ANASAYFA
TV PROGRAMLARI
PROGRAMLAR
YAYIN AKIŞI
CANLI YAYIN
24 RADYO
REKLAM
İLETİŞİM VE KÜNYE


Diplomasinin sinir uçları
Antalya Diplomasi Forumu dün başladı.
Türkiye'nin uluslararası arenada konumunu daha da güçlendirmek için çok kıymetli bir organizasyon.
Günden güne yıldızı daha da parlayan önemli bir marka.
Bu yıl da foruma dünyanın dört bir yanından pek çok lider, bakan ve devlet temsilcileri katılıyor.
Benim gözümse özellikle Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'un üzerindeydi.
Çünkü İsrail'in Gazze'deki katliamlarıyla başlayan büyük kriz yatıştırılmak istenirken, Rusya ve Batı arasındaki atmosfer de son dönemde istikrarlı adımlarla geriliyor.
Ukrayna savaşı ikinci yılını dolduralı birkaç hafta oldu.
Artık üçüncü yılın içinde.
Batı'nın Ukrayna'ya onca desteğine rağmen, yaşanan aksaklıklar ve görüş ayrılıkları kendisini hissettiriyor.
Ukrayna aylar önce başlattığı karşı taarruzu başarıya ulaştıramadı.
Dahası son haftalarda yeni yerler kaybediyor.
Batı dünyasında ise yepyeni bir tartışma var.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Ukrayna'ya asker gönderme ihtimalini göz ardı etmemek gerektiğini söylemişti.
Hem Fransız siyasetinden hem dünyadan gelen tepkiyi en kısa yoldan "Saçmalama!" diye özetlemek mümkün.
Rus bakan Antalya Diplomasi Forumu için salona girdiğinde gazeteciler etrafını sardı.
Macron'un bu çıkışını sordular.
Ne mi yaptı?
Sadece güldü.
Hatta küçük bir kahkaha attı.
Küçümseme ve gerginlikle karışık iki saniyelik bir zaman dilimiydi.
Ama yaşanan büyük gerilimi o kadar kısa süre içinde bu kadar iyi anlatan başka bir an muhtemelen olamazdı.
Çünkü sesli şekilde gülerken gazetecilerin yüzlerine bile bakmadı.
Biraz etrafa bakındı, sonra da ilerlerdi.
O an Rusya ve Batı'nın nasıl da birbirlerinin sinir uçlarına dokunduğunu anlatıyordu.
Batı bir yandan hayal kırıklığı içinde, bir yandan da memnun.
Memnun çünkü NATO daha da genişledi.
İsveç ve Finlandiya NATO'ya kabul edildi.
Rusya, NATO ile 1340 kilometrelik yeni bir kara sınırına sahip oldu.
Batı ayrıca Ukrayna üzerinden Rusya'nın hem ordusunu hem ekonomisini yorduklarını düşünüyor.
Bu kısmen de doğru.
Hayal kırıklığı ise, bunu yeterince başaramamış olmalarından.
Rus işgaline karşı koyması için Ukrayna'ya gönderilen milyar dolarlar karşılığında daha iyisini umuyorlardı.
Şimdi Batı'da bir grup bu savaşın sona ermesi, Ukrayna'nın elinde kalan topraklara razı olması gerektiğini düşünüyor.
Bir grupsa her ne pahasına olursa olsun Rusya'nın bu savaşı kaybetmesi gerektiği görüşünde.
Fransa Cumhurbaşkanı da onlar arasında, hatta en önde olmaya gayret ediyor.
Ama çıkışına AB'den de, NATO'dan da ABD'den de "Ukrayna'ya asker göndermek seçeneklerimiz arasında değil" cevabı geldi.
Rusya cephesine gelince...
İki yıldır modern zamanın en geniş kapsamlı ekonomik yaptırımları altındalar.
Batılı ülkeler Rusya'ya ait 300 milyar dolardan fazla varlığı dondurdu
Rus bankaları SWIFT sisteminden çıkarıldı
Lakin Moskova buna rağmen Rus ekonomisini esnek, yaptırımlara dirençli ve görece istikrarlı hale getirmeyi başardı.
Ayrıca Ukrayna'da ele geçirdikleri bölgeleri geri kaptırmadılar.
Bu açıdan memnunlar.
Ancak bu savaşın ve yaptırımların uzamasının onları da yıpratmakta olduğunun farkındalar.
Putin, Ukrayna'ya asker gönderilmesinin NATO ile çatışma anlamına geleceğini söylüyor.
ABD Savunma Bakanı ise Ukrayna'nın yenilmesi halinde Rusya ve NATO'nun doğrudan çatışmaya girebileceğini belirtiyor.
Özetle "aşağı tükürsem sakal, yukarı tükürsem bıyık" durumu var.
Ayrıca Putin 2. Dünya Savaşı'nı hatırlatıyor ki, bu hatırlatma boşuna değil.
Batı ile büyük çatışmanın eşiğinde oldukları mesajını veriyor.
"Ukrayna'ya asker göndereceğini iddia eden bir lider var ama ona bir zamanlar ülkemizin topraklarına birliklerini gönderenlerin akıbetini hatırlatmak zorundayım. Sakın unutmasınlar." diyor.
İşin bir de nükleer boyutu var ki daha da tehlikeli.
Putin son konuşmalarından birinde Batı'nın kendilerini nükleer savaşla tehdit ettiği imasında bulundu.
Kendilerinin de Avrupa başta olmak üzere diğer ülkeleri vurabilecek silahlara sahip olduğunu söyledi.
Her ne kadar "Biz Avrupa'ya saldırmak istemiyoruz" dese de, bu aslında "Yeri gelirse savaşa hazırız" mesajıydı.
"Bitti mi?" derseniz cevabım hayır.
Bitmedi.
Tüm bunların arasında, "burnumuzun dibi" sayılabilecek bir ülkede yeni savaş çanları çalmaya başlıyor.
O ülke Moldova.
Moldova'da bir ayrılıkçı bölge var.
Adı Transdinyester
Burası "Avrupa'daki saatli bomba" diye anılır.
Rusya ve Avrupa arasında bir savaş çıkarsa, Transdinyester ilk patlama noktası olmaya en güçlü adaylardan.
Rusya yanlısı bölge Moldova'dan ayrılmak istiyor.
Moldova hükümetiyse buna sert çıkıyor.
Hatta ekonomik yaptırımlar uyguluyor.
Ancak Transdinyester'in bölge meclisi uzun yıllar sonra yeniden toplandı ve Rusya'dan destek ve askeri koruma talep etme kararı aldı.
Bölgede zaten Rus askeri varlığı bulunuyor.
Gelişmeler hiç de iyiye işaret değil.
Zira Moldova Savunma Bakanlığı da ülkedeki özel şirketlere bir yazılı talimat gönderdi.
Seferberlik durumunda şirketlerden ellerindeki araçlar ve yedek parçaları iki saat içinde orduya teslim etmelerini istiyor.
Özetle durum vahim.
Rusya, Batı'nın Moldova'yı da Ukrayna'ya dönüştürmek istediğini söylüyor.
NATO'yu "Rusya bölgeyi ilhak edecek" söylentisi çıkarmakla suçluyor.
ABD ise Moldova'yı destekliyor.
Fransa burada da ön safta yer almak için can atıyor.
Avrupa ülkelerini bakanlar seviyesinde Moldova'ya destek için Paris'te toplamak istiyor.
Ülke halkının istediği son şeyse savaşın bu topraklara da yayılması.
Çünkü Moldova zaten güçlükle ayakta duruyor.
Tüm bu gelişmeleri üst üste koyunca ise Lavrov'un Antalya'da Macron'un adını duyunca attığı o gergin ve küçük kahkaha daha da tedirgin edici oluyor.
"Diplomasi savaşı tehdit için, savaş diplomasiyi zaman kazanmak için kullanır" derler.
Umarız bu kez başrolde silahlar değil diplomasi olur ve yeni bir savaş çıkmaz.
Gagavuzya'daki soydaşlarımız nedeniyle Türkiye'nin Moldova ile önemli ilişkileri, bağları var.
Ankara, yeni bir savaşı önlemek için bir kez daha inisiyatif almaya yönelebilir.

Yazarın diğer yazıları