ANASAYFA
TV PROGRAMLARI
PROGRAMLAR
YAYIN AKIŞI
CANLI YAYIN
24 RADYO
REKLAM
İLETİŞİM VE KÜNYE

Küresel Sumud Filosu'ndaki aktivistler haydut İsrail'in uyguladıkları şiddeti anlattı

AA - | Son Güncelleme Tarihi:
Küresel Sumud Filosu'ndaki aktivistler haydut İsrail'in uyguladıkları şiddeti anlattı

İsrail tarafından uluslararası sularda saldırıya uğrayıp alıkonulduktan sonra Türkiye'ye dönüşleri sağlanan Küresel Sumud Filosu'nda yer alan aktivistler, yaşadıklarını anlattı.

Kapat

HABERİN DEVAMI

Küresel Sumud Filosu teknelerinde yer alan, aralarında 36'sı Türk, 23'ü Malezyalının olduğu toplam 137 kişi İstanbul'a geldi.

İsrail tarafından uluslararası sularda saldırıya uğrayıp alıkonulduktan sonra Türkiye'ye dönüşleri sağlanan Küresel Sumud Filosu'nda yer alan aktivistler, İsrail'in filodaki teknelere saldırısında yaşadıklarını ve alıkonuldukları süreçte maruz kaldıkları fiziksel ve psikolojik şiddeti anlattı.

Küresel Sumud Filosu'nda yer alan gazeteci Ersin Çelik, AA muhabirine yaptığı açıklamada, İsrail'in kendilerine insanlık dışı muamelede bulunduğunu söyledi.

Hem fiziksel hem de psikolojik şiddete uğradıklarını kaydeden Çelik, "Bazı arkadaşlarımızı yaraladılar, yemek vermediler, su vermediler, onların artıklarını içmemizi istediler, kabul etmedik. Neticede devletimiz bizi getirdi. Ablukayı kaldırdığımızı düşünüyoruz çünkü İsrail'de moraller çok bozuk. İnanılmaz öfkeliler, ne yapacaklarını bilmiyorlar. Bütün dünyanın onlardan nefret ettiğini görmeye başladılar. 3 gün önce ablukayı kırdık ve kırılmanın etkisini 3 gün boyunca İsrailli siyonist askerlerin ve polislerin yüzlerinden net şekilde okuduk." diye konuştu.

"GRETA'YA ÇOK AĞIR İŞKENCELER YAPTILAR"

Ersin Çelik, CNN Türk canlı yayınında da İsrail askerlerinin kendilerine yönelik muamelelerine dikkati çekti.

Çelik, "(İsrailliler) Greta'ya (İsveçli iklim aktivisti Greta Thunberg) çok ağır işkenceler yaptılar gözlerimizin önünde. Greta'ya zulmettiler, küçücük çocuk daha Greta. Onu süründürdüler, İsrail bayrağını öptürdüler. Naziler ne yaptıysa aynısını yaptılar." dedi.

Küresel Sumud Filosu Türkiye Delegasyonu Tunus Saha Sorumlusu Davut Daşkıran da Türkiye'ye kendilerini yalnız bırakmadıkları için teşekkür etti.

Bazı Türk aktivistlerin hala İsrail'de alıkonulduğunu bildiren Daşkıran, "Elçiliklerimiz bu kişileri bize tekrar ulaştıracağını söyledi. Biz başardık, ablukayı kırdık, bütün dünyaya İsrail'in ne kadar zalim olduğunu gösterdik. İki hedefimizden biri buydu, başardık arkadaşlar." şeklinde konuştu.

"İSRAİL'İN BU SOYKIRIMININ SONUNU GÖRECEĞİZ"

Aktivistlerden Siyer Vakfı Kurucu Başkanı Muhammed Emin Yıldırım Gazze'deki soykırıma dikkati çekmek için Sumud Filosu'na katıldığını belirterek, "Belki Gazze'ye varamadık ama Gazze'nin sesini dünyaya duyurmak adına bir adım oldu. Yüreklerimizde Gazze'ye varamamanın bir kırgınlığı var ama nihayetinde bu ses dalga dalga yükselecek ve inşallah İsrail'in soykırımının sonunu göreceğiz." ifadelerini kullandı.

Yıldırım, İsrail tarafından insani bir davranış görmediklerini aktararak, "Gemilerimizi ablukaya aldılar sonraki süreçlerde de çok aşağılanmalara maruz bırakıldık. Yaşadıklarımızı görünce, yıllardır Filistinlilerin neler yaşadığını biraz daha iyi anlamış oluyoruz. Normal bir su bile vermediler. 3 gün boyunca içme suyundan mahrum bırakılacak şekilde, ibadet haklarımıza engel olacak tavırları vardı. İsrail'in şimdiye kadar yaptıklarına yakışır bir tavırla karşı karşıya kaldık." değerlendirmesinde bulundu.

İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir'in alıkonuldukları yere geldiğinde rezil olduğunu kaydeden Yıldırım, "İnsanlar, yüzlerine karşı terörist olduklarını söylediler. Asıl teröristin Gazze'de soykırım yapanlar olduğunu söylediler. Hiçbir şey söyleyemeden çok kızgın ve rezil olmuş şekilde orayı terk etmek zorunda kaldı." dedi.

Yıldırım, ülkesine döndüğünden mutlu olduğunu vurgulayarak, yetkililere de teşekkür etti.

Aktivistlerden Prof. Dr. Haşmet Yazıcı da duygularını, "Gazze'ye gitmek nasip olmadı. İsrail bizi uluslararası sularda alıkoydu ve 3 gün kadar bize terörist muamelesi yapıp, hapishanede kalmak mecburiyetinde bırakarak fiziksel ve psikolojik mobinge maruz bıraktı. Allah razı olsun devletimiz bizi oralardan aldı." diyerek ifade etti.

Yazıcı, her gemide aktivistlere farklı muameleler yapıldığını bazı arkadaşlarının 16 saat boyunca plastik kelepçelerle yolculuk etmek zorunda kaldığını dile getirdi.

"AĞLAMAMIZI İSTEDİLER AMA HİÇ AĞLAMADIK"

İkbal Gürpınar, İsrail'in ne kadar zavallı olduğunu dünya kamuoyuna bir kez daha sergilediğini ve gerçek yüzünü gösterdiğini söyledi.

İtalyan milletvekiliyle aynı koğuşta kaldığını dile getiren Gürpınar, şöyle devam etti:

"Bir gecede odası bir inanın 3-4 kere değiştirilir mi? Geliyorlar, o koğuştan o koğuşa, o koğuştan o koğuşa ve hayvan gibi sesler çıkarıyorlar. Özellikle İsrailli kadın askerler, erkeklerden çok daha zalimlerdi. Bize olmadık şeyler yaptılar. Köpek muamelesi yaptılar. Ağlamamızı istediler ama hiç ağlamadık, bilakis güldük. Şarkılar söyledik, ilahiler okuduk. Onlar şoka girdi, 'Bunlar nasıl hala böyle mutlu olabiliyorlar?' diye. Bizi aç bıraktılar. 14 kişilik odaya bir tabak bir şey veriyorlar, bir kaşık düşmez, öyle diyeyim ve sıfır kalorili şeyler.

Allah'ıma şükürler olsun, Rabb'im karnımızı acıktırtmadı. Çok susamadıkça da su içmedik çünkü su tuvaletteki suydu. Tuvalet musluğundan akan suyla susuzluğumuzu gidermeye çalıştık. Yalvarmamıza rağmen su vermediler. İlaçlarımızın hepsini aldılar. Gözümüzün içine baka baka çöpe attılar. Her şeyimizi çaldılar. Askerler kendi çantalarına notebookları, telefonları koydu, powerbankleri çaldı. Adamların varoluş sebebi o, hırsızlık. Vatanlarını çaldılar onların (Filistinlilerin)."

Gürpınar, İsrail'in artık sona geldiğini ve bütün dünyanın onlardan nefret ettiğini vurgulayarak, "İtalyan milletvekili, 'Siz çok nankörsünüz. Tarihinize bakarsanız geçmişte sizi biz koruduk. Gidince gerçek yüzünüzü herkese anlatacağım.' dedi. Herkes bilenmiş vaziyette. Herkes memleketine döndüğü andan itibaren İsrail antipropagandası yapacak inşallah." diye konuştu.

"İSRAİL, KENDİ SONUNUN BAŞLANGICINI HİSTERİ NÖBETLERİYLE GETİRDİ"

Aktivist Zeynep Dilek Tekocak da İsrail'in 72 milletin olduğu bir yerde bu kadar histeri nöbeti geçirmesini beklemediklerini kaydetti.

Gözaltına alınmalarının ardından bazı kişilere şiddet uygulandığını aktaran Tekocak, "Soykırım Bakanı Itamar Ben-Gvir'in konuşmasında protestodan sonra şiddetin dozunu artırdılar zaten. Biz slogan attık, konuşturmadık onu çok fazla. Bayağı sinirlendi, açık söyleyeyim. Kendi askerlerinin çocuklarının onların yolunu gözlediğini falan söyledi. Ama çok da konuşturmadık. Buna çok öfkelendi, sinirlendi anladığımız kadarıyla çünkü ondan sonraki süreçte psikolojik baskı daha fazla yapmaya çalıştılar." ifadelerini kullandı.

Tekocak, Gazze'ye çok yakın bir bölgedeki hapishaneye gönderildiklerini belirterek, sözlerini şu şekilde sürdürdü:

"Öncesinde toplama alanı vardı. O toplama alanında diğer gemilerdeki hanımların olduğu yerde bir araya geldik. Ondan sonra bizi yeni yapılan hapishaneye götürdüler. Götürürken bize, 'Sizi zaten Gazze'ye götürüyoruz. Gazze'ye çok yakın bir yere götürüyoruz.' dediler. Dalga geçtiler yani akıllarınca. Ama şunu hesap edemediler bir türlü: 72 milletten insan vardı. Birçok milletvekili, sendika başkanları, aktivistler, avukatlar, her meslek grubundan insan vardı. Aynı koğuşta kaldığımız zaman onların söylediği tek şey, 'Ülkelerimize gittiğimiz zaman İsrail'in gerçek yüzünü anlatacağız.' Bunu belki Türkiye olarak biliyorduk ama Avrupa'da çok farklı tanınıyorlardı. Bundan sonra İsrail'in bütün imajı yerle bir oldu. İsrail, kendi sonunun başlangıcını histeri nöbetleriyle getirdi."

"TEPKİMİZİ GÖSTERİNCE ŞİDDETLERİNİ DAHA ÇOK ARTIRDILAR"

Aktivist Osman Çetinkaya ise Amiral gemisinde olduğunu, ilk bu geminin durdurulduğundan bahsetti.

Gemi durdurulduktan sonra İsrail askerlerinin gemiyi kendi limanlarına çektiğini ifade eden Çetinkaya, "Limanlara çektikten sonra baskı şeklinde, ellerimizi kelepçeleyerek bizi sözde kendilerince aşağılayabileceklerini sandılar. Biz tepkimizi gösterince şiddetlerini daha çok artırdılar. Daha sonra bizi toplama kampına alıp cezaevine gönderdiler. En önemlisi bizim kişisel eşyalarımızı bir nevi çaldılar, bizden aldılar." dedi.

Çetinkaya, hapishanede de sürekli baskı altında tutulmaya çalıştıklarını, gece boyu kaldırıldıklarını ve yerlerinin değiştirildiğini söyledi.

"Biz elimizden geldiğince tepkilerimizi, onlardan korkmadığımızı gösterdik ve bunu hissettirdiğimizi düşünüyorum. Onların da gözlerinden zaten okunuyordu." diyen Çetinkaya, Gazze'ye tam ulaşamadıklarını ama tüm dünyaya İsrail'in iç yüzünü gösterdiklerini anlattı.

"SON DERECE AHLAKSIZCA İŞLER YAPTILAR"

Aktivistlerden Ayçin Kantoğlu, "Yapılması gerekeni yaptık ve geldik. Korkmuyoruz onlardan. Son derece ahlaksızca işler yaptılar. Bizi yani kadın mahkumları koydukları yere büyük bir bez pankart hazırlatmışlar. Üzerine Gazze'nin son halini bastırmışlar. 'Gazze'ye hoş geldiniz' yazmışlar, bu kadar ahlaksızca bir işti. Adeta suçlarını üzerlerinde taşıyorlar." diye konuştu.

Kantoğlu, müdahaleden sonra limana indirildiklerini ve kendilerini oldukça iyi Türkçe konuşan kişilerin karşıladığını belirtti.

Bu kişilerden biriyle aralarında geçen diyaloğu aktaran Kantoğlu, "Biri bana, nereden geldiğimizi ve nerede olduğumuzu sordu, Muğla'dan geldiğimi söyledim. 'Şimdi nerede olduğunu biliyor musun?' dedi. 'Beni kaçıran sensin. Dolayısıyla nerede olduğumu senin söylemen lazım, neredeyiz?' dedim. 'İsrail'desin, artık Gazze Mazze yok farkında mısın?' dedi. Ben de şöyle bir müstehzi (alaycı) ona güldüm." ifadelerini kullandı.

Kantoğlu, aynı günün akşamı İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir'in kendilerini görmeye geldiğini anlatarak, şunları söyledi:

"Bizi bir kafese kapatmışlardı. Gerçekten bir hayvan, bir köpek kafesiydi, kadınlar hep beraber orada duruyorduk. Ben-Gvir yanımıza gazetecilerle geldi ve beyanat vermeye çalıştı. Anlayabildiğim kadarıyla 'Bunlar Kudüs'ün çocuklarına acımıyor.' vesaire dedi. Biz, Ben-Gvir'i 'O koca çeneni kapat soykırımcı pislik.' diyerek protesto ettik. O, hapishane koşullarımızı daha çetrefilli hale getiren bir slogandı. Hiç pişman değilim o sloganı attığımız için. Bence doğrusunu yaptık. 5 kişilik hücrelerde 15 kişi kaldık. Duvarlarda kanla yazılmış yazılar vardı, hepsini okuduk. Annelerin, hücrelerin duvarlarına evlatlarının ismini yazdığını gördük. Aslında Filistinlilerin yaşamış olduğu şeyleri bir nebze olsun yaşamış olduk. Temiz su vermediler, tuvaletlerden su içmemizi söylediler, 40 saate yakın yemek almadık."

Kantoğlu, İsrail askerlerinin kendileriyle birlikte alıkonulan iklim aktivisti Greta Thunberg'e vurduğunu görenlerin olduğunu, Thunberg'in elleri arkadan İsrail bayrağıyla bağlanarak yürütüldüğünü aktardı.

"ÇIPLAK ARAMA DA YAPILDI"

İsrail askerlerinin alıkonulan başörtülü kadınların başlarını açmaya çalıştığı iddialarının sorulması üzerine Kantoğlu, şunları kaydetti:

"Çıplak arama da yapıldı, her şeyi çıkardılar. Hemen hemen her kontrol noktasında defalarca arandık. Ağzımızın içine, dişlerimizin arasına baktılar. Bize terörist muamelesi yapmaya çalıştılar ama bizler suçlu olmadığımızı her seferinde onların yüzlerine haykırdık. Bizlerin suçlu olmadığını, herhangi bir yasayı çiğnemediğimizi, aksine yasayı çiğneyen tarafın onlar olduğunu, bizi kaçırdıklarını yüzlerine söyledik. Eğer arzu ettikleri bizi sindirmekse o konuda başarılı olamadılar. Son ana kadar sloganları kesmedik. Bizi attıkları yerin yüksek korunaklı bir cezaevi olduğu söyleniyor. Orayı da sloganlarla inlettik."

Küresel Sumud Filosu'nda yer alan Türkiye Delegasyonu üyesi Ramazan Tunç, havalimanında gazetecilere yaptığı açıklamada, başardıklarını, tek bir gemiyle bile olsa surda delik açtıklarını söyledi.

Son gelen bilgilere göre, filodaki Mikeno gemisinin Gazze sularına ulaşmak suretiyle ablukayı kırmış bulunduğunu ifade eden Tunç, "Filomuzdaki tüm gemilerimiz son gücüne kadar İsrail işgal güçleriyle mücadele ederek Gazze'ye ulaşmak konusunda en üst düzeyde fedakarlık gösterdi. Başardık. İsrail'in barbarlığını, hukuksuzluğunu, mutlak kötülüğünü tüm dünyaya Sumud Filosu gösterdi. Tüm dünyaya nefretin, hukuksuzluğun, insanlık düşmanlığının değişmez temsilcisi olduğunu gösterdi." ifadelerini kullandı.

Tunç, yaşadıklarının İsrail için artık sonun başlangıcı olduğunu kaydederek, "Devletlerin, orduların, güç sahiplerinin adım atamadığı bir ortamda sivil bir organizasyon olarak İsrail'in karşısına çıktık ve hiçbir korku duymadan cesaretle ilerledik arkadaşlar. Başardık. Sivil inisiyatifler olarak stratejik fikirlerle, kolektif çalışmalarla, tecrübelerimize dayanarak şekillendirdiğimiz yeni misyonlarla dünya tarihinin akışını ve uluslararası denklemleri değiştirecek hamleler yapabileceğimiz ispatladık. Bu misyonların asıl dinamik gücünü oluşturan Gazzeli kardeşlerimizin onurlu direnişine en büyük umut verici, destekçi olduk." diye konuştu.

Dört bir taraftan ölüm, yıkım ve acıyla kuşatılan Gazze'de umut filizlerinin yeşermesine vesile olduklarını vurgulayan Tunç, "Dünyadaki büyük Gazze direnişini, büyük Gazze ittifakını kurmuş bulunmaktayız. Mahşer gününde Rabbimizin huzuruna çıkıp hesap vereceğimiz an için bir mazeret ortaya koyduk arkadaşlar. Elimizden gelenin en iyisini ortaya koymaya çalıştık. Bizler, bizden önceki tüm misyonlarda olduğu gibi Gazze ablukasını kırma misyonundaki tecrübelerin üzerine büyük bir taş daha koymuş olduk." ifadelerini kullandı.

Tunç, Gazze direnişinin bayrağını en ileri noktaya taşıdıklarını belirtti.

Aktivistlerden Zeynep Dilek Tekocak ise bütün halkların bir araya gelerek bir devrimi başardığını belirterek, "İsrail'in imajı yerle bir oldu. Yemin ediyorum ki bugün değilse yarın, İsrail'in kendinin de yerle bir olduğunu göreceğiz. Biz başardık." ifadelerini kullandı.

Tekocak, 3 gün boyunca Gazze'ye çok yakın bir hapishanede tutulduklarını belirterek, "Gazzelilerle aynı gökyüzüne baktık, en yakın zamanda Gazzelilerle aynı sofraya oturacağız. Yıllardır 'Kahrolsun İsrail' sloganı atıyorduk, bu filoyla İsrail'i kahredecek bir iş yaptık. İsrail kahroldu, kahroldu." diye konuştu.

İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir'in ziyaretiyle ilgili Tekocak, sözlerini şöyle sürdürdü:

"O geldiği zaman onu protestolarla, sloganlarla hiç kimse konuşturtmadı. O kadar kızdı ki ondan sonra bize şiddeti artırmaya başladılar. Bize 3 gün boyunca su vermediler ama emin olun ki Avrupalılar dahi onlardan bir yudum su istemedi. Doğru düzgün yemek vermediler, kimse onlardan yemek istemedi. Birçok insan orada açlık grevine başladı. Bizi gözaltına aldıklarında, büyük bir alana götürdüler yerlere oturttular. Aramızdan belli belirsiz kişileri hırpaladılar ancak hiç kimse onlardan hiçbir şey istemeyince daha çok kızdılar. Gvir geldikten sonra yapılan protestolar onlara histeri nöbeti yaşattı. Emin olun ki basiretleri bağlandı. Şu anda dünyaya rezil olmuş durumdalar."

Tekocak, "Orada beraber yolculuk yaptığımız birçok milletvekili, 'Biz ülkelerimize döndüğümüz zaman İsrail'in gerçek yüzünü herkese anlatacağız, bütün dünya artık bunu bilecek.' dediler. Bugün nasıl imajları yerle bir olduysa, kendileri de yerin dibine geçecek ve biz bunun çok yakın olduğunu biliyoruz." dedi.

Tekocak, yeni bir filo olması halinde tüm aktivistlerin yine koşa koşa Gazze'ye gideceklerini söyledi.

"BİZİ GÜVENLİ ŞEKİLDE EVİMİZE GETİRDİKLERİ İÇİN TÜRKİYE'YE TEŞEKKÜR ETMELİYİZ"

Arjantinli aktivist Gonzalo Di Pretoro, İsraillilerin kendilerine kaba davrandığını söyledi.

Sağ ayağından ampütasyon geçirdiğini aktaran Pretoro, "Özel ayakkabıya ihtiyacım olduğunu söyledim. Bana basit ayakkabı getirdiler. Ayrıca, buna (özel ayakkabı) ihtiyacım olduğunu söylediğimde beni itip kaktılar. Bize karşı çok agresiflerdi." ifadelerini kullandı.

Fas asıllı Fransız vatandaşı Yasin Benjelloyn da İsraillilerin orada kendilerine sergiledikleri davranışların Filistinlilere ne yaptıklarını hayal etmelerini sağladığını ifade ederek, "Bize yaptıkları şey, ilaca ihtiyacı olanların ilaç almasını engellemekti. 32 saat sonra bize sadece su verdiler. Neredeyse hiç yiyeceğimiz yoktu. Sabah saat 03.00'te köpekler ve keskin nişancılar odamıza girerek bizi uyandırdılar. Uyumamızı engellemek için her iki saatte bir bizi uyandırdılar. Bunu bize, vatandaşlara, masum sivillere yapıyorlar. Bu, bizim Filistinlilere ne yaptıklarını sadece hayal etmemizi sağlıyor." diye konuştu.

Benjelloyn, "Bizi güvenli şekilde evimize getirdikleri için Türkiye'ye teşekkür etmeliyiz." dedi.

"HER FIRSATI DEĞERLENDİRİP HEPİMİZİ AŞAĞILADILAR"

İtalyan gazeteci Lorenzo Agostino ise uluslararası sularda kaçırıldıktan sonra karaya çıkarıldıklarını belirterek, "Karaya çıktıktan sonra terörist grup gibi davrandılar. İnsanları tekmelediler. İki günden fazla süre boyunca temiz su vermediler. Her fırsatı değerlendirip hepimizi aşağıladılar. Greta Thunberg, sadece 22 yaşında cesur bir kadın. Aşağılanarak İsrail bayrağına sarıldı ve bir ödül gibi sergilendi. Gerçekten barbarca bir yerde olduğumu hissettim ve bu barbarlığın bir an önce sona ermesini umuyorum." ifadelerini kullandı.

İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir'in, Aşdod Limanı'na vardıklarında salonun dışında olduğunu aktaran Agostino, "Sanki biz teröristmişiz gibi davranılmasını sağlıyordu çünkü bizi terörist sanıyordu." dedi.

Agostino, maruz kaldıkları şiddeti, "Polis bize çok sıkı kelepçe taktı ve bu da durumumuzu daha kötü yaptı. Gözlerimizi bağladılar ve neredeyse hiç giysimiz olmadan, çok düşük sıcaklıkta bir minibüse bindirdiler. Donacak gibiydik. Bizi orada yaklaşık 3 saat kadar tuttular." sözleriyle anlattı.

"BİZE YAPAMADIKLARINI GAZZE'DE YAPIYORLAR"

Kuveyt vatandaşı Mohammad Jamal ise kendilerine yapılan operasyona İsrailli 700 kadar özel kuvvetin katıldığını söyledi.

İçinde bulunduğu teknenin sabah saat 06.00'da 20 asker tarafından ele geçirildiğini aktaran Jamal, "Ele geçirildiğimiz yerden Aşdod Limanı'na kadar 12 saat boyunca güneşin altında tutulduk. Orada bize çok kötü davrandılar. Bu süre boyunca hiç yemek yemedik ve sadece su içmemize izin verildi. Su içip tuvalete gittik. Aşdod'a vardığımızda polis bize çok kötü davrandı." diye konuştu.

Jamal, "Sizi dövdüler mi?" sorusuna, "Bazı arkadaşlarımız dövüldü ama daha çok küfür edildi. Dünya kamuoyunun baskısı altında oldukları anlaşılıyordu. Dünya kamuoyu, onların kendi planladıklarından daha iyi davranmalarını sağladı. Bize karşı o kadar öfke ve kızgınlık duyuyorlardı ki kamuoyu yüzünden hiçbir şey yapamadılar. İnsanlar bizi gösteri yaparak ve gözetleyerek korudu." yanıtını verdi.

Tüm eşyalarının ellerinden alındığını anlatan Jamal, "Bizi eşyalarımız olmadan gönderdiler. Hiçbir şeyimiz yoktu, sadece pasaportlarımız vardı. Üç gün boyunca hapiste susuz kaldık. Sadece temizlenmek için su vardı. Bize, 'Yıkandığınız suyu için.' dediler. Duş yoktu, yemek çok azdı, doktor yoktu. Bazıları kalp ilacı, epilepsi ilacı kullanıyordu, ilaçlarını alamadılar. Tekrar vurgulamak istiyorum ki, sizlerin, medyanın, Türk halkının, Avrupa ve tüm dünyadaki insanların baskısı çoktu. Bu yüzden herkese teşekkür ediyoruz. Gazze'yi gözlemlemeye devam etmeliyiz çünkü bize yapamadıklarını Gazze'de yapıyorlar." şeklinde konuştu.

"UÇAK TÜRKİYE'NİN BİR ARMAĞANIYDI"

Türk Hava Yollarının uçağıyla İstanbul Havalimanı'na getirilen Libya'nın eski başbakanlarından Ömer el-Hasi, filonun tüm gemi ve teknelerine yönelik müdahalenin, uluslararası kara sularda gerçekleştiğini belirtti.

Ömer el-Hasi, gemiye çıkan İsrail askerlerine, "Sivil aktivistleriz. Ne Gazze kara sularında ne de uluslararası kara sularda sizinle hiçbir şekilde karşı karşıya kalmak istemiyoruz. Bizler, sizin için herhangi bir tehdit oluşturmuyoruz. Bizler, Cenevre ve Roma yasalarına göre, çatışma alanlarında zarar gören masum sivillere ulaşmak istiyoruz. Gazze'deki masum siviller, çocuk, kadın, yaşlı, hasta ve yaralılardan oluşuyor. Biz onlara gıda maddeleri, çocuk mamaları, halı, konaklama çadırları ve bazı vitaminlerden oluşan malzemeleri götürmek istiyoruz." dediklerini anlattı.

İsrail askerlerinin söylediklerini reddettiğini ve gemiyi ele geçirdiğini ifade eden el-Hasi, askerlerin kendilerini geminin bodrum katına hapsederek limana götürdüğünü dile getirdi.

El-Hasi, götürüldükleri limanda elleri ve ayakları kelepçeli halde bir süre tutulduklarını, yanlarına gelen İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir'in kendilerine "Sizler Hamas'ı destekliyorsunuz." dediğini, kendilerini hapsin yanı sıra işkence ve baskı altında tutmakla tehdit ettiğini belirtti.

Avrupa, Türkiye, Kuzey Afrika, Latin Amerika ve ABD'dekilerin yanı sıra barıştan yana Yahudilerin gıda ve ilaçla geldiğini söyleyen el-Hasi, Ben-Gvir'in, diplomatik teamülleri ve siyaseti zedeleyerek, ırkçı, faşist söylemlerle konuştuğunu, uluslararası aktivistlere hakaret etmeye çalıştığını anlattı.

Ömer el-Hasi, Ben-Gvir'in tehditlerinden sonra, işkence derecesine varan sıkı uygulamalara başlandığını dile getirerek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Aramızdaki yaşlılar da dahil acı çekeceğimiz şekilde ellerimizi arkadan bağladılar. Kadınlara hiçbir saygıları yoktu ve tutulduğumuz yer oldukça kötüydü. Liman civarındaki açık alanda bizleri 8 saat boyunca bu halde tuttular. Daha sonra da bizleri limanın hangarına alarak üst araması yaptılar. Tabii üst aramaları korkunçtu. Üstümüzdeki her şeyimizi aldılar. Çantalarımız ve özel eşyalarımız tümüyle burada kayboldu. Sabahın erken saatlerinden itibaren de zırhlı araçlarla bizleri mahkumlar gibi aldılar. Bizleri işgal altındaki Filistin topraklarının güneyinde yer alan hapishanelere naklettiler."

Nakledildikleri yerde koşulların daha da kötüleştiğini ifade eden el-Hasi, "İçme suyundan mahrum bıraktılar. Kötü koşullarda sürekli soruşturmaya alıyorlardı. Hapishanede bizlere ne yiyecek içecek ne de ilaç verdiler. Hapishaneye girer girmez üstümüzü çıkarıp başka kıyafetler giydirdiler ve Türkiye'nin gönderdiği uçağa bininceye kadar bu kıyafetlerden kurtulamadık. Uçak Türkiye'nin bir armağanıydı. Bu güzel karşılama ve cömertlikleri için Türk yönetimi ve halkına teşekkür ediyoruz." diye konuştu.

Ömer el-Hasi, Türkiye'nin bu güzel karşılamasının kendilerine yaşadıklarının hepsini unutturduğunu vurgulayarak, "Bizi üzen tek şey Gazze'deki Filistinli çocuklarla buluşamamamız oldu." dedi.

"KÖTÜ HİSSETTİRMEK İÇİN BİZE TERÖRİST MUAMELESİ YAPTILAR"

İsviçreli aktivist Tabea Zouk da hapiste olmanın bütün süreçlerinden geçtiklerini, İsrail'in kendilerini dünya genelindeki siyasi baskı nedeniyle serbest bırakmak zorunda kaldığını düşündüğünü kaydetti.

Yaşadığı zorlukları anlatan Zouk, "Onlar hakkında güzel bir şey söyleyemem. Beyaz tenli, mavi gözlü ve İsviçre pasaportumun olduğunun farkındayım. Bana gemideki diğer yolculardan çok daha iyi davrandılar. Bu beyaz ayrıcalığıdır ama buna rağmen bizimle dalga geçtiler ve bizi taciz etmeye çalıştılar. Sırf bizi rahatsız etmek ve kötü hissettirmek için bir saat boyunca başlarımız yerde, güneş altında diz çökmemizi sağladılar. Kötü hissettirmek için bize terörist muamelesi yaptılar. Bir gün boyunca su içmedim. Sonra musluk suyu verdiler, onu içtim ama hiçbir yemeğe dokunmadım. Hastalanabileceğimin farkındaydım." ifadelerini kullandı.

Zouk, uçuşun çok güzel geçtiğini belirterek, "İsrail'deyken kendimi cehennemde gibi hissettim. Sonra THY'nin bu uçuşunda bize en iyi yemekleri verdiler, çok iyi davrandılar. Bize içmemiz için su ve portakal suyu da verdiler." dedi.

"BİZE YAPTIKLARININ ÇOK DAHA KÖTÜSÜNÜ FİLİSTİN HALKINA YAPIYORLAR"

Arjantinli aktivist Nicolas Calabrese, uluslararası sularda seyir haklarının ihlal edildiğini belirterek, "Bizi silah zoruyla kaçırdılar, hiçbir silahımız yoktu. Yüzlerimizi gizlemiyorduk ama onların yüzleri maskeliydi. Bize çok kötü davrandılar, ittiler, başlarımızı eğdirdiler, hatta vurdular. Neler olduğunu anlamamız, diğer teknelerdeki arkadaşlarımızın nerede olduğunu öğrenmemiz için birbirimizle konuşmamıza izin vermediler. Annemle ancak 3 gün sonra konuşabildim. Bu maruz kaldığımız büyük bir hak ihlalidir ama bize yaptıklarının çok daha kötüsünü Filistin halkına yapıyorlar. Biz mücadele etmeye devam edeceğiz." diye konuştu.

Filoya katılma kararını da anlatan Calabrese, "Benim için bu çok doğal bir karardı çünkü her gün uyanıp haberleri açtığımda bu soykırımın canlı şekilde yayımlandığını görüyordum. İsrail'in Filistin halkına neler yaptığını, bombalamaları görüyorum ve bunu artık kabul edemedim. İçimde bağırmak, ağlamak, 'Lütfen durun.' demek isteyen bir his vardı, bunu bastıramadım. Yardım etmenin birçok yolunu düşündüm ama nasıl yardım edeceğimi hiç bulamamıştım. Filo ortaya çıktığında bu fırsatı değerlendirdim." ifadelerini kullandı.

İTALYAN AKTİVİST MÜSLÜMAN OLDU

Filoda yer alan "Maria Cristina" gemisinin kaptanı İtalyan Tommaso Bortolazzi ise hapishanede Müslüman olduğunu dile getirdi.

Bortolazzi, soykırımı görmezden gelemeyeceği için filoya katıldığını söyleyerek, şunları kaydetti:

"Hapiste geçirdiğimiz son günler çok zordu. Arkadaşlarım Türkiye'den gelmişti ve neredeyse hepsi Müslüman'dı. Gerçekten çok korkunç bir an yaşadık. Birlikte hayatımızı riske attığımız için çok korktuk ama buna rağmen birlik içinde kaldık, birbirimize destek olduk. Arkadaşlarım namaz kılarken, İsrail işgal güçlerinin polisi içeri girip onların dua etmesini engelledi. Ben de buna karşı durma ihtiyacı hissettim. Daha sonra arkadaşımla birlikte şehadet getirdim, bu benim için yeniden doğmak gibiydi ve çok mutluyum. Umarız tüm özgür ve demokratik ülkeler İsrail'e karşı verilen mücadeleye katılır çünkü artık bu soykırımı bitirmenin zamanı geldi."

Cezayirli aktivist Ammar Ounnas da İsrailli askerlerin kendilerine hakaret ettiğini belirterek, "Küresel Sumud Filosu'nun oluşturduğu uluslararası baskının altında bizlere kötü davrandılar. 2 günümüzü belirsizliklerle geçirdik, bize ne yapacakları veya nereye götürecekleri belli değildi. Çünkü onlara güvenemezsin, ne yapacaklarını kestiremezsin. Türkiye'ye çok çok teşekkür ederiz, bizlere hayatımızın en güzel sevincini yaşattı. Bizleri hapishaneden çıkarınca 'İstanbul'a gideceksiniz.' dediklerinde inanmamıştık. Havalimanına vardığımızda THY'yi görünce inanmaya başladık." dedi.

İsviçreli aktivist Romain Mouron, İsrail askerlerinin kendilerine çok kötü davrandıklarını belirterek, "Bugün buradayım çünkü nihayet siyonist hapishanelerden çıktık. Bence dünyanın siyonist yapıya üzerimizdeki baskıyı kaldırmaları ve özgür Filistin için mücadeleye devam etmemize izin vermeleri yönündeki baskısı sayesinde serbest bırakıldık. 2-3 gün boyunca işkence ve aşağılanma yaşadık ama bu hiçbir şey değil." ifadelerini kullandı.

Mouron, "özgür Filistin" çağrısında bulunarak, "Sumud Filosu'nda olmak istedim çünkü bir Batılı olarak, soykırıma ortak olan hükümetlerin bir vatandaşı olarak almam gereken duruşun bu olduğunu düşündüm. Gazze ve Filistin için baskı oluşturup bir şeyler yapmam gerektiğini hissettim. Bence fark yarattık, sadece biz değil, tüm dünya Gazze'yi ve bizi destekledi." diye konuştu.

İngiliz aktivist Kieran Andrieu da babasının Filistinli olduğunu dile getirerek, "Şu anda insanlığın karşı karşıya olduğu en büyük sorun Gazze'deki soykırım ve İsrail'in Filistinlilere her gün uyguladığı zulüm olduğu için filoya katıldım. İsrail bize mahkum kıyafetleri giydirmeye çalıştı ama biz mahkum değildik. Biz esirdik, rehineydik ve İsrail her gün Filistinlilere bunu yapıyor. Filistinliler, benim kendi kardeşim gibi. Bu yüzden filoya katılıp tavrımızı ortaya koymak bizim için çok önemliydi." dedi.

"ARKADAŞLARIMDAN BİRİ MARUZ KALDIĞI YORGUNLUKTAN DOLAYI BAYILDI"

Andrieu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bize mahkum kıyafetleri giydirdiler, Türkiye bize gerçek kıyafetler verdi. Çabalarınız için çok teşekkür ederiz. İsrail bize çok kötü davrandı. Bir gece insanlara gerekli ilaçları vermedi. Dün gece birinin kalp krizi geçirdiğini bağırdık, gelmediler, umursamadılar. Bize böceklerle dolu yiyecekler verdiler. Bazı insanları işkenceye maruz bıraktılar. Arkadaşlarımdan biri maruz kaldığı yorgunluktan dolayı bayıldı. İsrail Avrupalılara karşı böyle davranıyor, Filistinlilere her gün nasıl davrandığını sadece tahmin edebilirsiniz."

Libya vatandaşı gazeteci Nabil Sokni ise Gazze'ye sadece 15 mil kala İsrail askerlerince yakalandıklarını belirtti.

Türkiye'ye teşekkür eden Sokni, kaldıkları hapishanenin çok kötü olduğunu, söyleyecek bir şey bulamadığını söyledi.

"TÜRKİYE'NİN GÜCÜNÜ HİSSETTİK"

Gazeteci Yaşar Yavuz, İsrail'in psikolojisini bozduklarını, bu saatten sonra da psikolojisinin düzelmeyeceğini söyledi.

Gazeteci olduğu için en ağır şekilde muamele gördüğünü belirten Yavuz, 3 gün boyunca kendilerine su verilmediğini anlattı.

Yavuz, "Türkiye'nin gücünü daha denizde giderken bile üzerimizde, yanımızda gördük. İsrail ile bu kadar sıkıntılı olduğumuz halde İsrail'in içinde Türkiye'nin gücünü hissettik. Sadece bizler değil, bütün aktivistler, yabancı aktivistler bile Türkiye'nin gücünü hissetti. Bu bize yeter. Devletimizin bu büyüklüğü bize yetiyor. İşte büyük devlet olmak, güçlü devlet olmak tam olarak bu." dedi.

Gemide bulunan aktivistlerden Mustafa Çakmakçı da insani yardımları Gazze'ye ulaştırmak için giderken uluslararası sularda İsrail ordusunun baskınına uğradıklarını kaydetti.

İsrail ordusunun kendilerini gasbettiğini vurgulayan Çakmakçı, Aşdod Limanı'nda kötü muameleye maruz kaldıklarını, askerler tarafından küfürler edildiğini, güneşin altında saatlerce bekletildiklerini aktardı.

"KARDEŞLERİMİZİN ÖZGÜRLÜĞÜ İÇİN YOLUMUZA DAHA GÜÇLÜ ŞEKİLDE DEVAM EDECEĞİZ"

Çakmakçı, yaşananların kendilerini korkutmadığını ifade ederek, "Biz hepimizin ve kardeşlerimizin özgürlüğü için yolumuza daha güçlü şekilde devam edeceğiz. Bu kanatlar iyileşir, tekrar o özgürlük için uçar. Bu yaşadıklarımızı bir düşünün. Biz, 3 günde dünyanın gözü bizim üzerimizdeyken neler yaşadık. Gazze'deki kardeşlerimizin neler yaşadığını hepimiz tahayyül edelim. Ona göre dünyayı ayağa kaldırmaya hep birlikte devam edelim." şeklinde konuştu.

Kadın ve Demokrasi Vakfının (KADEM) İletişimden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Semanur Sönmez Yaman ise başörtüsünün alındığını, İsrail'in insanlık onurunu ayaklar altına almak için kendilerine her şeyi yaptığını dile getirdi.

Çok sıcağa ve soğuğa maruz bırakıldıklarını anlatan Yaman, "Ama en kötüsü gerçekten başörtülerimizi almalarıydı. Şunu göstermek istiyorum, başımdaki bir tişört. Sağlık kontrolü adı altında kıyafetlerimizi aldılar ve başörtülerimizi bütün direnmemize, bütün itirazlarımıza rağmen bilerek, isteyerek aldılar. O sırada sağ olsunlar açık arkadaşlarımız kendi tişörtlerini başımızı örtebilelim diye bize verdiler." dedi.

"BÜTÜN DÜNYA, TÜRKİYE'NİN GÜCÜNÜ ÖĞRENDİ"

Yaman, bir daha olsa yine gideceğini, Gazze'ye 28 mil kalana kadar yaklaştıklarını, karaya çıkamadıklarını ama arkalarında o gemilere binmek için insanların sıra beklediğini, İsrail'in sonunun geldiğini ve bu zulümle daha fazla devam edemeyeceğini kaydetti.

Bunun dünyaya duyurulmasının çok önemli olduğunu ifade eden Yaman, sözlerini şöyle sürdürdü:

"50 ülkeden aktivistin orada olması çok önemliydi. Çok farklı bir şey daha oldu. Türkiye'nin gücünü öğrendi insanlar. Bütün dünya Türkiye'nin gücünü öğrendi. İsrail dronları saldırdıktan bir sonraki gün rahatlıkla uyuduk. Niye rahatlıkla uyuduk? Çünkü üstümüzde İHA'larımız, SİHA'larımız vardı. Uzakta, ufukta gemilerimiz vardı. Allah'tan sonra en çok onlara güvendik. Gerçekten teşekkür ediyoruz, bizi asla yalnız bırakmadılar. Sadece bizi değil, dünyanın hiçbir katılımcısını... Şu uçağa hep birlikte bindik. Hepimizin karnını doyurdu, hepimizi aynı şekilde kucakladı, sarmaladı. Gerçekten çok büyük devletiz."

"YARDIMLARI KURŞUNLANMA RİSKİ OLMASINA RAĞMEN EN UÇ NOKTAYA KADAR GÖTÜRDÜK"

Filoda bulunan yapımcı ve sunucu Bekir Develi ise ülkesiyle gurur duyan bir vatandaş olduğunu, devletin sadece Türk vatandaşlarını değil, diğer ülkelerden gelen aktivistleri de kurtardığını anlattı.

Develi, ablukanın kırılmaz olmadığını, 50 gemiyle 36 mile kadar yaklaşarak bunu gösterdiklerini, artık büyünün bozulduğunu, halkların, toplumların, gönüllülerin harekete geçtiğini dile getirdi.

STK'lerin ve gönüllülerin kendilerine verdikleri yardımları Gazzelilere ulaştırmak için çabaladıklarını söyleyen Develi, "Yardımları götürebildiğimiz yere kadar arkamızdan kurşunlanma riski olmasına rağmen en uç noktaya kadar götürdük. Çocuklara ulaştıramadık ama çöp poşetlerinden balonlar yaptık, oyuncakları içine koyduk, ağızlarını bağladık, Gazze tarafına doğru itekledik, 'Allah'ım sen onu hayırlı bir menzile ulaştır' diye. Allah onları ulaştıracaktır." dedi.

Aktivist Erdem Özveren ise kendilerinde herhangi bir endişe ve korku olmadığını vurgulayarak, "Çünkü bizim bir an önce Gazzeli kardeşlerimize kavuşma hissiyatı vardı. Bizim gözaltına alındığımız gemi, en sona kalan gemilerden bir tanesiydi. Sabah 8'e doğru televizyon yayınına bağlanmıştım. Bu yayın esnasında operasyon yapıldı ve bununla beraber gözaltına alınmış olduk." diye konuştu.

"DÜNYA KAMUOYUNU OLUŞTURARAK ABLUKAYI YIKMIŞ OLDUK"

Filonun amacına ulaştığını, maksatlarının kamuoyu ve yardım koridoru oluşturmak olduğunu belirten Özveren, şunları söyledi:

"Her ne kadar Gazze'ye ulaşamamış, kardeşlerimizle kucaklaşamamış da olsak, aslında dünya kamuoyunu oluşturarak bir nevi o ablukayı yıkmış olduk. İsrail, psikolojik bir harp uyguladı açıkçası. Açık hava hapishanesi dediğimiz 15-20 metrekarelik alanlara 45-50 kişi doldurarak ve güneş altında bıraktı bizi. Bununla beraber su, gıda olsun veya fiziki müdahaleleri olsun, bizi yıpratmaya yönelikti. Günlerce zaten su dahi içmedik, kaldığımız hapishanedeki tuvalet suyunu içmek durumunda kaldık."

Aktivistleri havalimanında karşılayan AK Parti Ankara Milletvekili Zeynep Yıldız da tarihi ana şahitlik ettiklerini dile getirerek, "Hepimizin tüyleri diken diken çünkü şunu çok net gördüm: Yaşlı ve genç her milletten insan, Gazze'ye nefes olmak için yola çıkmıştı. Gerçekten bu insanlarla burada bir araya gelmeyi dahi bir şeref addediyorum kendim için. Katılımcıların her biri gerçekten Türkiye'ye çok teşekkür etti." ifadelerini kullandı.

"ELİMİZDEKİ EŞYALARI SAHİLDE BEKLEYEN ÇOCUKLARLA BULUŞTURAMADAN DÖNMEK BİZİ HAKİKATEN YARALADI"

Sağlık kontrolünden geçirilerek ifadesi alınan yapımcı ve sunucu Bekir Develi de gazetecilere yaptığı açıklamada, Gazze'ye tekneyle 36,8 mile kadar yaklaştıklarını belirterek, "Gazze'ye o kadar yakındık ki müdahale edildiğinde çok zorumuza gitti. Oradan elimizdeki eşyaları sahilde bekleyen çocuklarla buluşturamadan dönmek bizi hakikaten yaraladı. Fakat bu ablukanın kırılmaz olduğuna dair inancı Sumud Filosu'nun kırdığını düşünüyorum. Allah'ın izniyle bir dahaki sefere daha fazla tekneyle aynı anda açılıp daha organize bir şekilde bu ablukayı kıracağız." diye konuştu.

İsrail askerinin kendilerine her türlü şiddeti uyguladığını kaydeden Develi, yaşadıklarını şu sözlerle anlattı:

"Hiçbir şekilde su vermediler, buraya gelen arkadaşlarımın hiçbiri 36 saattir su içmemişti. Çok aşağılayıcı bir şekilde yapıyorlar. Tuvalet musluklarından içmemizi söylediler. Yemekler verdiler ama yemeğin içine ne koyduğundan emin olamadığın için yiyemiyorsun. Namaz vakitlerinde biz hücre içinde beraberce arkadaşlarla namaz kılarken her defasında içeri girip provoke etmeye çalıştılar. Arabayla bir yerden bir yere transfer ederken önce montuna el koyuyor, sonra da o transfer aracını 16 derecede soğutuyor. Dişlerimizin zangırdadığını biliyoruz. Saatlerce o aracın içinde ellerimiz kelepçeli oturttular."

Develi, İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir'i ziyareti sırasında resmen kovduklarını, bu hareketlerinin ardından da maruz kaldıkları psikolojik şiddetin daha da arttığını söyledi.

TÜRKİYE'YE DÖNÜŞLERİ SAĞLANAN KÜRESEL SUMUD FİLOSUNUN BAZI YABANCI AKTİVİSTLERİ İFADE VERDİ

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca, İsrail'in Küresel Sumud Filosu'na saldırısının ardından uluslararası sularda Türk vatandaşlarının alıkonulmasına ilişkin başlatılan soruşturma sürüyor.

Bu kapsamda, İsrail'den İstanbul'a getirildikten sonra sağlık kontrolü için Adli Tıp Kurumu'na götürülen ve soruşturma için ifade vermek isteyen bazı yabancı aktivistlerin bilgi sahibi olarak ifadeleri alındı.

Aktivistlerden Fas vatandaşı Ayoub Habraouı ifadesinde, İsrail askerlerinin botlarla gemiyi durdurup, gemiye çıktığını ve deniz suyuyla ıslanmaları için kendilerini özellikle geminin ön tarafına koyduklarını belirtti.

Kendilerini limana götürenlerin diz çöktürüp, silahın dipçiğiyle sırtlarına doğru vurduğunu söyleyen Habraouı, "Tokat attılar. Sanıyorsam bunları yapanlar İsrail'in özel kuvvetleriydi. Daha sonra özel kuvvetlerin başındaki kişi bizim görüntümüzü alarak, 'Biz teröristleri yakaladık.' şeklinde yayın yaptı. Bize plastik ters kelepçe yaptılar. Gözlerimizi bağladılar bir arabaya koydular. Yaklaşık 3 saat gözlerimiz kapalı şekilde bizi bir cezaevine götürdüler. Arabanın içinde de devamlı anne ve babama yönelik, söylemek istemediğim hakaretlerde bulundular. İbranice konuşuyorlardı." dedi.

"YEMEK VERDİLER ANCAK SU VERMEDİLER"

Habraouı, cezaevinde 3 gün kaldığını kaydederek, "Bize cezaevindeyken yemek verdiler ancak su vermediler. 'Susadıysanız musluktan için.' diyorlardı. Ben zaten yemek yemedim, açlık grevindeydim. Bizi uyutmamaya çalışıyorlardı. İki saatte bir silah ve köpeklerle baskın yapıyorlardı. 10 kişilik bir koğuşta, herhangi bir yakınımıza ya da hukuki desteğe ulaşmamızı engellediler. 3 gün kaldıktan sonra Eilat Havalimanına cezaevi arabalarıyla götürdüler. Havalimanında pasaportlarımızı verdiler ve Türkiye'ye gönderdiler." ifadelerini kullandı.

Kendilerine bir şey sormadan uçağa bindirildiklerini ifade eden Habraouı, şöyle devam etti:

"Uçak da Türkiye'ye gelmiş. Uçakta ve Türkiye'de çok hoş karşılandık ve şu anda buradayım. Şu anda vücudumda herhangi yaralanamam yoktur. Bana vurduklarında canım acıdı. Tek başımaydım. Üzerimde bulunan 300 doları cezaevine giderken arabaya binmeden önce İsrailli bir polis zorla cebimden yağmaladı. Bize, 'Daha sonra bu parayı havalimanından alırsınız.' dediler ancak herhangi bir para alamadım. İsrail'de hakkımda herhangi bir hukuki işlem olmadı. Yalnızca beni direk alıp cezaevine sorgusuz sualsiz götürdüler. Bize, 'Siz Hamassınız' diyerek bağırdılar. İsrailli askerlerin ve polislerin hepsinin yüzü kapalıydı herhangi bir kimlik bilgisi edinemedim."

Habraouı ifadesinde, "Gazze'ye insani şekilde yardım götürmek için insani duygularla hareket etmemize rağmen uluslararası hukuk kurallarını çiğneyen ve bizi gasbeden, bize kötü muamele yapan İsrail Devleti'nden, İsrailli yetkililerden, asker ve polislerinden uluslararası hukuk tarafından ceza mahkemelerinde yargılanmaları için davacı ve şikayetçiyim." dedi.

"BİZE HİÇBİR ŞEKİLDE SAYGI DUYMUYORLARDI"

Aktivistlerden İngiltere vatandaşı Evie Rose Snedker ifadesinde, bulunduğu geminin etrafının kuşatıldığı daha sonra gelenlerin silahlarla gemiye çıktığının söyledi.

Tuvalete gitmelerine müsaade edildiğini kaydeden Snedker, "Ancak bize yemek vermediler. Battaniye gibi ihtiyacımız olan eşyalardan verilmedi. Gemide benim kaptan olduğum düşünüldüğü için bana karşı sözlü tacizde bulundular. Fiziksel herhangi bir müdahaleleri olmadı. Aşdod Limanı'na geldiğimizde kollarımdan sıkarak beni ittirdiler. Etrafımıza baktığımız anlarda kafamızdan bastırarak bizleri yere baktırdılar. Üzerimizdeki tüm takı ve kişisel eşyaları zorla aldılar." ifadelerini kullandı.

Snedker, limanda bekledikleri sırada ayağına vurulduğunu ve fiziksel şiddete uğradığını anlatarak, ifadesinde şunları söyledi:

"Fotoğraflarımızı çekerek, İsrail'e yasal olmayan yollardan girdiğimizi söyleyerek zorla bir kağıt imzalatmaya çalıştılar. Daha sonra beni bir avukatla görüştürdüler. Bu avukatla görüştükten sonra kağıdı imzaladım. Ayrıca İsrail'den gitmek istediğimizi bize zorla söyletmeye çalıştılar. Bu sırada zorla pasaportumu ve saatimi aldılar. Bu esnada bizleri kelepçelediler. Kelepçeleri o kadar sıktılar ki bileklerimiz yaralandı. Yaklaşık burada 3-4 saat bekletildik. Daha sonra dışarı çıkarıldık. Bu sırada bir tane kadın asker kolyemi çekip aldı. Saçımı çekerek ve canımı acıtarak saçımdaki tokaya kadar aldılar. Bir asker hem dedektörle hem de elleriyle beni 2 defa aradı. Ararken özel bölgelerimi insan onuruna yakışmayacak şekilde dokunarak aramaya çalıştılar. Özel bölgeme elleriyle vurdular. Bize hiçbir şekilde saygı duymuyorlardı."

Otobüste, havasız şekilde uzun süre bekletildiklerini söyleyen Snedker, bu sırada bir kadının panik atak geçirdiğini ancak dışarı çıkmasına izin verilmediğini belirtti.

Snedker, daha sonra cezaevi gibi bir yere götürüldüklerini ve 2 gün orada kaldıklarını söyleyerek, şunları kaydetti:

"Burada kaldığımız süre boyunca bizlere yemek ve su vermediler. Tuvalete gitmemize engel oldular. Tuvaletler hiç hijyenik olmayan şartlardaydı. Uyumamıza izin vermediler. Saat başı ışıkla ve duvara vurarak bizleri uyandırdılar. Bulunduğumuz oda küçük ve çok sıcaktı. 5 kişilik odada 15 kişi kalıyorduk. Neredeyse üst üste uyuyacaktık. Çoğu kişinin darp edildiğini duydum. Alerjik bir hastalığımdan dolayı kullanmam gereken bir ilaç vardı. Bu ilacı limandayken benden almışlardı. İsrail askerlerine ilacı vermezlerse öleceğimi söylememe rağmen onlar bana, 'Umurumuzda değil' diyerek vermeyi reddettiler. Hatta astımı olan bir kişiye dahi ilacını vermediler."

Süreç boyunca hukuki ve diplomatik destek alamadıklarını ifade eden Snedker, yakınlarıyla irtibata geçmelerinin engellendiğini söyleyerek, "Alıkonulduğumuz süreçte bizi resmi görevli olduğunu düşündüğümüz bir kişi bize bazı sorular sordu. Verdiğimiz cevaplar karşısında not aldı. Bu kişiye bizlere kötü davranıldığını söyleyerek, su verilmesini istedik. Ancak bu isteğimiz reddedildi. Oradaki koşullardan dolayı enfeksiyon kaptım ve şu an acil olarak hastaneye sevk edileceğim. Bizi İstanbul Havalimanı'nda ve burada çok iyi karşıladılar. Türk yetkilileri tarafından gösterilen ilgi ve alakadan dolayı çok minnettarım." dedi.

"BU SÜREÇTE TUVALET, YEMEK GİBİ İNSANİ İHTİYAÇLARIMIZIN HİÇBİRİ KARŞILANMADI"

Aktivistlerden Tunuslu Abdallah Messaoudı ifadesinde, İsrail askerlerinin yaklaşık 24 saat kendilerini ablukaya alarak gemide beklettiklerini söyledi.

Bu esnada gemide bulunan herkesin ellerini kelepçeleyip neredeyse üst üste koyduklarını kaydeden Messaoudı, "Başımızda silahlı askerler bekliyordu. Bu esnada tuvalet ve yemek gibi insani ihtiyaçlarımızı karşılamamıza izin vermediler. Daha sonra İsrail askerleri silah zoruyla bizi gemiden çıkararak İsrail'de bulunan göçmen merkezine götürdüler. Bizi gemiden çıkardıkları esnada geminin üzerinde dronlarla sürekli görüntü alıyorlardı. Göç merkezinden sonra bizi açık bir alana götürdüler. Ellerimizi ve gözlerimizi bağladılar. Yaklaşık 20 saat boyunca bu şekilde bekledik. Bu süreçte tuvalet, yemek gibi insani ihtiyaçlarımızın hiçbiri karşılanmadı." ifadelerini kullandı.

Messaoudı, göç merkezinde parmak izlerinin ve retinalarının alındığını belirterek, "Üst araması yaptılar. Gemiye baskın esnasında cep telefonlarımızı denize atmıştık. Bunun dışında üzerimizde bulunan para, saat, powerbank gibi bütün eşyalarımız zorla alındı ve iade edilmedi. Bu süreçte darp edilmedim ancak psikolojik şiddete maruz kaldım. Burada bize zorla pek çok evrak imzalatmaya çalıştılar. Hatırladığım kadarıyla bunlardan biri İsrail sınırlarına yasadışı girdiğimize dair evraktı. Diğeri ise rızamızla deport edilmek istediğimize dair evraktı." diye konuştu.

İfadesini Messaoudı, şöyle sürdürdü:

"Ellerimizi ve gözlerimizi bağlayarak hayvanların bile durmayacağı bir aracın içerisindeki kafese koyarak cezaevine götürdüler. Bu esnada köpekleri kafeslerin üzerine saldılar. Bu yolculuk yaklaşık 3,5 saat sürdü. İsrail askerleri bu esnada uyumayalım diye ellerindeki coplarla sürekli kafeslere vurdular. Cezaevinde bize çok kötü davrandılar. Burada geçirdiğimiz 2 gün boyunca uyumamıza izin vermediler. İnsani ihtiyaçlarımızı karşılamamıza engel oldular. 3'üncü gün ise bizi Ramon Havalimanı'na götürerek deport ettiler. Tüm bu süreç boyunca fiziki şiddete de maruz kaldım. Ancak gördüğüm kadarıyla vücudumda herhangi bir iz kalmamıştır. Ayrıca gözaltına alınırken çıplak arama yapıldı."

Messaoudı, askerlerinin büyük çoğunluğunun yüzlerinin ve üniformadaki yazan isimlerinin kapalı olduğunu kaydederek, "Süreç boyunca hukuki ve diplomatik destek almamız tüm taleplerimize rağmen engellendi. Yakınlarımızla irtibat kurmamız da aynı şekilde engellendi. Gözaltında olduğumuz esnada saatin kaç olduğunu dahi söylemiyorlardı. Gemide bulunan insani yardım malzemelerini kullanılamaz hale getirdiler. Denize atarak imha etmemelerinin sebebi malzemelerin dalgalar vasıtasıyla Gazze'ye ulaşmasını istememeleridir." ifadelerini kullandı.

"PEK ÇOK EVRAK İMZALATMAYA ÇALIŞTILAR ANCAK HİÇBİRİNİ İMZALAMADIK"

Aktivistlerden Ürdünlü Abdullah Yonuis Mohammad Ghabbash ise ifadesinde, İsrail askerleri tarafından silah zoruyla gemiden çıkarıldıkları esnada dronla görüntülerinin çekildiğini, elleri ve gözleri bağlı olarak 20 saat beklediklerini belirtti.

İsrail askerlerinin kendilerine bazı sorular sorduğunu belirten Ghabbash, "Ancak bunun resmi bir ifade işlemi olup olmadığını bilmiyorum. Anladığım kadarıyla orada askeri bir hakim de vardı. Bize pek çok evrak imzalatmaya çalıştılar ancak hiçbirini imzalamadık. Bu esnada, 'Nereden, nasıl geldin?', 'Hamas'a bağlı teröristlerden misin?', 'Hamas size kaç para verdi?', 'Siz terörist misiniz?' şeklinde sorular soruldu." dedi.

"SECDE POZİSYONUNDA TERS KELEPÇELEYİP 1-2 SAAT BEKLETTİLER"

Aktivistlerden Haşmet Yazıcı ifadesinde, açık denizde gemilerine dronla bombalı saldırıları düzenlendiğini, bu saldırılarda fiziki yaralanmalar olduğunu ve yelkenin yandığını ifade etti.

Hücum botlarıyla gelenlerin teknelerini taciz ettiğini ve batırmak istediğini belirten Yazıcı, daha sonrasında İsrail'e ait komandoların tam teçhizatlı bir şekilde tekneye çıktıklarını ve kontrolü ele aldıklarını söyledi.

Yazıcı, limanda 3 saat boyunca elleri arkada, kafaları yere bastırılmış şekilde beton zeminde oturduklarını kaydederek, kendilerine kötü muamelede bulunulduğunu ifade etti.

Askerlerin kendilerine, "Gazze'ye gidiyormuşsunuz, gelin de İsrail hapislerinde tatilinize devam edin. Artık sizin için yeni bir süreç başlıyor." şeklinde tehditvari konuştuğunu belirten Yazıcı, "Bu esnada alanda yaşlı ve zayıf olan, o pozisyonda saatlerce duramayan kişileri pozisyon değiştirdiklerinde tekmeyle kafalarını yere bastırmak suretiyle secde pozisyonunda ters kelepçeleyip 1-2 saat beklettiler." diye konuştu.

Yazıcı, Türkçe ifade vermek istediklerini söylediklerinde kendilerinin başında bekleyen kadın güvenlik görevlisinin "Pis Türkler, zaten pis kokuyorsunuz." dediğini, ırkçılık yaptıklarını söylediğinde ise tehdit edildiğini ifade etti.

Alıkonuldukları süre boyunca kendilerine ne tür sorular yöneltildiğinin sorulması üzerine Yazıcı, "Bize neden İsrail topraklarına izinsiz girdiğimizi sordular. Ben de 'Biz İsrail topraklarına girmedik, bizi uluslararası sularda cebren kaçırdınız.' dedim. Gazze'ye neden gittiğimizi sordular. Ben de orada soykırım olduğunu, çocukları öldürdüklerini, yardım malzemeleri götürdüğümüzü, yine uluslararası hukuka uygun olarak Gazze'ye gitmek için yola çıktığımızı söyledim." dedi.

Yazıcı, kendilerine 3 kağıt imzalatılmaya çalışıldığını, kendisinin İbranice bilmediği için bu kağıtları imzalamadığını söyledi.

"SAYISIZ KERE TACİZ EDİP FİZİKSEL MÜDAHALEDE BULUNDULAR"

Aktivistlerden Bekir Develi ifadesinde, Gazze'ye insani yardım götürmek üzere giderken uluslararası sularda müdahaleye uğradıklarını, İsrail askerleri tarafından psikolojik ve fiziksel şiddet uygulandığını, ellerinin arkadan sıkı şekilde kelepçelendiğini ve bu nedenle morardığını ifade etti.

Kendilerine alıkonulduktan 2 gün sonra yemek verildiğini, 4 gün boyunca su verilmediğini ve istediklerinde ise fiziksel müdahalede bulunduğunu kaydeden Develi, "Namaz kılmaya çalıştığımızda bizlere müdahalede bulunuyorlardı. Teknedeyken dronla sayısız kere taciz edip fiziksel müdahalede bulundular. Kendi hücum botlarıyla da teknemizin yanından geçerek batırmaya çalıştılar. Yanımda bulunan bütün kişisel eşyalarım param, bu kişiler tarafından çalındı." dedi.

"AVRUPA VATANDAŞLARINA BÖYLE BİR MUAMELEDE BULUNMADILAR"

Aktivistlerden Mesut Çakar ise ifadesinde, alıkonulduktan sonra limana vardıklarında, ters kelepçe pozisyonunda, sıcak asfalt üzerinde başları yerde olacak şekilde yaklaşık 1 saat bekletildiklerini, bu sırada gemiden Mustafa Çakmakçı isimli arkadaşının kolunun kırıldığını söyledi.

Daha sonra büyük bir salona götürüldüklerini burada üst araması ve pasaport kontrolü yapıldığını, kendisinden 3 kağıt imzalanmasının istendiğini belirten Çakmakçı, şunları kaydetti:

"Orada bulunan Avrupa vatandaşlarına böyle bir muamelede bulunmadılar. Sadece Türk vatandaşlarına karşı aşağılayıcı davranışlarda bulundular. Bana ait olan bazı kişisel malzemelerimi çaldılar. Polis aracının içinde kafes gibi bir alan vardı. Buraya 2 kişi bile zor sığardı. Bu alanda yaklaşık 2 saat yolculuk yaptık ve bizi İsrail hapishanesine götürdüler. İsrail hapishanesinde bulunan kafes gibi bir alanda yaklaşık 2-3 saat beklettiler. Hapishanedeyken bize su vermediler. Cezaevinde yaklaşık 3 gün kadar bulunduk. Bu süre zarfında tuvalet çeşmesinden su içtik. Avustralya vatandaşı olan Ebubekir isimli arkadaşımızı tek başına sorguya alıp darp ettiler. Astım hastalığı bulunan 2 vatandaş nefes alıp vermekte zorlanıyordu. Bunlara ilaç dahi vermediler. Ayrıca, hapishanede 2 saatte bir bizi uyandırıyorlardı. Yer değişikliği yapıyorlardı. İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir isimli şahıs hapishaneye geldi. Ardından bizi kafes ve hücrelere böldüler. Sıklıkla hücrelerden alıp açık alanlara, kafeslere koydular. Karşımızda gülerek sigara içip, fotoğraf ve videolarımızı çektiler."


Etiketler:
küresel sumud filosu gazze saldırı israil aktivist şiddet