında, "fikirdaş" ülkelerle birlikte yürütmemiz gerekebilir. Bu şekilde geliştirilecek fikir ve modeller daha sonra Avrupa Birliği ya da NATO'ya entegre edilebilir. Bu bağlamda, Avrupa Birliği'nin Birleşik Krallık ve Norveç ile yeniden yakın işbirliği içinde çalışabileceğini öngörüyorum. Nitekim Trump yönetiminin ilk döneminde, ABD'nin Ukrayna'ya olan bağlılığına dair soru işaretlerinin arttığı bir dönemde, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, Londra'da Başbakan Starmer ve Norveç Başbakanı ile birlikte Avrupa güvenliği ve Ukrayna'ya destek konusunda ortak bir duruş sergilemesi son derece güçlü bir mesajdı. Bu tür daha küçük, bölgesel iş birliklerinin, daha büyük uluslararası yapılar içinde ilerlemeyi hızlandırabilecek önemli bir rolü olduğunu düşünüyorum.


Etiketler:
Türkiye Avrupa Güvenlik Eylemi İNGİLTERE YUNAN